Salı , 19 Mart 2024

İran’la savaşa doğru yeni bir adım, – Ortadoğu’ya 1.500 asker konuşlandırıyor -Jacob Crosse ve Jordan Shilton 29 Mayıs 2019


Notice: Undefined index: tie_hide_meta in C:\inetpub\WpSites\ozguruniversite.org\wp-content\themes\sahifa\framework\parts\meta-post.php on line 3

Cuma günü, ABD Başkanı Donald Trump, ABD emperyalizminin İran ile topyekün savaş hazırlıklarında son adım olarak, Ortadoğu’ya 1.500 asker daha konuşlandırılacağını açıkladı. Bir Patriot füze bataryasını ve savaş uçakları filosunu içeren konuşlanma, bu ayın başında bölgeye gönderilen USS Abraham Lincoln uçak gemisi vurucu grubuna ilave ediliyor. Konuşlanma, ayrıca, ek keşif ve teknik destek personelinin gönderilmesini kapsıyor.

Savunma Bakanı Vekili Patrick Shanahan, yaptığı açıklamada, konuşlanma, “ileride silahlı çatışma olasılığını azaltmayı amaçlayan… ihtiyatlı bir savunma önlemidir,” iddiasında bulundu. Bu arada, Trump, Beyaz Saray’daki gazetecilere yaptığı açıklamada, kuvvetlerin “koruyucu” olmasının amaçlandığını söyledi.

Bu hileli açıklamalar, ABD emperyalizminin devasa savaş makinesinin 80 milyonu aşkın bir nüfusu bulunan İran’a karşı bir askeri saldırıya zemin hazırlamak için birbiri ardına provokatif adımlar attığı sırada, savaşa yönelik halk muhalefetini tetiklemekten kaçınmak üzere tasarlanmıştır. Bu açıklamalar, bizzat Trump’ın, İran’ın nükleer silah üretmek için uranyum zenginleştirme programını yeniden başlatması durumunda, İran’ın varlığını sona erdirmeye yemin etmesinin üzerinden iki hafta bile geçmeden yapılıyor.

Üstelik Pentagon, halihazırda Ortadoğu’ya nükleer kapasiteli B-52’ler, F-16C savaş uçakları ve deniz piyadeleri konuşlandırmış durumda. İran’a saldırmak üzere bölgeye 120.000 asker daha gönderme planları hazırlanıyor.

ABD hükümeti ve medyası, bu savaş planlarının, İran Devrim Muhafızları’nın (IRGC) sözde doğurduğu uydurma tehdide karşı koymak için gerekli olduğunu iddia ediyor. İran’ın “ABD çıkarlarına” bir saldırıdan sorumlu tutulması durumunda (bu, Suudi petrol platformlarından, Suriye’deki CIA destekli IŞİD terör örgütlerine kadar herhangi bir şeyi içerebilir), Ortadoğu’ya gönderilen askerler hızla bir savaşın içine çekilecekler.

Cuma günü, Tuğamiral Michael Gilday, bu tür bir savaş bahanesinin çok geçmeden bulunabileceğini vurgulayacak şekilde, İran Devrim Muhafızları’nı Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) petrol tankerlerine kısa süre önce yapıldığı iddia edilen saldırılardan sorumlu tutan bir açıklama yaptı. Gilday, bunu destekleyecek hiçbir kanıt göstermedi. Bu provokatif iddia, Bağdat’ta, İran destekli Şii milisler tarafından fırlatılan ve Yeşil Bölge’deki ABD büyükelçiliği yakınına düşen serseri bir roketten Tahran’ı sorumlu tutma girişimlerinin hemen ardından geliyor.

Konuşlanma, aynı zamanda, Washington’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yönetiminin kimyasal silah kullandığı yönündeki düzmece iddialarını yenilemesiyle aynı hafta gerçekleşiyor. Esad kuvvetleri, şu anda, Rusya’nın hava desteğiyle, İdlib vilayetindeki ABD destekli İslamcı milislerden geriye kalanlara karşı bir saldırı yürütüyor.

Sonradan tamamen uydurma oldukları kanıtlanan benzer kimyasal silah kullanımı iddiaları, Nisan 2017’de ve Nisan 2018’de, Suriye’ye güdümlü füze saldırılarını gerekçelendirmek için iki kez kullanılmıştı. Washington, bu saldırılarla, Rakka gibi Suriye kentlerine ABD askerleri ve hava kuvvetleri öncülüğünde yapılan harekatlarla beraber, Suriye’de İran çizgisindeki Esad yönetiminin iktidarının sağlamlaşmasını kendi çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak kabul ettiğini göstermişti. ABD, Tahran’dan Suriye ve Lübnan üzerinden Akdeniz kıyılarına ulaşan İran denetiminde bir koridorun oluşmasını engellemek için El Kaide bağlantılı teröristlerle işbirliği yapmaya hazırdır.

ABD ordusu, zaten, İran’ı kuşatan düzinelerce üsse, savaş gemisine ve uçak pistine yaklaşık 50.000 asker yerleştirmiş durumda. ABD Donanması’nın Ortadoğu ile Kuzey Afrika’da devriye gezen Beşinci Filosu’nun, Bahreyn’deki daimi üste en az 7.000 askeri bulunuyor. ABD ordusunun Kuveyt’te bulunan Merkez Komutanlığı’nda, aşağı yukarı 13.000 asker var.

Katar’daki devasa El Udeid Hava Üssü’nde 10.000 asker bulunurken, Birleşik Arap Emirlikleri’nde, El Zafra Hava Üssü 5.000 ABD askerine ev sahipliği yapıyor. En az 5.200 asker de Irak’ta kalmayı sürdürüyor.

Washington, ayrıca, bölge genelindeki ülkelerde, CIA ile beraber faaliyet gösteren binlerce özel kuvvet askerine sahip. Bunlar, Yemen’de, Afganistan’da, Irak’ta ve Pakistan’da suikastlar ve keşif görevleri gerçekleştiriyor.

ABD emperyalizmi, İran ile doğrudan bir çatışmaya hazırlanmanın yanı sıra, bölgesel müttefiklerini savaş için silahlandırıyor. Trump yönetimi, son asker sayısını arttırma duyurusunun yapıldığı gün, bir “Gerekçe Bildirisi” yayınladı. Metin, Suudi Arabistan’a, BAE’ye ve Ürdün’e ABD silahları satmak için kongre gözetimini atlatma planlarını ayrıntılandırıyor. Bildiri, yürütme organına silah transferleri için yetki verme izni veren Silah İhracatı Denetimi Yasası kapsamında bir acil durumdan söz ediyor. Haberlere göre, despotik Suudi rejimine ve Körfez’deki müttefiklere gönderilecek olan silahlar arasında, lazer güdümlü bombalar da var. ABD’li firmalar, üç yönetime, toplamda 8 milyar dolardan fazla bir değere sahip silah satacaklar.

Söylendiğine göre yönetim içinde ek ABD askeri göndermeyi savunmada başı çeken Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, milyarlarca dolarlık ABD silahlarını Washington’ın müttefiklerine satmanın “İran’ın saldırganlığına” karşı korunmak için gerekli olduğunu söyledi.

Silah satışlarını duyuran açıklama, despotik Suudi rejimine yasadışı bomba transferini, İran’ın Ortadoğu genelindeki “zararlı faaliyetleri biçimindeki temel tehdide” yönelik bir karşı ağırlık olarak gerekçelendirdi. Bu tehdit, İran’ın Irak’ta “600’den fazla” ABD askerinin ölümünden sorumlu olduğuna ilişkin kanıtlanmamış bir iddiayı içeriyordu.

Bu suçlama, 2003’te ülkeyi yasadışı bir şekilde istila etmesinden bu yana tahminen bir milyon Iraklı sivilin ölümünden doğrudan sorumlu olan Washington’dan geliyor. WikiLeaks tarafından yayınlanan Irak Savaş Günlükleri, ABD ordusunun Irak’ta 2004’ten 2009’a kadar kaydını tuttuğu 109.000 ölümün 66.081’ini sivillerin oluşturduğunu doğrulamıştı. Bu, gizemli bir şekilde İran’a yüklenen ABD askeri kayıplarının sayısından yüz kat fazladır.

Demokratik Parti’nin önde gelen temsilcilerinin silah transferlerine yönelik tepkisi daha az ikiyüzlüce değildi. Senato Dış İlişkiler Komitesi’ndeki üst düzey Demokrat Senatör Robert Menendez, şunları söyledi: “Trump yönetiminin bir kez daha uzun vadeli ulusal güvenlik çıkarlarımıza öncelik vermemesinden ya da insan haklarını savunmamasından ve bunun yerine Suudi Arabistan gibi otoriter ülkelere iyilikte bulunmasından hayal kırıklığına uğradım ama şaşırmadım.”

Menendez kimi kandırdığını sanıyor? Riyad ve onun Körfez müttefikleriyle, 2015’te Yemen’e karşı vahşi savaşlarını başlatmalarına olanak sağlayan çok yakın askeri ve istihbarat işbirliğini başlatan Demokrat Barack Obama’ydı. İran’ın bölgedeki zararlı etkisini geri püskürtme mücadelesi olarak gerekçelendirilen bu dört yıllık soykırımsal savaş, Ortadoğu’nun en yoksul ülkesini yerle bir etmiş durumda.

Bu süreçte, Washington, parça tesirli bombaları, savaş uçaklarını, beyaz fosforu, geçerli hedef listelerini, havada yakıt ikmalini ve aralıksız bakımı eksik etmedi. Bunlar olmadan, Suudiler, terör bombardımanı harekatlarını yürütemezlerdi. ACLED’den araştırmacılara göre, 70.000 ile 80.000 arasında insan, savaşın doğrudan sonucu olarak hayatını kaybetti.

ABD’nin Ortadoğu’daki savaş yönelimi, Trump’ın, saldırı köpeği Pompeo’nun ya da yıllardır ABD’nin İran’ı bombalaması çağrısı yapan şahin Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın kişisel eğilimlerinden kaynaklanmıyor. Tersine, bu, ABD egemen seçkinlerinin, enerji zengini ve jeostratejik açıdan kritik önem taşıyan Ortadoğu üzerindeki tartışmasız egemenliklerini sağlamlaştırma ve başlıca rakiplerinin, özellikle de Rusya’nın ve Çin’in etkisini geri püskürtme çabalarının parçasıdır.

Gerçek şu ki, Washington’ın İran ile askeri gerilimleri pervasızca tırmandırması, hem Cumhuriyetçilerin hem de Demokratların desteğine sahiptir. Dışişleri Bakanlığı’nın Suriye’yi sözde kimyasal silah kullanımı üzerinden tehdit etmesinden önce, Kongre’nin her iki organındaki önde gelen Demokratlar, Beyaz Saray’ın, “Suriye’deki faaliyetleri konusunda İran’a ve Rusya’ya baskıyı arttırmasını” talep eden bir çağrıyı imzaladılar.

İran’la, hızla nükleer silahlarla yapılacak bir üçüncü dünya savaşına dönüşebilecek bir savaş tehlikesi, yalnızca, işçi sınıfının savaşa ve onun kaynağı olan kapitalist kar sistemine karşı mücadelede siyasi seferberliği yoluyla engellenebilir. Bu yüzden, en acil siyasi görev, tüm dünyadaki emekçileri Washington’daki savaş kışkırtıcılarına karşı birleştirecek sosyalist bir programa dayanan savaş karşıtı kitlesel bir hareketi inşa etme mücadelesidir.