Arabistan yarımadasının köklü sülalesi ve hatta Hz. Muhammed‘in ataları sayılmasından ötürü Arap-İslam dünyasınca kutsal kabul edilen Haşimi soyuna bağlı Ürdün‘deki kraliyet ailesi arasında kimin tahta geçmeye aday veliaht olacağı hususunda, bazı yorumlar gözüme ilişmişti.
Neredeyse 1999 yılından günümüze süregelen bu örtülü saray rekabeti hakkındaki arada bir sunulan medya yayınlarını fazla önemsememiş, sadece bir kenara not etmekle yetinmiştim.
“Prens Hamza olayı” sonrasında Saray’daki aile içindeki denge ve konumlanış benim gözümde daha bir açıklık kazanmış oldu.
Sizlerle de paylaşmak istedim. El Cezira El Arabiye sitesinden bir alıntıyla gelişmeleri anlatmaya başlayalım:
“Eski Kral Hüseyin ile o zamanki eşi Kraliçe Nur’un büyük oğlu Prens Hasan,1980 doğumludur. Hasan, babasının tahtına oturacak tarzda yetiştirildi. İngiliz eğitimiyle Arap Bedevi töresi sentezinin timsali oluverdi. İngilizcenin yanı sıra aile içinde Arapçayı en iyi konuşan Saraylılardan biri sayılır.
Ülkenin ve toplumun geleneklerini, geleneksel Arap Bedevi törelerini iyi bilip ona göre davrandığı söylenir. Askeri eğitimden geçmesi ve zırhlı birliklerin komutanlığını yapması sebebiyle, ordunun gediklisi ve bu kurumun evladı muamelesi görmekteydi.
1999 yılına kadar Hamza’ya veliaht gözüyle bakılıyordu. Ancak babası Kral Hüseyin, vefatından az önce şu vasiyetini kayda geçirdi: (İngiliz asıllı eşi Muna’dan 1962’de doğmuş olan oğlu) Abdullah, önce veliaht olacak, kendisinden sonra da tahta geçecekti. Onun veliahdı da üvey kardeşi Prens Hamza olacaktı.
Vasiyet gereği, Abdullah 1999’da krallık tahtına oturdu. 2004 yılında veliahtlık unvanını üvey kardeşi Prens Hamza’dan geri aldı. 2009 yılına kadar boş kalan bu makam, o tarihten itibaren Kral’ın oğlu Prens Hüseyin’e verildi. 2018’de ise zaten veliaht prenslikten azledilmiş olan Hamza, askeri görevi dâhil hemen bütün makamlarından soyutlanarak emekliye sevk edildi. Ancak bu değişiklikler, Saray’daki dar bir çevre tarafından biliniyordu; henüz kamuoyuna yansıtılmamıştı.
Emeklilikten sonra Prens Hamza, siyaset sahnesinde işlevsiz kaldı. Ülkedeki hükümetlerin hataları, bürokraside dönen yolsuzluklar ve kötü gidişat hakkında vatandaş sıfatıyla arada bir görüş belirtiyordu. Sosyal medya üzerinden paylaştığı eleştirileri, sokaktaki sıradan insanlar tarafından alkışlanmasına rağmen politik olmayanların beğenisinden öte etkisi olmuyordu.
Prens, özellikle Bedevi aşiretleriyle, protokolsüz ve yanında koruma ekibi olmadan buluşuyordu. Salt Devlet Hastanesi’nde elektrik kesilmesi sonucu (14 Mart) oksijensiz kalan Kovid-19 hastalarından toplam 9 kişinin ölmesi üzerine resmi kıyafeti olmadan kaza yerini ziyaret etmiş; hükümetin yenileme projesi çerçevesinde evleri yıkılıp arazileri kamulaştırılan El Huveytat aşiret mensuplarının yanına gitmişti.Bu aşiretin Suudi Arabistan’da kolları vardı.
Esasında ikinci eşi de ülkenin kuzeyindeki Ceraş bölgesinde yaşayan bir aşiret kızı olan Besma el Attum idi.” 1
5 Nisan 2021 tarihli İngiliz gazetesi Independent, “prens olayı” üzerine şu noktayı vurguluyordu:
II. Abdullah, Kral Hüseyin’in vasiyeti uyarınca ‘veliaht ve kral’ olacaktı. Amerikan asıllı Kraliçe Nur’un oğlu Prens Hamza ise (1962 doğumlu üvey kardeşi) II. Abdullah’ın veliahdı ve daha sonra yerine geçecek kral olarak belirlenmişti. Büyük kardeşi Kral tarafından 2004 görevinden azledilen Hamza’nın popülaritesi hiç azalmadı; öyle ki son olay öncesine kadar güçlü aşiretlerin de katıldıkları halk toplantıları yapabiliyordu. 2
3 Nisan’da Ürdün ile Arap ve Batı dünyasındaki siyasi çevrelerde dalgalanmaya yol açan sıra dışı bir olay yaşandı.
Prens Hamza, “Ülkenin asayiş ve istikrarını bozacak girişimlere” kalkışmıştı! Kimilerince bu, bir “darbe hazırlığı” idi.
Kral II. Abdullah, Prens Hamza’yı, “Dışarıyla (dış mihrak) işbirliği halinde karmaşık bir plan uygulamak”la suçlayan 5 Nisan tarihli bildirinin yayınlanmasını onayladı.
Gelgelelim, “plan”ın ayrıntılarına ilişkin bilgi verilmedi.
5 Nisan tarihli bazı Arap gazeteleri, bu olayın, “Prens Hamza ile çevresinin kalkıştığı gerçek bir darbe girişiminden ziyade potansiyel bir hareketlenmeye karşı Kral Abdullah tarafından alınmış erken caydırıcı tedbir olduğuna” dair yorumlar yaptılar.
Aynı gün Ürdün milletvekili ve eski Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Salih El Ermuti bir açıklama yaptı; “İstikrarı bozma diye bir suç tanımı yoktur; zira Ürdün Anayasası her kabahat ve suçu ayrıntılı biçimde tanımlayıp ona uygun cezayı da belirlemiştir. Yangına benzinle giderek Prens Hamza’nın şeytanlaştırılması caiz değildir” dedi.
Keza İbranice yayımlanan Yizrael Ha Yom (Bugünkü İsrail) isimli iktidar yanlısı koyu sağcı gazete, 5 Nisan tarihli nüshasında, olayı şöyle yorumluyordu:
Ürdün Kralı, kardeşinin darbe için harekete geçtiğine ilişkin kanıt bulabilseydi, kendisini çoktan cezaevine koymuş olurdu. Her durumda Kral, Kraliyet içinde veya dışındaki herhangi bir hareketlenmeye karşı gayet hassas olup; hoşgörüsünün sınırlarını da belli etmiştir. Kardeşi Hamza’nın kanatlarını budamak, aslında gerçek veya hayal ürünü bir tehdidi ortadan kaldırmaya yönelikti… Bu olay, ona beklenmedik ölçüde yabancı devlet desteğini sağlamış oldu…
Gelişmeler giderek hızlandı; deyim yerindeyse “darbe yapmayı amaçlayan saray entrikası”na dair haberler önce Ürdün’de, ardından Arap ülkelerinde ve neredeyse tüm dünyada haber oldu.
Görebildiğim kadarıyla Türkiye’de iktidar çizgisinde yayın yapan bazı gazeteler, olayı, birinci sayfanın alt kısmında haber-yorum şeklinde verdiler.
Mesela 6 Nisan 2021 tarihli Yeni Şafak gazetesi, “Ürdün’de MOSSAD İzi” başlıklı haberi, şu giriş cümlesiyle sundu:
Ürdün’de darbe girişimi iddiasıyla ev hapsinde tutulan eski Veliaht Prens Hamza bin Hüseyin’in, İsrail istihbarat servisi MOSSAD adına çalışan eski bir ajanla irtibatının olduğu iddia edildi…
AKP iktidarı ve çevresi tarafından “darbe çağrısı, bilinçaltına yönelik bir mesaj” olarak yorumlanan 104 emekli amiralin bildirisinin yayımlandığı tarihe denk düşmesi sebebiyle olsa gerek, bahsedilen gazeteler Ürdün’deki olayı, şu şekilde değerlendirmeyi tercih ettiler:
Ürdün’de dış mihrak bağlantılı darbe girişimi!
Gazeteci İslam Özkan ile Fehmi Taştekin’in Gazete Duvar‘da yayınlanan 8 Nisan tarihli ve bilgilendirici makalelerini saymazsak, her nedense Türk basını, belki de “nasıl olsa küçük bir krallık, önemsiz bir ülke” gerekçesiyle Kraliyet ailesi içindeki bu çekişme ve rekabeti fazla önemsemedi; birinci sayfadan görmedi.
Ancak biz, aynı kanıda değiliz. Zira küresel çağda dünyanın en ücra köşesinde yaşanan bir olay, “kelebek etkisi” yaparak çeşitli denge değişikliklerine yol açabilir. Öyleyse olayın kimi ayrıntılarına da girmeliyiz.
Ürdün devletinin baş mimarı sayılan İngiltere’deki medya, “darbe hazırlığı” yapmakla suçlanan Prens Hamza’nın evinde gözetim altında tutulması olayıyla yakından ilgilendi.
Mesela 5 Nisan tarihli The Guardian gazetesinin bazı istihbarat kaynaklarına dayanarak verdiği ilk bilgilere göre: 16 yıl önce makamından azledilen Prens Hamza, dışarıdan kimseyle iletişim kuramıyormuş ve kendisiyle yakın temasta bulunan etkili bazı şahsiyetlere, emniyet yetkilileri ve aşiret reislerine yönelik tutuklama furyası başlatılmış.
Avukatı aracılığıyla BBC’ye ulaştırılan sesli bir görüntüde, Prens Hamza ülkede yaygınlaşmış rüşvet ve yolsuzluğu eleştiriyormuş.
Aynı gazetenin muhabirleri, başkent Amman’daki kraliyet sarayının çevresinde takviye edilmiş bir koruma çemberi oluşturulduğunu, bölgeye yakın yollarda güvenlik kontrol noktaları kurulduğunu ve çevre yollara açılan ara çıkışların kapatıldığını yazdılar.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın (MbS) yakın müsteşarı Turki El Şeyh’in Ürdün Kralı II. Abdullah ile MbS’nin yan yana çekilmiş bir fotoğrafını twitter hesabından yayımlayarak “fotoğraf her şeyi açıklıyor” demesi de oldukça manidar bulunmuş.
Kral II. Abdullah, 20 yıldan beri ciddi bir iç muhalefetle karşılaşmamıştı. Çünkü ülkesindeki (azınlıklar, aşiret ve emniyet/asker) güç dengelerini gözetip ona göre ince bir politika izliyor.
Ancak korona salgınının ağırlaştırdığı yoğun ekonomik kriz ve yolsuzluklar yüzünden kurulan hükümetler kırılgan çıktılar, krizle baş edemeyince de çözülüp gittiler.
Ayrıca ülkenin sosyoekonomik bakımdan istikrarında önemli bir destek sayılan Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından sunulan mali yardımlar kesilme noktasına geldi.
Bu yardımların miktarı yılda 2.5 ile 3.6 milyar arasında değişiyordu. Verilme nedeni ise Suriye iç savaşı sırasında Ürdün’ün yüz binlerce (2020 verilerine göre 656 bin) Suriyeli göçmen ile sınırdaki bazı silahlı muhalif örgütlere ev sahipliği yapmasıydı.
Yardımın kesilmesi veya azalmasının sebebi Ürdün’ün, Suudi ve BAE yönetimlerinin Yemen’e askeri müdahalesi ve Katar’a ambargo uygulanması hususunda tarafsız kalmasından kaynaklanıyor.
The Independent gazetesinin konu hakkındaki yorumu şöyle özetlenebilir:
Son 10 yıl boyunca istikrarın hüküm sorduğu Ürdün, çevresindeki ülkelerde (Irak, Suriye, Filistin, Lübnan) yaşanan büyük değişimler ve trajik olaylardan bıkkınlık derecesinde etkilenmeye başladı. Prens Hamza olayı, iki günlük bir meselenin sonucu değildir…
Arap Baharı rüzgârı ülkeye doğru esmeye başlayınca, Haşimi Kraliyet yönetimi, halkı teskin etmek maksadıyla anayasada istenen bazı değişiklikleri yaptı, başarısız hükümetleri değiştirdi, on binlerce kişinin kamu resmi kurumlarda istihdam edileceğini vaat etti.
Dünyanın en çorak topraklarına sahip olan Ürdün’de tarım ve hayvancılık için yeterli su kaynakları bulunmuyor; Kovid-19 salgını kırılgan ekonomiyi daha da kötüleştirdi. Resmi olarak yüzde 25 olan işsizlik oranı, fiiliyatta yüzde 40’lara dayanmış durumda.
Uzmanlara göre, son aylar ve haftalarda toplumsal dalgalanmalara yol açan bu krizin sonuçlarına itiraz eden farklı sosyal/siyasal kesimden gençlerin protestolarının artması üzerine emniyet güçleri karşı tedbirlerini yoğunlaştırmış durumda.
Bazı Körfez ülkelerindekinin tersine, ülke tarihinde hiç yaşanmamış “taht rekabeti”, kısa sürede çözüme kavuşturulup uzlaşma sağlandı.
Kral Hüseyin’in eski veliahdı Prens Hasan, büyük kardeşinin emri altında tam 34 yıl görevini sürdürmüştü.
Kral’ın ölümü yaklaştığında, taht oyunlarına bulaşması üzerine veliahtlıktan azledilip İngiltere’de adı konulmamış bir sürgüne gönderilmişti.
Ülkesine döndüğünde kraliyet ailesi prensleri nezdinde ‘âkil insan ve ak saçlı bilge amca’ rolünü üstlendi. Prens Hasan, aile içi muhtemel çatışmayı önlemek maksadıyla devreye girdi.
Kral, ordu ve emniyet sorumluları aleyhinde söz söylememesi, ülkedeki yolsuzluk ve kötü idareyi eleştirmemesi hususunda Prens Hamza’yı ikna etti.
Ek olarak onun kesinlikle ‘Kral II. Abdullah’a sadık kalacağı ve anayasa hükümlerine uyacağı’ konusunda bir beyana/mektuba imza atmasını sağladı. Aile içi çekişme ve kriz, şimdilik uzlaşmayla sonuçlanarak kamuoyuna duyuruldu. 3
Ürdün yönetiminin adını vermemeye özen gösterdiği “dış mihrak” destekli bu darbe girişimi konusunda gerek Arap basını gerekse batılı medya kaynaklarının çoğu, iki ana ihtimal üzerinden duruyorlar:
İlki, İsrail; ikincisi ise Suudi Arabistan ve BAE veliaht prensleri…
İsrail bağlantısı hususundaki kurgusal yorum şöyle:
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen El Safadi, “Yabancı bir istihbarat servisinin Prens Hamza’nın eşi Prenses Besma’ya, kocasıyla kendisini yurtdışına çıkarma teklifinde bulunduğunu” ileri sürmüştü.
Olayı dünya kamuoyuna ilk duyuran resmi yetkili bu bakan oldu.
ABD merkezli bir internet haber dergisi olan Axios’a göre, bu açıklamanın ardından Ürdün resmi haber ajansı Ammon, teklif eden kişinin aslında eskiden İsrail dış istihbarat servisi MOSSAD adına çalışan Roy Shaposhnik olduğunu açıkladı.
Çünkü bu ajan, hayli zaman önce Prens Hamza ile irtibat halindeymiş. Kendisi MOSSAD ile ajanlık ilişkisini reddetse bile, Axios dergisi onun bir şekilde İsrail istihbaratıyla bağlantılı olduğu noktasında ısrarlı.
Bu ilişkiyi farklı noktalardan ele alıp yukarıdaki iddiayı teyit eden bilgiler sunan Arap gazeteci Welid Şerara’nın verilerini de paylaşalım:
Aslında Shaposhnik, İsrail siyasetine adı karışmış bir isimdir. Mesela eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert’e danışmanlık yapmıştır. Aynı zamanda o, paralı asker yetiştirmesi ve özel harp yöntemleriyle çeşitli ülkelerde katliamlar yapmasıyla ünlenen Amerikan merkezli Blackwater (şimdiki adı Academy) şirketi kurucusu Eric Prince ile de bağlantılıdır.
Shaposhnik bir süreliğine Eric Prince’in şirketinde çalıştıktan sonra, kendine ait RS Logistical Company firmasını kurarak dünyanın çeşitli yerlerinde faaliyet gösterdi. Hizmet sunduğu şirketlerden biri de Ürdün’deki Prince (Prens) adlı özel kuruluş idi.
Bu ülkedeki Iraklı askerlere verdiği eğitim sürecinde MOSSAD bağlantılı bu eski ajan, Prens Hamza ile tanışarak dostluğunu kazanmıştı… Bu Blackwater, zaman zaman Suudi Arabistan ile BAE için de askeri hizmet sunabiliyor. Mesela onlar adına Yemen ile Libya’da da faaliyet yürütmüştü. 4
Aynı gazeteci, İsrail’in Ürdün’deki olayda parmağının bulunma ihtimalini, Kral Abdullah’ın “Asrın Barış Planı” adıyla Filistinlilere dayatılan Körfez destekli Amerikan-İsrail projesine karşı durmasına bağlıyor.
Zaten bu dayatmacı projeyi kabullenmek demek, nüfusunun yarısı Filistin kökenli eski göçmenlerden oluşan Ürdün’e ek sığınmacı/mülteci akınının başlaması ve bu ülke egemenliğindeki bazı toprakların Filistin-Ürdün ortak yurdu haline getirilmesini onaylamak demektir.
2003 öncesi ve sonrası Irak ile 2011’de Suriye’de yaşanan çatışmalar nedeniyle on binlerce Iraklı ve yarım milyondan fazla Suriyeli sığınmacı barındıran Ürdün, potansiyel ekonomik ve sosyopolitik riskler/dengeler nedeniyle böylesine ağır bir yükün altından kalkamaz.
Kaldı ki İsrail, “Asrın Barış Planı”na itiraz eden Kral yönetimini cezalandırmak maksadıyla, uzun zamandan beri Doğu Kudüs’teki Mescid-i Aksa’nın hamiliğini yapan Ürdün’den bu payeyi alıp Suudi Arabistan yönetimine vermeyi planlıyor.
Malum, El Suud ile El Haşimi sülaleleri arasında rekabetin tarihi çok eskiye uzanır.
Prens Hamza olayında parmağı olabileceği varsayılan S. Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman ile BAE veliahdı Prens Muhammed Bin Zayed hakkındaki temel iddia şu şekilde özetlenebilir:
Amerikan-İsrail imalatı “Asrın Barış Planı”, Filistinlilerin devlet kurmasını önlüyor ve bu arada İsrail’in 1948 ve 1967’de işgal ettiği Filistin’den zorla göçerttiği 5 milyondan fazla mültecinin ağır yükünü özellikle Ürdün’e yüklemeye çalışıyor.
Üstelik onlara vermesi gereken tazminatı da, Ürdün’den toprak parçası koparıp mültecileri oraya yerleştirmeyi planlıyor.
Bunu krallığın parçalanması olarak gören Ürdün, plana bir tezgâh olarak görüp karşı çıkıyor.
“Asrın Barış Planı”nı destekleyen S. Arabistan ile BAE yetkilileri, Ürdün’ün itirazından memnun değiller.
Dolayısıyla Kraliyet yönetiminden kendi planlarını benimseyip uyum gösterecek yeni bir isim çıkarmak maksadıyla Prens Hamza’yı “taht kavgası”na teşvik etmiş olabilirler.
Buna delil olarak gösterilen joker kabilinden şahsiyet ise Basım Avadallah.
Ürdünlü bu genç, ABD ve İngiltere’de idare, işletme ve ekonomi konusunda ihtisas yapmış. Bir zamanlar Ürdün’ün Planlama ve Maliye Bakanlığı’nda görevlendirilmiş. Ardından Kraliyet Divanı’nın ekonomi işlerine bakan müsteşar veya tam yetkili sorumlu olarak çalışmış.
Aynı zat, Suudi Veliahdı M. bin Selman ile BAE veliahdı M. bin Zayed’in de ekonomik danışmanlığını da üstlenmişti.
Bu arada Prens Hamza ile dostluk kurup, ‘Ürdün yönetimine yepyeni anlayışa sahip uzak görüşlü birinin talip olması gereğinden’ bahsetmiş.
Üstelik Avadallah, bahsedilen Asrın Barış Planı çerçevesinde faaliyet göstermiş; Filistin ve Ürdün’deki bazı arazi ve emlak alım satımını da organize etmiş; Ürdün’deki görevleri sırasında adı yolsuzluklara da karışmıştır. Sonunda Avadallah, darbe girişimi nedeniyle tutuklanmıştır.” 5
Darbe girişimine adı karışıp tutuklanan bazı Ürdünlü şahsiyetlerin Suudi Arabistan Veliaht Prensi M. bin Selman ve yönetimiyle bağlantılı oldukları yolunda çıkan haberlere istinaden, “bu komplonun arkasındaki yönetim” iddiasını geçersiz kılmak maksadıyla olsa gerek, bir yandan Suudi yönetiminden Ürdün Kralı’na destek açıklaması yapıldı; diğer yandan üst düzey bir heyet derhal başkent Amman’a gönderildi.
Bu arada Amman’daki Suudi Büyükelçisinin kulis faaliyetinin yoğunlaştığı da gözlerden kaçmadı.
Derken Suudi Dışişleri Bakanı, Ürdün başkentine giderek oradaki mevkidaşıyla görüştü. Amerikan Washington Post gazetesiyle İsrail basını, bu ziyareti, “Suudi irtibatlı tutukluların salıverilmesi” (özellikle Dr. Basım Avadallah adlı şahsiyet gibi) pazarlığı olarak sundular.
Yoğun diplomatik trafiğin sonunda “iki ülke arasında varılan mutabakat ve Suudi yönetiminin darbeye karşı Ürdün Kralı’na desteği ve yardımı” hususunda ortak açıklama yapıldı. 6
İsrailli bölge uzmanı ve yorumcu Zvi Barel, İbranice yayınlanan sol eğilimli Haaretz (Toprak/Yurt) gazetesindeki 6 Nisan tarihli makalesinde, “Entrika ve komplolar Ürdün’ü etkilemez; onu etkileyecek biricik şey, ekonomik krizdir… Her durumda, komplolarla başa çıkma hususunda tecrübe kazanmış Suudi yönetiminin örnek alınmasında yarar vardır… Bu arada gerek Riyad gerekse Ebu Dabi yönetiminin bu tezgâhta parmakları olmalıdır…” şeklinde ifadeler kullandı.
Bu kriz, birkaç hususun önemini tekrar vurguladı:
* Ürdün ordusu ve emniyet güçleri, geleneksel olarak sadık kalmayı taahhüt ettikleri “Allah, Vatan, Kral” sloganına bağlılıklarını sürdürdüler. Ülkenin toplumsal dokusunda önemli yer tutan aşiretler de hemen hizaya girip mevcut Kral II. Abdullah’ın yanında saf tuttular.
* Kraliyet ailesi, özellikle Körfez ülkelerindeki kanlı veya şiddetli taht kavgalarının tersine bir yol izledi. Aile içi rekabet, çekişme ve çatışmaların ülke yönetimini zaafa uğratacağının bilinciyle hareket ettiler. Ailenin “âkil” şahsiyeti sayılan büyük amca Prens Hasan aracılığıyla öncelikle krizi kuşattılar, ardından mutabakatı sağladılar.
* Hükümetlerin idari hataları neticesinde, eski Kral Hüseyin devrinden kalmış bazı “Saray erkânı ve kıdemli muhafızların” tasfiye edilmesi, ister istemez siyasi zıtlaşmayı beraberinde getirmişti. Bu kutuplaşma, eşyanın tabiatı gereği Saray ve hükümet politikalarının yanlışlarına işaret eden Prens Hamza’nın, muhaliflerin ve hoşnutsuzların simgesi haline gelmesine yol açtı.
Bu yanıyla halk içindeki desteği arttı. Prens’in eşi Besma da siyasi krizde tarafmış gibi gösterildi. Böylece Prens ve Prenses ile eski dönemin politik ve askeri şahsiyetleri düzen içi veya dışı muhalefetle aynı safta yer almış oldular. Bu gidişatın, Ürdün Kraliyet rejimi için nasıl bir tehdit olacağı ortaya çıktı. Olası dış bağlantılar ise tehlikeyi alarm noktasına taşıyıverdi.
* Dış bağlantılardan bahsetmişken, bu kriz sayesinde Ürdün’e dost ve hasım olan devlet yöneticilerinin kimler olduğu da anlaşıldı. Ancak bölge dengelerine oynamayı dış politikasının temel taşı haline getirmiş olan Ürdün yönetimi, bu “hasım ve düşmanların” kimliklerini açıklamadı.
Mesela tutuklanan bazı aşiret önderleriyle Suudi bağlantılı kişiler meselesini sükûnetle ve perde arkasından halletme yoluna gitti. Zaten söz konusu hasımlarla zıtlaşmak ve yüzleşmek, kriz içindeki sosyoekonomik yapısı nedeniyle onlara açıkça cephe almasını kaldıracak vaziyette değil. II. Abdullah’ın, kral babası Hüseyin’den devraldığı en önemli derslerden biri de bu olsa gerektir.
* Kriz münasebetiyle Ürdün’ün resmi veya özel kitle iletişim araçları, herhangi bir acil veya olağanüstü durumu dünya kamuoyuna açıklayıp beklenen algı yaratacak düzeyde değiller. Krizin iç kamuoyuna ve dış dünyaya açıklanması, Arap dünyası ve yabancı medyası sayesinde gerçekleşebilmiştir.
* Olan bitenden huzursuzluk duyan Ürdünlüler, “dingili bozulmuş” düzenin daha fazla kötüleşip geri dönülemez olaylara ve onulmaz sosyopolitik yaralara yol açmaması maksadıyla mevcut yönetimden yana tavır aldılar. Burada temel soru şudur: Kraliyet yönetimi, bundan böyle ülkenin bünyesini kemiren yoksulluk ve yolsuzlukla baş edebilmek için, köklü reformlar gerçekleştirme yoluna gidebilecek ve toplumun rahatlatacak demokratik hak ve özgürlüklerin alanını genişletebilecek midir?
* Resmi ve özel medya kuruluşlarının sıkça tekrarladıkları “ülkeye komplo kuran dış mihraklar” türünden ifadeler, ikna edici bilgi, bekle ve kanıt sunulamaması yüzünden henüz altı boş suçlama ve iddialar olarak kalmaktadır.
* Bağlantılı olarak düşünüldüğünde, şu nokta gayet açıktır: İsrail ile son dönemlerde irtibata geçip çeşitli alanlarda işbirliği yapan bazı Arap ülkeleri, Ürdün’ün bölgedeki geleneksel rolü ve işlevini önemsiz kılma, asgariye indirme planlarını uyguluyorlar.
Birkaç örnek verirsek, mesele biraz olsun açıklık kazanır:
Kral II. Abdullah’ın oğlu Veliaht Prens Hüseyin, kısa bir süre önce işgal altındaki Doğu Kudüs’teki Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmek istemişti. Geleneksel olarak bu kutsal mekân ile çevresi, yüzyıllardan beri kurulmuş bir vakıf olması hasebiyle Ürdün Haşimi Krallığı’nın himayesi ve vesayetindedir. Bu durum, işgalci İsrail tarafından da kabul görüp imzalanmış bir anlaşmanın sonucudur.
Kral II. Abdullah, İsrail’in ABD ile birlikte dayattığı “Asrın Barış Planı”na sıcak bakmıyor. Filistinlilerin devlet kurma hakkını savunuyor. Daha önemlisi; birkaç milyar dolar karşılığında Filistin devleti yerine “serbest ticari bölge” tarzı ekonomik bir pazar kurulması, bu arada Filistinlilerin en verimli topraklarının bulunduğu Eriha merkezli Ğor çukuru bölgesindeki arazilerine el konulması ve Ürdün’deki bazı toprakların yurtdışındaki göçmen/mülteci Filistinliler için yeni/alternatif bir yurt haline dönüştürülmesini öngören sözde “Asrın Barış Planı”na itiraz ediyor. Çünkü bu plan, hem Filistin’in tekrar işgali hem de Ürdün’ün bölünüp egemenlik hakkının ihlaline yol açıyor.
Veliaht Prens Hüseyin’in Mescid-i Aksa ziyaretini, “Oradaki Filistin halkını tahrik edip karmaşaya yol açar” bahanesiyle engelleyen İsrail Başbakanı Netanyahu, Ürdün’ün misillemesiyle karşılaştı. Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret edecek olan Netanyahu’yu taşıyan uçağın, Ürdün hava sahasından geçmesi yasaklandı. Bu nedenle ziyaret gerçekleşemedi.
Diğer bir önemli husus da şu: İsrail şimdilerde, Ürdün’le sınırdaş olan Akabe Körfezi’ndeki Eylat’tan yeni bir kanal açma projesini gerçekleştiriyor. Buna bağlı olarak Körfez ülkeleriyle birlikte farklı ekonomik projeler de devreye girecek. Başta doğalgaz ve petrol nakliyatı olmak üzere Hayfa limanıyla Körfez ülkelerini birbirine bağlayacak demiryolu inşası devrede.
Donald Trump ve onunla aynı anlayışta olan Netanyahu zamanında hem ABD hem de İsrail ile ilişkileri belli ölçülerde kötüleşip zedelenmesine rağmen mevcut Ürdün Kralı, babasından devraldığı geleneksel “denge, uzlaşma ve işbirliği” politikası gereğince ABD ile Avrupa devletlerinin “esnek, ılımlı ve sorun çıkarmayan müttefiki” olarak Amerika ve İsrail’in bölge politikalarının “sacayağı” olarak görülmektedir.
Son yıllarda Trump ve Netanyahu ile arasındaki tatsızlık, Kral II. Abdullah’ın her iki ülke tarafından “istenmeyen hükümdar” olduğunu göstermez. Görünen o ki, Kral’ın değiştirilmesi yolundaki İsrail ve bazı Körfez kaynaklı niyetler, ABD’nin yeni Başkanı Biden tarafından kabul görmemiştir. Dolayısıyla mevcut siyasi krizden kazançlı çıkan Kral olmuştur. 7
Nitekim darbe girişimi krizi esnasında ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, S. Arabistan, BAE, Irak, Mısır yöneticileri, Kral II. Abdullah’ın yanında olduklarını açıkladılar. R. Tayyip Erdoğan da Kral’a telefon edip desteğini belirtti. Bu arada Ürdün siyasi dengesinde önemli bir odak sayılan İhvan (Müslüman Kardeşler) hareketi ise mevcut yönetimden ve istikrardan yana olduğunu duyurdu.
Hâlbuki iki yıl öncesine kadar Arap dünyasındaki altüst oluşlar nedeniyle yükselişe geçen İhvan hareketinin farklı kollarından biri sayılan Ürdün İhvancıları, Arap Baharı rüzgârını estirmek için halka sokaklara inme çağrısı yapıyorlardı. Bu yüzden Kral yönetimiyle araları soğuktu.
Ek olarak S. Arabistan ile BAE, ülkedeki İhvan hareketinin yasaklanması veya faaliyetinin kısıtlanmasını Ürdün Kralı’ndan talep etmişlerdi. Hem yaşanan siyasi-sosyal krizi derinleştirmemek için hem de Körfez’den alınan Petro-dolar yardımlarına karşılık olmak üzere Kral II. Abdullah, bu hareketin faaliyetlerine kısıtlama getirmişti.
Ürdün İhvan cemaati, bu defa, mevcut olay vesilesiyle 5 Nisan akşamüstü yayınladığı bildiride, “Aslında endişe verici bu kriz de gösteriyor ki, ülkede acilen reform gerçekleştirilmesi, emniyetin her işe karışmasının engellenmesi ve polis devleti zihniyetinin terkedilmesi gerekmektedir” dedi.
Yazıyı bitirirken Ürdün hakkında ilginç bulduğum birkaç gözlemimi aktarmalıyım. Coğrafya dergisi Atlas adına Çerkesler ve Bedeviler hakkında iki belgesel yazı hazırlamak için 2000 yılında bu ülkeye gittim. Gezi ve söyleşilerim sonucunda aşağıdaki hususları fark ettim:
Ürdün Krallığı, farklı etnik ve kültürel topluluklara özerk faaliyet ve hukuk imkânları tanımış. Sözgelimi Bedevilerin aşiret törelerini bir kanunla güvence altına almış. Bedevi toplumu, günlük sosyal ve kültürel hayatını aşiret örf ve adetlerine göre düzenleyip yürütüyor. İlişkiler de bu kurala uyarlanmış. Namus, kan dökme, hırsızlık, kavga, anlaşmazlık, çatışma ve barış (sulha) gibi işlerini aynı kabileden veya dışarlıklı “akil insanlar” yahut “ak saçlılar” (ki genelde bunlara Şeyh lakabı veriliyor) aracılığıyla halledebiliyorlar. Bu minval üzerine kadıya başvurup karar çıkartabiliyorlar.
Bedevi töresi hakkında Arapça yayınlanmış 500 sayfalık bir kitabı satın alıp okuyunca anladım ki, bir anlamda Ürdün yönetimince, Osmanlının azınlıklara (Ermeni, Rum, Yahudi gibi) tanıdığı “Millet sistemi”ne benzer bir mekanizma kurulmuş. Modern hukuk kavramına uygun düşmese de okuduğum bu kitap bir çeşit “Bedevi Yasası” olarak kabul edilmiş. Muhtemelen “tek devlet çatısı altında çok hukuklu” yerel bir düzen kurulmuş.
Bedevi aşiret milisleri arasından seçilen yarı askeri birlikler, Kral’a son derece sadıklar ve onun fedaileri gibi hareket ediyorlar. Aşiret reisleri ve ağalarının Ürdün siyasetinde hatırı sayılır ağırlığı olmakla birlikte eski nüfuzları azalmış. Ürdün toplumu şehirleştikçe, bireyselleşme de yaygınlaşıyor. Bedevilerin töresinde gevşeme ve çözülme başlıyor. Dolayısıyla aşiret reislerinin itibarı ve hükmü giderek mutlak olmaktan çıkıyor.
Ülkedeki seçim yasasında yapılan değişiklik sonucunda “tek insan, tek oy” kuralı getirilmiş ki, aşiret ileri gelenleri kendi toplulukları adına toplu pazarlık yapıp devletten istediğini koparamasın!
Saray muhafızları Çerkeslerden oluşuyorken; emniyet teşkilatının önemli mevkilerinde yetişmiş Ermeni kadroları bulunuyor. Bir zamanlar Çerkes Ethem de Yunanistan’dan gelip bu ülkeye sığınmış ve Çerkes topluluğu arasında kalmış.
1930’lu yıllarda Ürdün’e göçmüş olan bir Kürt aşiretinin adıdır İzol. 1990’lı yıllarda yaklaşık 13 bin nüfusu vardı ve başkentte yaşıyorlardı. Kürt kimliklerini ve kültürlerini evlerinde yaşatabiliyorlardı. Keza bazı Kürt muhalif şahsiyetleri, Irak ve Türkiye’den gidip orada sığınmacı olarak kalmışlardı. Mesela Baytar lakaplı Nuri Dersimi, Suriye’de sıkışınca Ürdün’de kalmıştı. Ancak bundan haberdar olan Türk hükümeti, Ürdün nezdinde girişimlerde bulununca, oradan yurtdışı edilerek Lübnan’a gönderilmişti.
Iraklı bir Kürt profesör, 1970’lerde birkaç yıl yaşadığı Ürdün için şunu söylemişti: Kral Hüseyin’in Molla Mustafa Barzani’ye arası gayet iyiydi. O sıralarda Ürdün istihbarat teşkilatı, bünyesinde bir Kürt masası kurmuştu. O tarihte bu masada bulunan bilgiler, bölgedeki güçlü devletlerin elinde yoktu.
Görüldüğü üzere Ürdün’de idare sanatı demek, ince ayar dengeler kurmak ve mevcut dengeleri olabildiğince yönetebilmek demektir.
Kaynakça:
1) حمزة بن الحسين: حُلم عرش ضاع مرَّتين, El Cezira El Arabiye sitesi, 6 Nisan 2021.
2) BBC Arapça bülteni, 5 Nisan, صحف بريطانية: حمزة بن الحسين: الغضب يهز الأردن وسط اعتقال منزلي للأمير, aktaran Ray El Yom, 6 Nisan 2021.
3)- ما هي الحقائق العشر التي يُمكِن استِخلاصُها من بين رُكام الأزَمة الحاليّة “غير المسبوقة” في الأردن, Ray El Yom, 8 Nisan 2021.
4-5) مغامرة انقلابية, Welid Şerara, El Ahbar gazetesi, 6 Nisan 2021.
6) نشاط دبلوماسي “سعودي” مكثّف في الأردن لاحتواء “تداعيات اعتقالات السبت” ا, Ray el Yom, 6 Nisan 2021.
7) انقلاب الإخوة في الأردن: السعودية متّهماً أوّل, Lübnan El Ahbar gazetesi, 6 Nisan 2021.
Ayrıca şu kaynaklara da bakınız:
, El Quds el Arabi, 5 Nisan 2021,الأردن: «تحرّكات» مشبوهة أم «انقلاب» أجنبي؟
, El Quds El Arabi, 5 Nisan 2021.أصوات أردنية في “الاتجاه المعاكس” ترفض “شيطنة الأمير” و”صب الزيت على النار”- (فيديو)
مُستشرِقٌ إسرائيليٌّ: “مؤامرات الانقلاب لا تُهدِّد الأردن بلْ الأزمة الاقتصادية… والرياض وابو ظبي متورطتان في المؤامرةRay El Yom,
السعودية تكشف سبب زيارة وفدها إلى الأردن, Independent Arabia gazetesi, 6 Nisan 2021.
https://www.bbc.com/arabic/middleeast-56668945;https://www.bbc.com/arabic/middleeast-56628555; https://www.bbc.com/arabic/middleeast-56632428; https://www.bbc.com/arabic/middleeast-56662250. 4 ve 8 Nisan 2021 tarihli BBC bülten linkleri.
© The Independentturkish