Sara Aaronsohn’un macerasına kaldığımız yerden devam edebiliriz.
The Encyclopedia of Jewish Women (Yahudi Kadınları Ansiklopedisi), Aaronsohn için şunları yazıyor:
“Milli aktivist; Filistin’in Osmanlı yönetiminden kurtarılması maksadıyla Yahudilerin kurmuş oldukları ve İngiltere taraftarı NİLİ isimli yeraltı örgütünün hem koordinatörü hem de sonraki yerel lideri. Kendisi 1881 yılından sonra Filistin’e yerleşmeye (iskâna, mesken tutmaya) yönelik milli projede ikinci kuşak Yahudi kadının rolünü temsil etmektedir. Sara’nın yarı askeri rolü, yeraltında faaliyet göstermekti. Bu haliyle o, gönüllü olarak ölüme gidebilen Yahudi kadınlığının ikonu ve rol modeli oluvermiştir. Bu model ki, bilhassa sivil alanda Filistin’e yerleşip oradaki toprakları işleyerek kurumlaşmayı beraberinde getirmiştir. Moşav denilen kolektif ve ortakçı tarım işletmeleri, onun gibi Yahudi kadınların (ve erkeklerin) fedakârlıkları sayesinde 1970’lerin sonuna kadar varlığını sürdürebilmiştir.” (1)
Romanya vatandaşı Efraim ve Malka çifti, Hibat Zion isimli Siyonist oluşumun etkisiyle, 1882’de yaşadığı Galatz bölgesini terk ederek Osmanlı’ya bağlı Filistin topraklarının kuzeyindeki Karmel Dağı’na kurulu Zichron Yaakov (Arapça Zemarin) köyüne yerleşti. İskân sömürgeciliğine dayalı bu Siyonist proje, 18. yüzyılın sonlarına doğru, Yahudi bankacı Mayer Amschel Rothchild (1744-1812) tarafından kurulan ve Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde bankalar açan Frankfurt merkezli Yahudi bankacı ailenin maddi yardımıyla uygulamaya geçmişti.
Bu Siyonist proje çerçevesinde, Aaronsohn Ailesi’nin bahçeli ve taş yapı villayı andırır güzel bir evi vardı. Toplam altı çocukları oldu. Sara, beşincisi olarak 5 Şubat 1890’da dünyaya geldi. Onun büyüğü Aaron, Filistin topraklarında yaşayan ünlü bir Botanik uzmanı idi. En azından öyle görünüyordu. Çöl toprağında veya vadi aralarında sulak arazilerde tarım yapılması, bitki çeşitleri üzerine araştırmalar yapıyordu.
Sara’nın bilinen anlamda yetkin ve yüksek tahsili yoktu. Ağabeyi Aaron tarafından dil öğrenmeye teşvik edildi. İbranice, Yidişçe (Almanca-İbranice karışımı bir dil), Fransızca, Türkçe ve makul oranda Arapçayı öğrendi. Aynı zamanda tarım ve botanik konusuna merak saldı. Ağabeyi Aaron ile beraber Filistin coğrafyasını dolaşarak bitki, madenler ve toprak türlerini toplayıp, Atlit bölgesindeki tarım çiftliği deneme istasyonlarında inceleyerek nerede yararlı olacaklarına baktı. Bu çiftlik istasyonları, Amerikan Yahudileri lideri olan (Siyonist organizatör, siyasetçi ve sonradan Filistin’de Yahudi yerleşimcisi) Henrietta Szold (1890-1945) tarafından desteklendi.
Bu arada öncü Siyonist yerleşimci kuşağı olarak yaşıtlarıyla birlikte özgün bir hayat tarzı geliştirmeye çalıştı: Milli dil olarak İbranice öğrenme, grubunu diğerlerinden farklı kılacak dikkat çekici kolektif davranışlar, tek tip giysi ve sosyal faaliyetler gibi…
Mart 1914’te, Haim Avraham isimli Bulgaristan’dan göçen nüfuz sahibi Yahudi bir tüccarla evlendi. Kısa süreliğine İstanbul’da yaşadılar. Ancak o, mutsuz evlilik yaşamına son vererek yeniden doğduğu Zichron Yaakov (Arapça Zemarin köyü-Filistin) yöresine döndü. Dönüş yolunda İttihat-Terakki yönetiminin tehcir politikası kurbanı olan Ermeni sürgünleri Hayfa’da gördü. Çocuk, kadın ve yaşlılar arasında onlarca ölü, yaralı ve hasta bulunuyordu. Yüzlercesi trenlere tıka basa doldurulmuş vaziyetteydiler. İsrailli politikacı, general, hukukçu, yazar ve altıncı cumhurbaşkanı Haim Herzog’a bakılırsa; “Bu feci olaydan fazlasıyla etkilenen Sara, ‘Yahudilerin de kaderinin böyle olacağı’ düşüncesiyle, Osmanlı yönetimine karşı İngilizlerle birlikte çalışmaya karar verdi.” (2)
Aslında Osmanlı idaresine karşı İngilizlere istihbarat verme fikri, Sara’nın ağabeyi Aaron ile eniştesi Avşalom Feinberg’e aitti. Sara ise, evliliğini bozarak İstanbul’dan baba ocağına dönüşünden kısa bir süre sonra, Kasım 1915’te yeraltına geçerek illegal faaliyetine başladı.
Bu maksatla 1915’te NİLİ isimli bir casusluk şebekesi kuruldu. Şebeke mensupları arasında Aaronsohn ailesinden dört kardeş vardı: Aaron, Alexander, Sara ve bacısı Rivka. Bir de Rivka’nın nişanlısı Avşalom (Abshalom) Feinberg. Teşkilatın kurucu lideri büyük kardeş Aaron idi. Önde gelen kadrosunda iki isme daha yer veriliyor: Yosef Lishansky ile Naaman Belkind. Başyardımcıları Sara idi. Asıl şef Aaaron’un Mısır’a sığınmasından sonra, Sara ağabeyinin yerine şebekenin tek sorumlusu oldu. (3)
Sara, 1916 yılının sonundan yakalandığı Ekim 1917 tarihine kadar, teşkilat içindeki işbölümü gereği Filistin ile Lübnan topraklarında dolaşarak istihbarat topladı. NİLİ için bilgi ve belge verebilecek destekçi, ihbarcı ve örgüte parasal yardımda bulunacak finansörler ayarladı. İngiliz istihbaratının Kahire’deki karargâhıyla irtibata geçerek belli ölçüde ajanlık eğitimi aldı. Bu arada Atlit’teki tarım deneme ve uygulama istasyonunu, istihbaratın gizli merkezi gibi kullandı.
İngiliz savaş gemisi Managam’ın Hayfa-Yafa arasındaki sahile yanaştığı vakitlerde, onunla gerekli muhabereyi sağlıyor veya kurye aracılığıyla elden bilgi-belge teslimatında bulunuyordu. Sıra dışı davranışlarıyla göze çarpan Sara, faaliyeti esnasında cinsiyete göre giyinmekten kaçınıyor; hem erkek hem kadına uyabilecek giysiler kullanıyor, zaman zaman da erkek kılığına girebiliyordu. (4)
“NİLİ” adı Tevrat (Samuel’in ilk kitabı, 25:29) bölümünde geçen ( İbranice נצח ישראל לא ישקר, İngilizce telaffuzu: Netzakh Yisrael Lo Yeshaker ve çevirisi; “The Eternity /God of Israel will not lie”) ibaresinin ilk harflerinden oluşturulmuştur. Bu cümle, “İsrail’in Rabbi kandırmayacak/yalan söylemeyecek” manasını taşıyor. İsrail ve diasporadaki Yahudi toplumların arasında kız çocuklarına Nili ismi verilmesi bundan olsa gerek. (5)
Osmanlının son dönemlerine ve özellikle Balkanlar’da yaşananlara dair yazdığı tarih eserleriyle tanınan Prof. Dr. Necmettin Alkan, “NİLİ: Ortadoğu’da Casuslar Savaşı” isimli kitabını yazmadan önce yaptığı araştırmaların hikâyesini de anlatmış.
Buna göre: Almanya’da doktora eğitimi aldığı sıralarda, casus kardeşlerden Alexander Aaronsohn’un “Türk Ordusu ile Filistin’de” (With the Turks in Palestine) isimli hatıratını tercüme etmeye karar vermiş. Yazarı hakkında araştırma yaparken, bu şahsın sıradan biri olmadığını görmüş. Sonuç olarak Alexander’in Birinci Dünya Savaşı yıllarında diğer iki kardeşiyle birlikte Filistin’de ‘NİLİ’ ismiyle bir casusluk teşkilatının kurucusu olduğunu fark etmiş. Onun hatıralarında yazdıkları da, aslında Osmanlıya karşı casusluk yaparken gördüklerine dair bazı bilgilermiş. (6)
Prof. Alkan, röportajında şunları anlatıyor:
“Birinci Dünya Savaşı başlayınca, ayrı devlet kurmak isteyen Rothchild ailesi ve benzeri Siyonist çevreler, Yahudilere ön ayak oldular. Oralardaki her Yahudi bunları desteklemedi ama belirli bir genç kesimi örgütlediler. Neticesinde NİLİ gibi bir istihbarat örgütünü meydana getirdiler. O zamana kadar devletler tarafından yapılan istihbarat faaliyetlerini aile olarak yapmaya başladılar.
İlk etapta İngilizler, bunları şüpheyle karşıladı. Fakat daha sonra örgütün kurucularından Aaron bir yolunu bularak, Londra’ya gitti ve doğrudan İngiliz istihbarat biriminin başkanıyla görüştü. Ve onu ikna etti. Özellikle (Cemal Paşa komutasındaki) Dördüncü Ordu hakkında topladıkları gizli bilgileri gösterince ikna oldular.
NİLİ örgütü ortaya çıktıktan sonra Cemal Paşa’nın zaafı ve o günkü şartlarda işlerinin yaver gitmesi sayesinde, casusluk için kolay bir hareket sahası buldu. Ziraat mühendisi olan ağabey Aaron, bölgede ortalığı kasıp kavuran çekirge istilasıyla mücadele etme bahanesiyle her yere girdi. Zaten Cemal Paşa, istedikleri yere girebilmeleri için kendilerine bir tezkere vermişti.
Onlar da gittikleri yerlerde çok sayıda stratejik bilgiyi kolayca topladılar. Bu bilgileri, o yıllarda Filistin’de Osmanlıya karşı savaşan İngilizlere verdiler. Karşılığında ise Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması noktasında diplomatik destek aldılar. Antisemitik (Yahudilerden hoşlanmayan-F.B.) olan bazı İngiliz diplomatların sempatisini kazandılar. Böylece, daha sonra kurulacak olan İsrail’in işi daha da kolaylaştı.
Osmanlı Orduları, Gazze Cephesi’nde ilk iki savaşta İngilizleri durdurmayı başarmıştı. Fakat NİLİ örgütü askerin durumu, büyük silahların yerleri ve su kuyularının merkezleri gibi bilgileri ulaştırınca İngilizler tarafından Gazze düşürülüyor. İngilizler bu zaferi NİLİ’ye borçludurlar. Gerisi bu hadiseden sonra çorap söküğü gibi geldi.” (7)
2017 tarihli Jewish Women’s Archive (Yahudi Kadınları Arşivi) isimli eserde yazılanlar, bu casusluk bilgilerini doğruluyor. İlaveten şu ayrıntılara yer veriliyor:
“NİLİ şebekesi mensupları, kimi zaman Osmanlı topraklarında dolaşarak topladıkları istihbarat bilgilerini İngiliz yetkililerine iletiyor veya Mısır’da bulunan İngilizlere aktarıyorlardı. 1917’de, Alexander Aaronsohn, bölgedeki Osmanlı sorumlulardan gelecek muhtemel saldırılara karşı tedbir olarak kardeşi Sara’yı İngiltere denetimindeki Mısır’da ikamet etmeye zorladı. Ancak o, doğduğu yere Zichron Yaakov’a dönerek NİLİ şebekesi şefi sıfatıyla casusluk faaliyetlerine devam etti. Zaman içinde bu şebeke, 40 kadar ajanıyla Ortadoğu’nun en geniş İngiliz yanlısı teşkilatına dönüştü.” (8)
Bir iddiaya göre; “I. Cihan Harbi esnasında Musevi kızları, cephede savaşan (Osmanlı) subayların zaaflarından faydalanmayı iyi bilmiş; onların askeri planlarını çalmış ya da ağızlarından askeri harekâta dair bilgiler alıp İngilizlere ulaştırmışlardı. Sara’nın görevi de buydu. Diğer Musevi casuslara göre biraz daha tehlikeliydi. O, çok yakınlaştığı ve sevgilisi olduğu Cemal Paşa’dan aldığı bilgileri, şifreli telgraf, posta güvercinleri vasıtasıyla ağabeyi Aaron ile yandaşlarına ulaştırırdı. Yahut casus kuryeler eliyle İngiliz komutanlara teslim ettirirdi. Onun direkt verdiği cephe ve mevzi haritaları sayesinde İngilizler, Gazze’deki Osmanlı ordusunun kuvvetli mevzilerini nokta atışı bombardımanlar yaparak kolayca geçtiler. Bu bilgiler, geceleri kıyıya yanaşan bir tekne (aslında bir İngiliz savaş gemisi olan Managam veya Monegam-F.B.) vasıtasıyla İngiliz ordusuna verilmekteydiler.” (9)
Bir ara notu düşelim: Sara’nın Cemal Paşa ile “sevgili veya dost” olup, cinsel ilişkiye girdiğine dair iddialar, daha çok Türkçe yazılan kitap ve makalelerde geçmektedir. Buna karşılık Yahudi yayınları ile Batılı ve Wikipedia ansiklopedisi gibi kaynaklarda bu hususta bir şey belirtilmemiş; Sara’nın, Cemal Paşa ile tanışıklığına istinaden arada bir yanına gidip onunla kahve eşliğinde sohbet ettiği kaydedilmiştir.
Prof. Dr. N. Alkan ise, muhtemelen bu noktayı, “Cemal Paşa’nın zaafı” ifadesiyle üstü kapalı biçimde dile getirmiştir.
Ekşi sözlük sitesinde ipin ucunu kaçıran “gozlugunuarayanadam” rumuzlu zat ise, 30 Mart 2018 tarihli yorumunda milliyetçi hayal dünyasını oldukça genişleterek şu iddiada bulunmuş:
“Sara ve emrindeki dört yüz kadar fahişenin görevi, Türk subaylarının zaafından faydalanıp savaş belgelerini ele geçirmek ve bunları İngilizlere ulaştırmak olmuştur. Sara, abisi Aaron’un Cemal Paşa’ya yakınlığı dolayısıyla karargâha rahatlıkla girip çıkmıştır. Sadece casusluk yapmamış aynı zamanda yaklaşık on beş bin Osmanlı askerini teslim alan İngilizlere telkinde bulunarak, onların vahşi şekilde katledilmelerine de sebep olmuştur.”
Bu zat, savaş esirlerine muamelenin nasıl olması gerektiğine dair 1907 yılında Lahey’de toplanan uluslararası konferanslarda varılan kararlardan habersizdir. Dahası, Sara’nın sorumlu olduğu NİLİ casusluk şebekesinde 40 faal ajan vardı. Muhtemelen diğerleri gönüllü ve amatör bilgi taşıyıcılarıydı. Dolayısıyla hepsini “Türk subayların zaafından faydalanan 400 fahişe” diye sunmak mesnetsizdir. Erkek egemen milliyetçi maganda zihniyetinin tezahürüdür.
Bu olay, Osmanlı tarihinin en büyük ve spekülatif dedikodusunu akla getiriyor: Malum, “Rus Çarı Büyük Petro’nun eşi I. Katerina’nın 1711 Prut Savaşı sırasında güya kendini Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa’ya teslim etmek suretiyle hem Rus ordusunu hem de Rusya’yı kurtardığı” yolundaki efsane, hâlâ zihinlerde canlıdır.
Hikâyenin anahtar sorusu şudur: Sara ve casus arkadaşları nasıl yakalandılar? Bu konuda rivayet muhteliftir.
Prof. Alkan’a göre; Osmanlı cephesinde “Hainlik değilse de mutlaka idari bir zaaf vardı. Daha dikkatli olabilirlerdi. Özellikle Aaron’un Avrupa seyahatinin ve görüşmelerinin bu kadar rahat geçmesi Osmanlı ve Alman istihbaratı anlamında tam bir fiyaskoydu. 1917 sonlarında Teşkilat-ı Mahsusa, bu örgütü tespit etti. Fakat artık iş işten çoktan geçmişti. Sara intihar etti. Casusların bir kısmı yargılandıktan sonra idam edildi.” (10)
Diğer bir anlatım yine milliyetçi-mukaddesatçı kesimde yayınlandı:
“Gazze yakınlarında Yahudi yerleşim yerlerinden havalanan güvercinlerden biri havada vuruldu. Yere düştüğünde kanatlarının altında bağlı olarak şifreli belgeler bulundu. Osmanlı Teşkilatı Mahsusa casusları, yakalanan güvercinlerin havalandığı yerde araştırmalar yaptılar ve çok şaşırdılar. Osmanlı ordu karargâhına sık sık ziyarete gelen; kendisini Türk dostu olarak gösteren orta yaşlı, alımlı ve güzel bir Yahudi kadın olan Sara’nın marifetiyle casus güvercinler havaya salıveriliyordu.
Sara’yı kıskıvrak yakalayan Türk casusları daha da şaşırdılar. Kısa süre önce Osmanlı Ordu kumandanı Cemal Paşa ile karargâhta kahve içerek derin sohbetler yapan bu kadından başkası değildi. Ekim 1917 içinde Türk casuslar Sara’yı konuşturmak için tutukladılar. Mensup olduğu örgüt arkadaşlarının isimlerini vermesi isteniyordu. Sara’nın gözü döndü. Konuşmamak için yapabileceği tek şey vardı: Bulunduğu hücrede birkaç el silah sesi duyuldu. Yahudi asıllı Sara, inandığı dava uğruna görevini yerine getirmiş, yakalandığında da sırlarını açıklamadan hayatına son vermişti. Sara’nın soruşturmasına katılan Türk casuslardan Cevat Rıfat Bey, gördükleri ve duydukları karşısında şok oldu.
Osmanlı ordusu dıştan ve içten ihanetler içinde peş peşe yenilgiler almıştı. 9 Aralık 1917 tarihinde Türk askerleri Kudüs cephesini de terk ederek daha kuzeye çekildiler. İngiliz kumandan General Edmund Allenby, 11 Aralık günü yürüyerek Kudüs’e giriş yaptı. Türk ordusu, Filistin cephesinde tarihinin en ağır yenilgilerinden birisini almıştı. Sadece Gazze savaşları sonucunda asker kaybı 25 bin civarında idi. 10 bin asker de düşmana esir düşmüştü.” (11)
Yakalama olayının faili ve yakın tanığı Cevat Rıfat Atilhan’ın anlatımları ilginçtir. O tarihte hâlâ Filistin’de Cemal Paşa komutasındaki Dördüncü Ordu’nun Sekizinci Kolordu istihbaratını idare eden Yüzbaşı Cevat Rıfat Bey (Atilhan), olayın gelişimini şu şekilde kayda geçmiştir:
“Basmakalıp bir klişe gibi sürekli masama bırakılan sahil gözetleme raporu, aniden dikkatimi çekip içime kurt düşürdü. Okuduğumda, raporda şunu gördüm: Bir İngiliz kruvazörünün, hemen her gün Yafa ile Hayfa arasında görünüp akşam karanlığında kaybolduğu yazılmıştı. İstihbarat subaylarımı birer müteahhit gibi Nasıra şehrine gönderip, oradaki Mıntıka Komutanlığı’nın dikkatini bu noktaya çektim. Oradan gelen şifreli telgrafta, Avraham Habon isimli bir şahıs, gece karanlığında sahilde dolaşıp yaktığı kibritle bazı işaretler veriyormuş. Yakalanıp komutanlıkta sorgulanıp ifadesi alınmış.
Nasıra Mıntıka Komutanlığı’nın çalışmaları sonunda Samuel Anna adında bir NİLİ şefi yakalandı. Casusun sorgulamasında NİLİ’nin lider kadrosundan Josef Tobin (Yosef Lishansky) ve Naaman Belkind ilk kez deşifre edildi. Hemen harekete geçen Mıntıka Komutanlığı, NİLİ’nin merkezi Zemarin köyünü kuşatma altına aldı. Nihayet, Tobin ve Belkind, Türk askeri tarafından derdest edildiler. Yargılanmak üzere Dördüncü Ordu karargâhının bulunduğu Şam’a götürüldüler.
Casus elebaşları, ilk sorgulamada sessiz kalmışlar, adeta ser verip sır vermemişlerdir. Biz, …adil ve insani her çareye başvurduk. Vicdani hareket ederek azami derecede cebir ve tazyikten uzak kaldık. Casusları ilk etapta konuşturamayan istihbarat birimi, suggestion ve hypnotisme yoluyla bu sorunu çözmek istemiştir. Bu bağlamda, Dördüncü Ordu Sıhhiye Reisi Neşet Ömer Bey’in muvafakati (onayı) alınarak Beyrut Tıp Fakültesi hocalarından Abdi Muhtar Bey, Şam’a davet edilmiştir.
Nihayet dili çözülen casuslar, NİLİ ve faaliyetleri hakkında Türk istihbaratını şaşkına çeviren bilgiler vermiştir. Yosef Lishansky’nin evinde gizli bir bölmede bulunan bir vesika, NİLİ casuslarının Türk ordusunun kılcal damarlarına kadar sızdığını açıkça göstermektedir. Vesikaların deşifre edilmesiyle panikleyen casuslar, canlarının bağışlanması şartına bağlı olarak NİLİ örgütü hakkında önemli ifşaatta bulunmuştur.
Casusların sorgulamasında elde edilen en önemli bilgi, Sarah Aaronsohn adının nihayet deşifre edilmiş olmasıdır. Bunun üzerine harekete geçen Nasıra Mıntıka Komutanlığı, geniş bir tertibatla Zemarin köyünü ablukaya alacaktır.
Sarah, Zemarin’de bir gece baskınıyla yakalandı. O, Türk askerini ‘sefa geldiniz beyler’ diyecek kadar soğukkanlılıkla karşılamış ve askerlere likör ikram etmek istemiştir. NİLİ’nin kara kutusu denilebilecek Sarah, Yüzbaşı Necmeddin ve Teğmen Muzaffer Beylerin refakatinde sorgulanmak üzere trenle Şam’a gönderilmiştir. Fakat tren Vadi Şahap’tan geçerken Sarah, defi hacet bahanesiyle vagon değiştirip kendini Şahap Vadisi’ne atarak intihar etmiştir. Böylece, taşıdığı bin bir sırla beraber yokluğa ve karanlığa gömülmüştür.”
Atilhan’ın, NİLİ casuslarının sorgulaması sırasında vicdani ve insani her yöntemin denendiğini söylemesi, gerçekçi ve inandırıcı gelmiyor.
Mesela, yazının birinci bölümünde adını andığımız özellikle Osmanlı ve Cumhuriyet devirlerinde Yahudi toplulukları konusunda araştırmalar yapmış olan Alman akademisyen ve tarihçi Corry Guttstadt, “C. R. Atilhan’ın Sara’nın sorgusunda bizzat bulunup, ona işkence yapanlardan biri olduğunu” ileri sürmüştür (13)
Atilhan’ın Sara’nın vagon değiştirip kendini Şahap Vadisi’ne atarak intihar ettiğine ilişkin bilgisi de doğrulanmıyor. Aralarında Yahudi yayınların da bulunduğu yabancı kaynakların ortak görüşü “Sara’nın işkence sırasında itirafta bulunmadığı ancak tabancayla intihar ettiği” yönündedir.
Bu konudaki kimi anlatımlar ise şöyledir:
*Anita Engle, “The Nili Spies” (NİLİ Casusları, 1959-Londra) isimli kitabında, “Sara’nın baba evinde aile efradıyla birlikte sorgulanırken bir yolunu bulup tabancayla intihar ettiğini” belirtmiş.
*Lawrens in Arabia (Lawrence Arabistan’da) eserini yazan Scot Anderson’a göre; “Daha fazla ve ağır işkenceden geçirilmek maksadıyla Şam’daki sorgu yerine nakledilmeden önce, kana bulanmış giysilerini değiştirmek üzere polisle birlikte baba evine gitme ricasında bulunmuş. Kabul edilince, 5 Ekim 1917’de beraber gittikleri evin banyosuna girip eskiden beri sakladığı tabancayı alıp ağzına dayayarak ateş etmiş. Ağzı paramparça olmuş ve omuriliği darbe alıp beyni de zedelenmiş. Dört gün can çekiştikten sonra nihayet ölmüş.”
*In Spies in Palestine (Filistin’deki Casuslar Hakkında) kitabının yazarı James Strodes, Dr. Hillel Yoffe’nin günlüğünden şu alıntıyı yapmış: “Acı hissetmesin diye kendisine morfin şırınga etmek için yanına gittiğimde Sara bana şöyle yalvardı: Tanrı aşkına beni öldür! Artık acıya dayanacak halim kalmadı.”
*Jewish Women’s Archive (Yahudi Kadınları Arşivi) adlı sitede, “Evine yapılan baskın sırasında Şam’daki bir hapishaneye götürülüp sorgulanacağını duyar duymaz, orada çözüleceğinden korktu. Bunun üzerine evdeki banyoya girerek tabancayla ağzına sıktı ve dört günlük acıdan sonra vefat etti” ifadesi yer alıyor.
*Emekli Yüzbaşı ve araştırmacı yazar Ziya Uygur (1912-1999), Osmanlı Arşiv Belgelerinde Filistin Sorunu ve Siyonizm (İstanbul 1998) isimli çalışmasında, Sara’nın intihar ettiğini tespit etmiştir.
Sara, bir mektubunda, bu casusluk şebekesi NİLİ’nin faaliyetinin Yahudi milletini, ülküsü olan “Vaat edilmiş tarihi İsrail” (antik İbrani dilinde Eretz Yizrael) toprağına kavuşturmayı daha da yakınlaştıracağı yolundaki umudunu dile getirmişti.
Onun umudu bir yana, esasen NİLİ ve Siyonistlerin benzeri siyasi, askeri, diplomatik ve lobi kuruluşları dönemin süper devleti sayılan İngiltere’ye hemen her türlü hizmeti yaptılar. Karşılığında ise İngilizlerin siyasi ve yardımıyla yurtdışındaki Yahudi toplulukları getirip Filistin toprağını önce gasp ve sonra işgal ettiler.
NİLİ şebekesinin faaliyeti, aynı zamanda İsrail’in zorla şerle ve Batılı devletlerin desteğiyle, Ortadoğu’da bir “korsan karakol devlet” olarak kuruluşunun hikâyesidir.
Kaynakça:
1-) Billie Melman, “Sarah Aaronsohn: 1890-1917”, The Encyclopedia of Jewish Women: A Comprehensive Historical Encyclopedia. 27 February 2009. Jewish Women’s Archive. (Viewed on May 1, 2021) <https://jwa.org/encyclopedia/article/aaronsohn-sarah>.
2-) Wikipedia İngilizce, “Sarah Aaronsohn” ve “Nili” maddeleri, erişim tarihi 9 Haziran 2021.
3-4-) Billie Melman, “Sarah Aaronsohn, adı geçen yazı.
5-) Billie Melman, agy; Wikipedia, “Nili” maddesi.
6-7-) Prof. Dr. Necmettin Alkan ile röportaj; “Koca Ortadoğu’yu 3 kardeş karıştırmış”, Türkiye gazetesi, 11 Eylül 2017.
😎 Billie Melman, “Sarah Aaronsohn: 1890-1917”, The Encyclopedia of Jewish Women.
9-) Agrali Miles, “I. Dünya Savaşı’nda Osmanlıya Ağır Zarar Veren Güzel Casus: Sarah Aaronsohn” isimli makale, ekşişeyler sitesi, 29 Haziran 2018.
10-) Prof. Dr. Necmettin ile röportaj, Türkiye gazetesi.
11-) Cezmi Yurtsever, “Yahudi Kadın Casus Sarah Aaranson”, Yalan Tarih sitesi, 4 Kasım 2015 ve İstiklal sitesi, 6 Mayıs 2017.
12-) Cevat Rıfat Atilhan, Filistin Cephesinde Yahudi Casuslar, s.38 ile 61 arasındaki sayfalar. Makale tarzında aktaran Celil Bozkurt, “Yüzbaşı Cevat Bey’in Gözünden NİLİ Casusları”, Beyaz Tarih sitesi, 10 Kasım 2018.
13-) Kazım Gündoğan’ın Corry Guttstadt ile yaptığı “Osmanlı ve Türkiye’de Yahudiler” başlıklı söyleşi, Gazete Duvar, 6 Nisan 2921.
© The Independentturkish