Kadın olmak, şair olmak, karşı durmak. İnsanlığa ait olmak için, insan olabilmek için verilen mücadelenin önemli ayakları. Kadınlar son yıllarda kendilerine ve dünyaya cesaretle bakabilmeyi deneyimliyor. Deneyimlerinin dünyayı değiştirebileceğine inançları tam ve mücadele alanından çekilmeye de hiç niyetli görünmüyorlar. Şiiri rehber edinenler yolun engebelerini bilir. Güzel olan, şiirin, insana olan yolculukta, çukurlara girme cesaretini gösterebildiğini, asla vazgeçmeyeceğini, en sadık mücadele arkadaşı olarak kalacağını bilmektir.
Tam da böyle, kadınlar yeniçağın şiirini yazıyorlar. Estetik kalkışmaları, mücadelelerinde beden buluyor. Tüm içtenliğimle selamlayıp, kucaklıyorum her birini, hepimizi.
Sorunları tespit edip sözü kurabiliyorlar. “Uykuların kaçsın ben ne zaman ifşa edileceğim diye” deyip ekliyorlar, “Bir kadına daha zarar verme diye şiddetini ifşa ediyorum”. Sorun net/gerçek, eylem belli, amaçlanan açık, dil evrensel. Tam da bu nedenle sözü kurabiliyorlar. Ara yollara sapmıyorlar, araçsal/pragmatik/faydacı aklın güdümüne girmiyorlar, çok netler.
İnsana doğru olan yolculukta bu öyle vazgeçilmez bir ilke ki, net olmak, niyetini açıkça beyan edebilmek. Aklın yanılgı evreninden koşarak uzaklaşmasına da olanak sağlıyor. Kadın hareketinin kendini var edebilmesi de böylelikle sağlanmış oluyor. Evrenselliğini de burada kazanıyor. Gerçeğim ben dediğinde, kavramın içini dolduruş biçimi ile geniş kitlelerce benimsenebiliyor. Girmesi muhtemel çukurlardan da bu güçle çıkabilecek.
Yazmaya giriştikleri şiir insanın da yolunu açacak yetkinlikte. İnsana doğru yolculuk neden mi önemli. İfade etmeyi deneyeyim. Yol arkadaşları yolculuğu anlamlı kılıyor. Özgür düşünebilen, eşitlikçi, paylaşımcı ve dayanışmacı akıl, doğayla eşitlikçi onun bir parçası olarak ilişki kurabilirken, sınıfsal ayrımları da ortadan kaldırabilecek olanağı pekiştirebiliyor. Yaşamın diyalektiği, akışı bu derinlikte kavranabildiğinde insana doğru olan yolculuk da ereğine ulaşabilecek. İşte tam da burada fırında ekmek pişiren de, sokakları sabahın kör saatinde süpüren de, saatlerce üretim bandının başında bekleyen de düşünmeye yakınlaşabilecek, sanatla, edebiyatla, felsefe ile ilişkilenebilip yaşamı anlamlı kılabilmenin başkaca yollarını arama imkânını bulabilecek. Marketten alışverişini yaparken, yeni elbisesini, ayakkabısını, çantasını alırken üretim süreçlerinden haberdar olduğundan ve muhakeme yeteneğini yitirmesinin önündeki engellerin tamamı kaldırıldığından, “metanın içindeki kristalleşmiş emek” in de metanın değerine dahil olduğunu bilecek, yaşamı ona göre örgütlemeyi talep edecek iradeyi geliştirebilecek.
Kadınlar bütünü kavramayı “kadın” üzerinden yapmayı deneyimlerken, düşünüşlerini belli bir kavrayış alanına sabitlemiyorlar. Yaşanan sorunların bireylerden kaynaklı olmadığının farkında olduklarını her seferinde dile getiriyorlar. Evrenselliği böylece yakalayabiliyorlar. Kurdukları söz hem bireyi hem de sistemi içeriyor. Erkeğe değil, eril dile/düşünüşe ve yaşamın bu ilkeler üzerinden örgütlenmesine karşıyız diyebiliyorlar. Eril dili besleyen iktisadi yaşam dinamiklerini tel tel açmayı becerebilen insancıl düşünüşü geliştirmeyi de ihmal etmiyorlar.
Kadınların duyumsayışlarında kendini var eden şiiri, bir ezginin tınısında, bir tiyatro eserinin sahneden yükselen repliğinde, sokaklarını arşınladığım şehirlerin atmosfere bıraktıkları seslerinde duyabiliyorum. Duydukça da gönencim pekişiyor, mutlu oluyorum.
Biliyorum, bu şiiri hep bir ağızdan okuyacağımız günler uzak değil. Sevgi ve dostlukla.