Salı , 19 Mart 2024

Dünya piyasaları Türk lirası krizinin etkisine hazırlanıyor* – Nick Beams


Notice: Undefined index: tie_hide_meta in C:\inetpub\WpSites\ozguruniversite.org\wp-content\themes\sahifa\framework\parts\meta-post.php on line 3

Dünya piyasaları Türk lirası krizinin etkisine hazırlanıyor*

 

Nick Beams

 

14 Ağustos 2018

 

Türkiye’deki mali ve döviz krizinin kapsamlı küresel sonuçları olabileceğine ilişkin uyarıların ortasında bugün işlemler açıldığında, başlıca mali piyasalardaki ana soru, sürmekte olan krizin etkisi olacak.

 

New York Times’ın ekonomi yazarı Paul Krugman, hafta sonu yayınlanan bir makalesinde, Türk lirasının hızla değer kaybetmesinin 20 yıl önceki Asya mali krizinin yeniden sahnelenmesi olduğunu söyledi.

 

Dünyanın tahvil ticareti yapan en büyük şirketlerinden biri olan Pimco, Türk lirasının krizinin küresel mali ortamdaki, ABD faiz oranlarının Federal Reserve (ABD Merkez Bankası – Fed) tarafından arttırılmasından ve mali varlık stoklarını azaltmasından kaynaklanan bir değişimin sonucu oluştuğu uyarısında bulundu.

[ABD’deki] Faiz oranlarındaki artış, Türkiye gibi faiz oranları düşükken dolar ağırlıklı krediler almış olan ülkeleri ciddi bir şekilde etkiliyor. ABD faiz oranları ve dolar yükselmeye başladıkça, bu borçların ödenme maliyeti, borçluların iflas etme olasılığını arttıracak şekilde yükseliyor.

 

Toplam 467 milyar dolar dış borcu olan Türkiye, uluslararası piyasalardaki başlıca borçlulardan biri.

 

Pimco’nun küresel ekonomik danışmanlarından Johaim Fels, Pazar günü yayınlanan bir sirkülerde şunları yazdı: “Bu, normalden fazla dolarla finanse edilen bilançoları kırılgan hale getiren, küresel likiditeyi kötüleştiren ve bozan kötü bir iç ekonomik politikalar bileşiminin, nasıl yüksek değişkenliğe ve diğer ülkelere bulaşmaya yol açabildiğinin bir başka örneği gibi görünüyor.

“Fed’in bilançosunun küçülmesinin ve devlet tahvilleri oranını kademeli olarak arttırmanın küresel sonuçları olmayacağını kim söyledi?”

 

Avrupa Merkez Bankası, aşırı derecede Türk borçları ile karşı karşıya olan büyük Avrupa bankalarını izlemeye aldı. Bunlar arasında, Türkiye’ye 83,3 milyar dolar borç vermiş olan İspanyol BBVA ile İtalyan Uni Credit (38,4 milyar dolar) ve Fransız BNP Paribas (17 milyar dolar) var.

 

Enflasyon oranının yüzde 16’nın üstüne çıkmasıyla birlikte, uluslararası mali piyasalar, mali istikrarı sağlamak ve işçi sınıfına yönelik saldırıları hızlandırmak için, merkez bankasının faiz oranlarını arttırmasını talep ediyorlar. Ancak bu talep, şimdiye kadar, Türkiye Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından reddedildi.

 

Erdoğan, hafta sonu yaptığı bir dizi konuşmada, diğer ülkeler tarafından Türk ekonomisini çökertmeye yönelik bir “operasyon” yapıldığını ilan eden popülist söylemini sürdürdü.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Rize’deki üyelerinden oluşan bir topluluğa konuşan Erdoğan, faiz oranında bir artışın “zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan maalesef bir sömürü aracı” olduğunu söyledi.

 

Türk lirası, Cuma günkü işlemlerde yüzde 18 değer kaybetti ki bu, 2001 mali krizinden beri yaşanmış en sert düşüştü. Lira, piyasalar açıldığında daha da düşmeye hazır durumda. Türk lirası, Asya’daki sabah işlemlerinde, bir dolar 7 lira olacak şekilde yüzde 12 daha değer kaybetti. Onun hızla bir dolar 10 lira düzeyine gerileyebileceğine ilişkin tahminler söz konusu.

 

Pazar günü Hürriyet gazetesinin internet sitesinde yayınlanan bir röportajda Türk lirasının değer kaybını bir “saldırı” olarak betimleyen Hazine ve Maliye Bakanı ve Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak, ekonomiyi istikrara kavuşturmaya yönelik yeni bir eylem planı olduğunu söyledi.

 

Albayrak, alınacak önlemlere ilişkin ayrıntı vermeden, “Yarın sabahtan itibaren piyasaları rahatlatmak amaçlı olarak kurumlarımız gerekli aksiyonları alacak ve bu konuda gerekli duyuruları piyasa ile paylaşacaklar.” dedi. Bankalar ve genel olarak ekonomi için bir plan hazırlanmış olduğunu belirten Albayrak, sözlerini, “Bankalarımız ve BDDK ile beraber gerekli önlemleri hızlı bir şekilde alacağız.” diye sürdürdü.

 

Erdoğan, Türkiye’nin, Asya’da 1997-98’de yaşanan ve Tayland para birimi bahtın değer kaybetmesiyle başlayıp tüm bölgeye 1930’lardaki Büyük Bunalım’ın etkisine denk bir ekonomik zarar veren mali bir krizde olduğu iddialarını reddediyor.

 

Erdoğan, liranın değer kaybının Türk ekonomisinin temellerini yansıtmadığını söyledi ve ekledi: “Peki fırtınanın sebebi nedir? Ekonomik hiçbir sebebi yok. Bu işin bir adı var mıdır? Vardır, Türkiye’ye operasyon çekmektir.”

 

Liranın hızlı değer kaybı, Trump yönetiminin, Türkiye’yi onun Ortadoğu’daki dış siyasi hedeflerini paylaşmaya zorlamak için mali krizden yararlanma yönelimi eliyle kızıştırılıyor.

 

Trump yönetimi, geçen hafta, liranın değer kaybına ve Türk hükümetinin Erdoğan’a yönelik 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi ile bağlantılı casusluk ve terörizm suçlamalarından tutuklanmış olan papaz Andrew Brunson’u serbest bırakmayı reddetmesine yanıt olarak, Türkiye’den çelik ithalatına uygulanan gümrük vergisini ikiye katladı.

 

Brunson konusundaki anlaşmazlık, Türkiye ile ABD arasındaki çatışmalar dizisinin yalnızca en sonuncusuydu. Türkiye, terörist örgütler olarak ilan ettiği Suriye’deki Kürt milis grupların ABD tarafından desteklenmesine karşı çıkıyor. Ankara, ABD ve diğer NATO müttefikleriyle, Rusya ve Çin ile daha sıkı ilişkiler arayışı konusunda da ters düşmüş durumda.

 

Bu konular, Erdoğan tarafından yazılıp Cuma günü New York Times’da yayınlanan bir yazıda, ABD’nin 15 Temmuz darbe girişimindeki konumunun eleştirisi ile birlikte ortaya kondu. Erdoğan, yazıda, önemli iki emir erinin ölüm mangaları tarafından öldürülmüş olduğunu ve darbenin başarılı olması durumunda kendisinin de aynı yazgıyı paylaşmış olacağını belirtti.

 

Ancak ABD, “demokrasi” adına darbeye karşı çıkmak yerine, yalnızca, “Türkiye’de istikrar, barış ve devamlılık” çağrısı yapmıştı. Erdoğan, yazısında söz etmedi ama onun ölümden, Rus istihbarat kaynakları tarafından bilgilendirilmesi sayesinde kurtulduğu belirtilmişti.

 

Yazıda, ABD ile Türkiye arasındaki uzun süreli stratejik ittifaka işaret ediliyor ve tek taraflı hareket yalnızca “Amerika’nın çıkarlarına ve güvenliğine zarar vermeye hizmet edecek…” ve “bu tek yanlılık ve saygısızlık eğiliminin tersine çevrilememesi bizim yeni dostlar ve müttefikler bulmamızı gerektirecek” uyarısında bulunuyor.

 

Gelişmelerin dolaysız gidişatı ne olursa olsun, Türkiye’deki kriz ve onun kapsamlı sonuçlarına ilişkin uyarılar, yalnızca sözde yükselen piyasalar için değil ama aynı zamanda büyük bankalar için de, ABD Merkez Bankası ve diğer büyük merkez bankaları tarafından yürürlüğe konan önlemlerin, küresel kapitalist ekonominin 2008 küresel erimesinde patlak vermiş olan çelişkilerini çözmediği gerçeğinin altını çizmiştir.

 

Faiz oranlarının rekor düzeyde düşürülmesi ve aynı zamanda trilyonlarca doların mali sisteme pompalanması, küresel şirket ve mali sektör oligarşisi için, artan finansal varlıklar ve hisse senedi fiyatları biçiminde bir kazanç kaynağı oluşturdu. ABD hisse senedi piyasası, Mart 2009’daki en düşük noktasından beri dört kat büyümüş durumda.

 

Ancak bu, yalnızca, on yıl önce yaşanandan çok daha yıkıcı bir başka küresel çöküşün; geçtiğimiz on yılın deneyimlerinin göstermiş olduğu gibi, uluslararası işçi sınıfına yönelik artan saldırılara yol açacak bir krizin koşullarını yaratmıştır.

 

*wsws.org’dan