Perşembe , 28 Mart 2024

Bolton, Trump’ın askerleri Suriye’den çekme kararından çark ediyor* – Bill Van Auken

 

9 Ocak 2019

 

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Ortadoğu’da, bir “çark etme” turu olarak tanımlanabilecek bir tura çıktılar. Bu turun amacı, ABD’nin bölgesel müttefiklerine, Washington’ın Başkan Donald Trump’ın geçtiğimiz ay duyurduğu kararı (ABD askerlerinin Suriye’den hızlıca ve toptan çekilmesi) uygulamak üzere olmadığının güvencesini vermektir.

 

Trump 19 Aralık’ta sürpriz açıklamasını yaptığında, yönetimin yetkilileri başkanın 30 gün içinde tam bir çekilme emri vermiş olduğunu belirtmişlerdi. Trump, Twitter’da, şunları söylediği bir videoda yayınlamıştı: “Oğullarımız, genç kadınlarımız, erkeklerimiz; hepsi geri dönüyor ve şimdi geri dönüyorlar. Biz kazandık.”

 

Bu duyuru, hem ABD Savunma Bakanı James Mattis’in hem de sözde IŞİD karşıtı koalisyonun Amerikan temsilcisi Brett McGurk’un istifasına yol açacak şekilde, Washington’da siyasi bir fırtınayı dizginlerinden boşalttı.

 

Önde gelen Demokratlar ile New York Times’ın ve Washington Post’un yayın kurulları, buna, sanki kıyamet kopmuş gibi tepki verdiler. General “Kuduz Köpek” Mattis’in yönetimden ayrılmasının ulusal bir trajediymiş gibi yası tutulurken, ABD askerlerinin Suriye’deki yasadışı konuşlanmasının birdenbire sona ereceği düşüncesine, tam bir ihanet eylemi muamelesi yapıldı. Mattis’in Irak ile Afganistan’daki savaş suçlarındaki sorumluluğuna ve Müslümanları “vurmak çok eğlenceli bir şamatadır” diye övünmüş olmasına rağmen, genel çizgi, ABD’nin yeri doldurulamaz bir devlet adamını kaybetmiş olduğuydu.

Ortadoğu’daki ve Afganistan’daki ABD savaşlarını sona erdirme sözü, Trump’ın 2016’daki “Önce Amerika” seçim kampanyası programının ayrılmaz bir parçasıydı. O, bunu, sonu gelmeyen ABD savaşlarıyla ve ABD’nin Suriye’deki müdahalesinde büyük bir tırmanma gerçekleştirme planlarıyla özdeşleşmiş rakibi Hillary Clinton’a karşı hatırı sayılır bir şekilde kullanabilmişti.

 

Trump’ın gündeminde barışçıllığın zerresi yoktu. Tersine, onun hedefi, savaş makinesini ABD emperyalizminin çıplak ekonomik çıkarlarının peşinde, özellikle de başlıca küresel rakibi Çin’e karşı savaş hazırlığı yoluyla yeniden yönlendirmek için, gereksiz ve boşuna olduğuna inandığı askeri harekatlara son vermekti.

Trump’ın geçtiğimiz ayki duyurusunun zamanlaması, kuşkusuz, yönetiminin, çok sayıda soruşturma ile karşı karşıya iken şiddetlenen siyasi krizi eliyle yönlendiriliyordu. Bu soruşturmalara da, egemen çevreler içinde dış politika üzerine var olan sert anlaşmazlıklar yön veriyor. Rus “müdahalesi” ve “gizli anlaşma” suçlamalarının kaynakları, Demokratik Parti’nin, egemen sınıfın ve ordu-istihbarat aygıtının, Suriye’deki savaş alanı dahil Rusya ile doğrudan cepheleşmekten herhangi bir taktiksel kaymaya karşı çıkan kesimleri ile işbirliğinde bulunuyor.

 

Trump, “askerleri eve getirme” sloganının, Ortadoğu’da milyonlarca insanın ölümüne, tüm toplumların mahvedilmesine ve trilyonlarca doların çarçur edilmesine yol açan çeyrek yüzyıllık savaşlardan bıkıp usanmış olan Amerikan halkı içinde yankılandığını bilmektedir.

 

Bununla birlikte, Trump, Kongre’deki üst düzey Demokratlar ve Cumhuriyetçiler tarafından temsil edilen Pentagon’dan, istihbarat kurumlarından ve egemen sınıfın baskın tabakalarından gelen artan basınç altında, ABD’nin Suriye müdahalesini sona erdirme çağrısını durmadan inceltmek zorunda kaldı.

Ordu genelkurmayının, Suriye’ye akıtılmış olan silah ve cephane dağları şöyle dursun, resmi olarak 2.000 ama büyük bir olasılıkla bu sayının iki katına yakın olan ABD askerlerinin 30 gün içinde çekilmesinin mümkün olmadığında ısrar etmesiyle birlikte, süre sonu dört ay olacağı açıklandı.

 

Trump, çok geçmeden, “Hiçbir zaman bunu hızlı bir şekilde yapacağımızı söylemedim,” diye ısrar ederek, kendisini de zaman diliminden ayırdı.

Trump, Pazartesi günü, Twitter’da, “Bir yandan IŞİD’le mücadeleyi sürdürüp sağduyulu ve gerekli olan ne varsa yaparken, uygun bir hızla ayrılacağız!” diye yazdı.

 

Bu yüz seksen derecelik dönüş, sürpriz değildir. Dünya Sosyalist Web Sitesi, 22 Aralık’ta, şu uyarıda bulunmuştu: “Trump’ın Suriye ve Afganistan konusundaki kararlarının Ortadoğu’da ya da yeryüzünün başka bir yerinde yeni bir barış çağına işaret ettiğine inananlar, şiddetli bir şok içindeler.

 

“Öncelikle, ABD emperyalizminin Ortadoğu’yu ve Avrasya’yı kontrol etme kararlılığının derinliği, başkanlık emriyle kapatılabilecek olmaktan çok uzaktır.

“Senato İstihbarat Komitesi’ndeki üst düzey Demokrat Senatör Mark Warner, Twitter’da, ‘Başkan’ın Suriye’ye yönelik gelişigüzel yaklaşımıyla gördüğümüz gibi, ulusal güvenliğimiz, Başkan’ın geçici heveslerine tabi kılınamayacak kadar önemlidir,’ diye yazdı.

 

“Dahası, kendisine uygulanan birden çok basınca tepki veren Trump, politikaları ve taktikleri günlük olarak değiştirmektedir. Bugün ilan ettiği şey, yarın inkar edilebilir.”

 

Sağcı savaş çığırtkanı Bolton, Washington’ın Suriye’de “sağduyulu ve gerekli” olan her şeyi yapma kararlılığını ifade etmek için İsrail’e ve Türkiye’ye gönderildi. Onu, Washington’ın Arap dünyasındaki İran karşıtı eksenini oluşturan monarşik diktatörlükler ve gerici rejimler topluluğuna benzer bir mesaj verecek olan Pompeo izliyor.

 

Ulusal güvenlik danışmanı, İsrail ziyareti sırasında, ABD askerlerinin Suriye’den çekilmesi için bir süre sonu olmadığını ve bu yasadışı müdahalenin açık uçlu olmayı sürdüreceğini açıkladı: “Zaman çizelgesi, uygulamamız gereken politika kararlarından çıkar.”

 

Bu “politika kararları”, sadece IŞİD’in son kalıntılarının öldürülmesini değil ama Pentagon’un başlıca vekil kara gücü işlevi gören ancak Türkiye’nin sağcı hükümeti tarafından varoluşsal bir tehdit olarak görülen YPG milislerinin korunmasını da kapsıyor gibi görünüyor. Bu “kararlara”, İran’ın Suriye’deki ve daha geniş bölgedeki etkisinin zayıflatılması ve Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Şam hükümetini devirmek için 2011’de başlatılmış olan rejim değişikliği savaşının tamamlanması da dahildir.

 

Bolton, hükümeti Suriye’deki hedeflere karşı sınırsız hava saldırısı düzenleme hakkına sahip olduğunu ilan eden İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmelerde, ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki askerlerini çıkarsa bile (onların birçoğu Irak’ta sınıra yakın bulunan El Esad hava üssüne yeniden konuşlandırılıyor), Tahran’ı Şam’a bağlayan stratejik rotanın ortasında bulunan El Tanf’taki ABD üssünde kalıcı bir varlığın sürdürülebileceği olasılığını ileri sürdü.

 

Bolton, daha da kaygı verici bir şekilde, Esad hükümetine, ABD askerlerinin çekilmesi sırasında ya da sonrasında, Suriye’nin herhangi bir yerinde kimyasal saldırı düzenlemesine karşı uyarıda bulundu. Trump yönetimi, iki kez (Nisan 2017’de ve Nisan 2018’de), uydurma kimyasal silah olaylarını, Suriye’ye füze saldırıları düzenlemenin bahanesi olarak kullanmıştı.

 

Bolton, Washington’ın yeni bir kimyasal silah saldırısı meydana geldiğini iddia etmesi durumunda, “birçok seçenek masada olacak … bu [önceki] iki hava saldırısından ders almadılarsa, bir sonraki daha çarpıcı olacak,” tehdidinde bulundu.

 

Bolton’ın tehdidinin anlamı, Washington Post köşe yazarı Hugh Hewitt tarafından açıklandı. Hewitt, Trump’a arka çıkan, ulusal güvenlik danışmanını ise daha da cırtlak bir şekilde destekleyen, sağcı bir radyo programı sunucusudur ve Reagan yönetiminin eski bir yetkilisidir. Hewitt, şöyle yazıyor:

 

“Bob Woodward’ın, Trump Esad’a karşı ikinci bir saldırı emrini verdiğinde, dönemin Savunma Bakanı Jim Mattis’in, başkanın emrini vermiş olduğu bazı seçenekleri (Esad’ın hedef alınması dahil) sakladığını anlattığını biliyoruz. Woodward, Mattis’in, ‘Bunlardan herhangi birini yapmayacağız,’ dediğini söylüyor.

 

“Hem İran’a hem Suriye’ye yönelik mesaj açık görünüyor: Amerika Birleşik Devletleri ayrılmıyor; yeniden yapılanıyor. Doğrusu, ABD, daha da öldürücü hale gelebilir.”

 

Dolayısıyla, Trump’ın “askerleri eve getirme” yönündeki demagojik sözü, yalnızca, Ortadoğu’da ve ötesinde yeni bir şiddet tırmanmasına zemin hazırlamıştır.

 

Bu tümüyle gerici olayların zincirinin altında yatan şey, Amerika Birleşik Devletleri’nde savaş karşıtı kitlesel bir hareketin yokluğudur. Bu da, sahtekarca “sol” ve “sosyalist” olduklarını iddia eden bir sahte sol örgütler topluluğunun oynadığı rol ile bağlantılıdır. Onlar, ABD’nin Suriye’deki müdahalesine karşı çıkmamakla kalmamış; onu, “insan hakları” adına ve CIA destekli El Kaide bağlantılı milislerin ülkeye karşı başlattığı saldırıyı bir “demokratik devrim” olarak resmederek haklı göstermişlerdir.

 

Bu eğilimlerin temsilcisi, Trump’ın askerleri çekme çağrısı üzerine Washington’da yaşanan sert tartışma konusunda iki hafta tedbirli bir sessizlik sürdürmüş olan Uluslararası Sosyalist Örgüt’tür (ISO). Anlaşılan o ki, Dışişleri Bakanlığı çevrelerinde rüzgarın hangi yöne eseceğini görmek için beklemiş olan ISO, sonunda, 3 Ocak’ta, “Hiçbiri, Suriyelilerin yaşamlarını önemsemiyor” başlıklı bir makale yayınladı. Bir kez daha ABD müdahalesinin tüm “insan hakları” bahanelerine başvuran makale, Washington’ın CIA’in “demokratik ayaklanma”sına yeterli desteği sağlamamasından yakınıyor ve emperyalist müdahaleye karşı çıkanları “Esad’ın terörizmini savunmak” ile suçluyordu.

Demokratik Parti ile uyum içinde çalışan bu tür örgütlerin faaliyetleri, işçi sınıfı içinde savaşa karşı var olan kitlesel muhalefetin kafasını karıştırıp onu etkisiz hale getirmeye hizmet etmektedir.

 

Sınıf mücadelesinin ABD’de ve dünya çapında yükselişi, bu durumun, emperyalist savaşa ve onun temel nedeni olan kapitalist sisteme karşı kitlesel ve siyasi bir işçi sınıfı hareketinin gelişmesi yoluyla tersine dönmesinin koşullarını yaratmaktadır.

 

*wsws.org’dan…