İsmini kaybeden cisim, özünü de kaybeder.
Platon
Yer Adlarının Araştırılması
Sözcüklerin ilk oluşumu -dilbilimsel bir genel kabül olarak- nedensiz/rastlantısaldır. Bir kez anlam yüklenen ses birliği (sözcük) artık anlamlı, kullanımı da bilinçlidir. Doğal çevre özellikleri (coğrafi özellikler – topoğrafya ve flora etkisi) ile sosyal nedenler (toplumu ya da toplum gruplarını yansıtma) yerleşim yeri ve çevrelerine ad koymanın temel etken ya da yöntemleri olarak bilinir. Bu adların anlamını sözcük kökeni araştırmalarıyla ortaya çıkarmak çoğu zaman mümkün olabilmektedir.
Dolayısıyla yer adları anlamlıdır. Yaşayan veya geçmişte yaşamış toplumların izlerini toponimilerde bulmak mümkündür. Ancak çok eski çağlarda ve başka dilsel topluluklardan gelen, büyük oranda değişerek varlığını sürdüren yer adlarının anlamını, daha doğrusu etimonunu (adın geçmiş, ilk şekli ve manasını) anlayabilmek her zaman mümkün olmamaktadır.
Yunanca birleşik sözcük olan toponim sözcüğünün bizdeki karşılığını coğrafȋ ad olarak düşünebiliriz. Çünkü sözcüğün anlam içeriği yerleşim yeri adlandırmalarını da içine alan, coğrafi biçimlerin (akarsu, dağ, vadi, ova…) yanında bazen insanların coğrafi yerleri kullanım amacını da belirten genişliktedir. Toponimi ise bir disiplin, yer adlarını inceleyen bilim dalı anlamında yer ad(lar)ı bilimi ya da yeradıbilimdir. Genel olarak adları inceleyen onomastik biliminin bir alt koludur.
Toponimi, adbilimin (onomastika) ötesinde etnoloji, sosyoloji, tarih ve coğrafyanın da dahil olduğu bir araştırma alanıdır. Bu nedenle, toponimide tutarlı bir araştırma yapabilmek için coğrafya, dilbilim, tarih, etnografya disiplinlerinden de yararlanmak gerekir.
Yerleşim yerlerini inceleyen toponimi yanında, akarsu adlarını inceleyen hidronimika, dağ adlarını inceleyen oronimika, insan adlarını inceleyen antroponimika gibi daha birçok alt araştırma alanı vardır (1).
Bu yazımızda eleştirisini yapacağımız, Ali Tayyar Önder’in Türkiye’nin Etnik Yapısı (2) adlı kitabında yaptığı gibi sonuçlar çıkaracak isek, etnotoponim (halk adından oluşan yer adları), horonim (kentsel yer adları), hidronim (doğal ve yapay su nesne adları), mifonim (efsanevi-mitolojik yer adları) gibi daha birçok alanı da göz önünde bulundurmalıyız.
Toponiminin birçok alt kolu olduğunu gördük. Konu açısından önemli olan ise orfografik (adın kökenini, eski biçimini araştıran) çalışmadır.
Yer adları üzerine çalışmaya başladığımızda, onların anlamı (veriliş nedeni) için bakacağımız ilk kaynak, orada yaşayan topluluğun dili olmalıdır. Ad ile söz konusu dil arasında doğal/dilsel bir bağlantı kuramadığımızda, araştırmayı duruma göre senkronik yöntemle (konuşulan komşu diller yayarak) ve/veya diakronik yöntemle (burada daha önce yaşamış olanların dillerine doğru) derinleştiririz.
İnsanlar, daha önceki bir yerleşim yerine gidip yerleştiklerinde oranın adını değiştirmeyi düşünmezler, bilinçli bir değiştirme çabası içine de girmezler. Olduğu gibi kabul eder ve kullanırlar. Kullanım sırasında bazı dilsel nedenlerle sessel değişikliklerin oluşması ise doğaldır.
Türkiye ve Toponimi
Türkiye’de yer adları genellikle iki büyük grupta toplanır. Bunlar, geçmiş uygarlıklardan devraldığımız adlar ile bugün Türkiye siyasi coğrafyasında yaşayan dillerin konuşurları tarafından verilen adlardır. (Devlet tasarrufu olarak değiştirilmek suretiyle, asimilasyon amaçlı yapılan yapay adlandırmalar bunun dışındadır.) Bugün Türkiye’de yaşamakta olan Türkçe dışındaki dilsel toplulukların yaptığı yer adlandırmaları önemli bir sayı teşkil etmektedir.
Asimilasyon Aracı Olarak Yer Adları
Türkiye’de yer adlarının asimilasyon aracı olarak görülmesi/kullanılması İttihatçı bir gelenektir. Başka türlü söyleyecek olursak, İttihatçı ırkçı-Türkçülüğe dayanmakta ve o çizgide hâlâ da sürdürülmektedir.
Bilinen kaynaklarda devletin yer adlarına önem vermesi 1913 yılında hazırlanan Muhacirin Nizamnamesi’nde görülür. Nizamnane, muhacirlerin yerleştirilecekleri yerlere uygun isimlerin verilmesini istemiştir. Gayrimüslimlerin tasviyesinin hemen ortasında, 1915 yazında, ad değiştirmelere başlanmıştı. Çünkü buralar çoğunlukla tehcir/soykırım sürecinde boşalmış/boşaltılmış yerlerdi.
Dönemin Başkumandan Vekili Enver Paşa, 1916 yılında yayımladığı bir talimatnameyle yerleşim yeri (ve çevreleri) adlarını değiştirmede yeni bir evre açtı. Konuyu çalışan Fuat Dündar’dan (3) ilgili bölümü kısaltarak buraya aktarıyoruz: Bu talimatnamenin birinci maddesine göre, memalik-i Osmaniye’de Ermenice, Rumca veya Bulgarca gibi ′İslam olmayan milletler lisanıyla yad edilen vilayet, sancak, kasaba, köy, dağ, nehir, …ilâh bilcümle isimlerin Türkçeye tahvili′nin kararlaştırıldığı belirtiliyor ve ′Şu müsait zamanımızdan süratle istifade edilerek bu maksadın′ bir an önce devreye sokulması isteniyordu. Talimatnamenin ikinci maddesinde mıntıka dahilindeki mülki memurlar ve askerlerin ortak kararıyla değiştirilecek isimlerin yer aldığı cetvellerin vilayet ve sancakların kaza merkezinde toplanarak genel karargâhlara gönderilmesi… Konacak isimlerin seçiminde göz önüne alınacak şeyler üçüncü maddede detaylıca belirleniyordu… Bu zikredilen esalara uygun isimler bulunmaz ise eskisine en yakın sesteş isimler bulunmalıydı. Buna bir de örnek verilir; ′Erkli’ye Erikli veyahud… Gelibolu’ya Velibola′ yapılması gibi′ (Dündar: 82-83).
Yazının devamında değiştirilen köy kasaba adlarına örnekler de vardır: Kızılkilise (Dersim) > Nazimiye, Artanos (Hüdavendigâr/?) > Orhanili, Mihaliç (Hüdavendigâr /Bursa) > Karacabey, Papaz Bergos (Büyükçekmece) > Ahmediye, Üçkilise (Konya) > Orhaniye, Papas (Menteşe) > İzzeddin…
Araştırmacı-yazar Özhan Öztürk de döneme ilişkin şu bilgileri vermektedir: 9 Mayıs 1916’da Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen Canik Sancağı’na ait bir listede Fatsa’nın adı ′Yalı Saray′, Terme’nin adı ′Sancaklı′, Ünye’nin adı ′Saray Bahçe’, Bafra’nın ′Kızılırmak′, Kavak’ın ise ′Durak′, Trabzon ve Lazistan sancaklarından Giresun’un adı ′İttihad′, Keşap’ın ′Yuvacık′, Tirebolu’nun ′Akça Yurd′, Esbiye’nin ′Yeni Pazar′, Görele’nin ′Fevziye′, Bolaman’ın ′Süleyman′, Habsasamana’nın ′Payaslı Hoca′, Lazistan’ın ′Terakki′, Mapavri’nin ′Eski Pazar′, Hopa’nın ′Cihadiye′, Arhavi’nin ′Teşkilat′, Atina’nın ′Müftü′, Torul’un ′Taşlı′, Krom’un ′Yayla′, Kürtün’ün ′Çoban′, Harşid’in ′Çoban′, Kelkit’in ′Bereketli′, Şiran’ın ′Türk İli′ olarak değiştirilmesi gibi pek çok öneri 14 Haziran’da Vilayet encümeni tarafından tasdik edildikten sonra 3 Temmuz 1916’da Dâhiliye Nezareti’ne gönderilmiştir (4).
10 Haziran 1949 tarihinde kabul edilen 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu’nun, daha ziyade birinci
bölümünün ikinci maddesinde adların kimin yetki alanında değiştirilebileceği belirtilmiştir.
1957’de oluşturulan ′Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu′ marifetiyle, komisyonun görevine son verildiği 1978’e kadar adı değiştirilen yerleşim yeri sayısı 28 bin olarak verilmektedir:
′Kurulda Türk Dil Kurumu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’ndan temsilciler yer aldı. 1978’e kadar çeşitli aralıklarla çalışan kurulun çalışmaları sonucunda Türkiye’deki köy isimlerinin %35’i değiştirildi. Ad Değiştirme İhtisas Kurulu’nun 12.211 köy ve kasaba ile 4.000 dağ, nehir ve diğer topografik isimler olmak üzere 28.000 yer ismini değiştirdiği belirlenmiştir (5).′
İçişleri Bakanlığı’nın yayımladığı Köylerimiz (1981) adlı kitapçıkta, değiştirilen 11.931 köyün adı verilmiştir. Bu sayıya 1983’ten sonra yeniden oluşturulan kurum tarafından değiştirilmiş 280 köyün adını da eklemek gerekir.
Konu üzerine yazan Prof. Ekinci’nin (6) görüşü, ad değiştirmenin vehametini göstermesi açısından önemlidir. Yazdıklarına göre; ′Memleketimizde yer isimlerinin bir kültür problemi olarak görülüp değiştirilmesi, İttihatçılar devrine rastlar. Balkan Harbi esnasında Trakya, Batı Anadolu, Erdek gibi beldelerde Rumca ve Bulgarca yer isimleri değiştirilmiştir. Sonra pilot mıntıka seçilen ve nüfusunun çok azı Rum olan Rize’de 224 yer adından 207’si değiştirilmiştir. Sıra Vakfıkebir’ e gelmiş; ama operasyon bitmeden hükümet düşmüştür. (…) 1960 yılında, bütün memlekete şâmil olmak üzere köy isimlerinin çoğu değiştirilmiştir. Hükümet, eski isimlerin kullanılmasını şiddetle men ve takip etmiştir. İsmi değişen yerlerin ekserinin, Güneydoğu ve Doğu Anadolu ile Doğu Karadeniz’de oluşu dikkat çekicidir. (…) Tek Türk yaşamayan bazı köylere Kayı, Kınık, Peçenek gibi Oğuz boylarının isimleri verilmiştir.′
Değiştirilen Köy/Yer Adlarından Bazıları
Burada tartışma konusu yapılacak örnekler, Önder’in kitabında verdiği yer adlarıdır. Bu yerlerin bağlı olduğu illerde değiştirilen ve Önder’in kesin doğrular olarak sunduğu ′Türk′ boy (oymak), kişi ve yer adları sayısal olarak şöyledir: Artvin (50), Trabzon (33), Rize (12), Gümüşhane (11), Adıyaman (11), Ağrı (18), Bingöl (9), Bitlis (9), Diyarbakır (55), Erzincan (14), Erzurum (36), Elazığ (35), Hakkari (3), Kars (20), Mardin (4), Malatya (16), Muş (37), Maraş (27), Sivas (15), Siirt (29), Tunceli (11), Urfa (20), Van (26).
Aynı illerde değiştirilen yer adları da şöyledir: Artvin (101), Trabzon (390), Rize (105), Gümüşhane (343), Adıyaman (224), Ağrı (374), Bingöl (247), Bitlis (236), Diyarbakır (555), Erzincan (366), Erzurum (653), Elazığ (383), Hakkari (128), Kars (398), Mardin (647), Malatya (217), Muş (297), Maraş (105), Sivas (406), Siirt (392), Tunceli (273), Urfa (389), Van (415). (7)
Yukarıdaki verilere göre 23 ilde toplam 7644 yerleşim yeri adı değiştirilmiştir. Bu sayı anılan iller için ortalama 332’dir. Önder’in Türk soy/boy adı olarak verdiği toplam sayı 501, ortalaması yaklaşık 22’dir. Onun Türkçe diye iddia ettiği –bizce- tartışmalı yerlerin toplamı, en fazla ad değişikliğinin yapıldığı bir il (Diyarbakır) kadar tutmuyor. (Önder’in iddialarının isabetini aşağıda tartışacağız.)
Sayılar üzerine kafa yorarken 2010 yılında 34 binin üzerinde olan köy sayısının 2020 yılında 18.291’e düştüğünü göz önüne almalıyız.
Yukarıda verilen 2000 yılı rakamlarına göre örneğin Siirt’in değiştirilen köy adı sayısı 392’dir. TÜİK’e göre 2021 yılında Siirt’in 275 köyü olduğuna göre; köylerin mahalle statüsüne çevrilmesi, birleştirilmesi ya da başka bir nedenle azaldığını görürüz. Buradan köylerin tamamına yakınının ad değişimine maruz kaldığı sonucunu çıkarabiliriz. Yine TÜİK rakamlarında Mardin’in 588 köyü olduğu görülmektedir. Aynı akıl yürütmeyi Mardin ve hatta diğer iller için de düşünebiliriz.
Verilen yeni Türkçe adın eski adı hem biçim hem de anlam yönünden anımsatmaması prensibiyle hareket edilmiş olması önemlidir. Ancak bunun her zaman tutmadığını söyleyebiliriz: Ballıca/Of (Yunanca Mélinos ′ballı′), Güneysu/Vakfıkebir (Yunanca Bodamlı/potámi ′akarsu, dere′), Ilıca/Erciş (Ermenice Germants ′ılıcalar′), Mağara/Erciş (Ermenice Ayritsor ′mağaraderesi′), Pınarönü/Silopi (Kürtçe Ayınvan ′sularpınar′)…
Önder’in Türklüğünü kanıtlamak için yaptığı listede yer alan illerdeki yerleşim yerlerinin ′…başında, yer adlarının %92’si değiştirilen Şırnak gelir. Diğerleri şöyle sıralanır: Siirt %89, Artvin %88, Hakkâri %86, Batman, Bitlis %84, Mardin %81, Muş, Bayburt %80, Rize %79, Trabzon %78, Diyarbakır %77, Van %76, Bingöl %75, Tunceli %73, Adıyaman %69, Elazığ, Ağrı %66, Erzincan %65, Erzurum %63… (Ekinci, agm).′
Trabzon ve Rize’de adı değiştirilen köy sayısı 495’tir. Harun Tunçel’in yazdığına göre bunların sadece 20 tanesi Türkçedir. Diğerleri ise Rumca, Lazca, Ermenice, Gürcüce oldukları için değiştirilmiştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki yer adlarının –az sayıdaki Türkçe ad dışında- değiştirilme gerekçesi de yerleşim yeri adlarının Ermenice, Kürtçe, Arapça olmasıdır.
Önder’in yer adları üzerine verdiği bilgilerin doğruluk derecesini farklı açılardan anlamaya çalışacağız. Ancak öncelikle şunu belirtmeliyiz: Bir yerin adının, aynı yerdeki diğer yer adlarıyla birlikte incelenmesi gerekir. Eğer bunlar nitelik açısından birlik (toponimik topluluk) oluşturuyorsa doğru yoldayız demektir.
Bir: Önder’in listesindeki Çemişgezek hakkında verdiği bilgi şöyledir: Türkmenlerde önemli bir boyun adı (Önder: 211). Sevan Nişanyan’ın (8) yazdıklarına göre: ′Urfalı Mateos Vekayinamesine göre Rum imp. Ioannes Tzimiskes (Ermenice Çımşkik, 969-976) aslen buralı olduğu için kente ′Çımışgik’in doğduğu yer′ anlamına gelen isim verildi′. Sonra Çemişgezek çevresindeki yerleşim yerlerinin adlarına, ama eski adlarına (ayraç içinde yenilerine de) yer vermek suretiyle, Sevan Nişanyan’ın Türkiye Yer Adları Sözlüğü’nden –kısaltarak- bakalım: Erm. Vaskovan (Akçapınar); Erm. (Ermenice) Xozaxpür (Akçayunt); Memsa? (Alakuş); Erm. Avrek/Evrek (Alçılı); Erm. Hazari (Anıl); Biradi? (Arpaderen); Erm. Türk Karavenk (Aşağıbudak); Erm. Vartinik (Aşağıdemirbük); Erm. Maxmunut (Bağsuyu); Erm. Elgağin/Erkáğin (Bozağaç); Erm. Nornik/Norenik (Bölmebelen)…′ (Nişanyan, 953-955) . Yer adları böyle sürüyor. Burada verilen yer adlarının Ermenice anlamları için kaynağa bakılmasını öneririz. Şunu söylemek istiyoruz: Çemişgezek adının bir an Türkçe olduğunu, bir boy adıyla sessel benzerliği olduğunu düşünsek bile, Önder’in savı çevredeki yerleşim birimi adlarıyla uyum sağlayamıyor: Toponimik topluluk oluşturmuyor. Kaldı ki bu ya da başka bir yer adı Türkçe olsun, buradan yola çıkarak orada yaşayanlara zorla etnik kimlik biçebilir miyiz? O insanların kendilerini nasıl hissettiğinin, nasıl gördüğünün; onların dillerinin ve kültürel yaşamlarının hiç mi önemi yoktur?
İki: Rize’nin Pazar ilçesine bağlı üç köyü örnek alacağız. Bu köylerin adları Önder’in kitabında -sırasıyla- Hunar/Hungar, Kutat/Kudat ve Sapı’dır. Önder’in açıklaması ise şöyledir: ′HUNAR/HUNGAR: Köy (Pazar) Macar Türklerinin adı. Aslı ONGUR (HUNGAR)dır. (…) KUTAT/KUDAT Köy (Pazar). Türkçe’de kut kökünden KUTAD veya KUDATMAK; ‘uğurlu kılmak, devlet idare etmek’ anlamında. (…) SAPI Köy (Pazar). Afganistan’da Sarık Türkmenlerinin Pulat-Şah Şubesinin oymağı′ (Önder: 268).
Lazca konuşulan bir bölgede Lazca mezar anlamına gelen sap̆u sözcüğünün (9), Afganistan’da varlığı belirsiz bir oymağa bağlanmasının bilimsel bir yanı olamaz. Bugün adı Ocak olarak değiştirilmiş olan köyün adının Lazca olduğunu ve sapule sözcüğünün Lazcada mezarlık anlamına geldiğini Nişanyan da doğrulamaktadır (Nişanyan: 804).
Önder’in Hunar/Hungar dediği ve Macar Türklerinin adı olarak açıkladığı köyün bugünkü adı değiştirilmiş olarak Aktaş köyüdür. Köyün Lazca adı Svacoxo’da Xunari’dir. Nişanyan’da ise 1876 kayıtlarına göre adı Xonar (Honar)’dır ve Xonari sözcüğünün Lazcada gürültüyle akan su anlamına geldiği yazılıdır (Nişanyan: 803). (İlk hecedeki u/o farklılaşması Osmanlıcada vav (و)’ın okunuşuyla ilgili olmalıdır.)
Önder’de Kutat/Kudat olarak verilen köyün bugünkü Aktepe köyü olduğunu tahmin ediyoruz. Köyün Svacoxo’da verilen Lazca adı Ç̌it̆ati’dir. Nişanyan’da Kitati/Çitati olarak yer alan köyün 1928 yılı kayıtlarındaki adı Kitat olarak görülmektedir. Açıklaması ise özel ad olan Kito’dan Kito yurdu’dur. (Atina/Pazar’ın yer adları için bkz. svacoxo s. 99-127)
Üç: Rize’nin Ardeşen ilçesi. Önder’de hem Artvin’in (s. 265) hem de Rize’nin (s.268) ilçesi olarak görülmektedir. Elimdeki beşinci baskısını yapmış ve yazıldığına göre genişletilmiş olan bir kitapta bu bariz hatanın hâlâ korunuyor olması, yazarın yaptığı işe olan özenle ilişkilidir. Önder’e göre Ardeşen; ′Nogay Türklerinde bir boy; Irdeşen/Ardışın/Ardeşen.′
Önceden Nogay Tatarlar diye anılan Nogaylar, diğer birçok toplulukta olduğu gibi homojen değildir. Moğollarla Kıpçakların çoğunluğu oluşturduğu birçok kabilenin asimilasyonu sonucu oluşmuştur. Nogayların bilinen altı alt grubu vardır: 1- Azak denizinin kuzeyinde yaşayan Kuban Nogayları, 2- Dağıstan’da yaşayan Kara Nogaylar, 3- Dinyester ile Tuna arasında yaşayan Bucak/Bıcak Nogayları, 4- Dinyester ile Bug arasında yaşayan Yedsan/Cedsan Nogayları, 5- Bug ile Kırım arasında yaşayan Yamboyluk Nogayları, 6- Kırım’ın kuzeyinde yaşayan Yedişkul Nogayları.
Ayrıca, bugün hemen hiç kullanılmayan, bölgesel dağılıma göre yapılan bir sınıflandırma daha vardır: Atşikıulak Nogayları, Kara Nogaylar ve Ak Nogaylar. Görüleceği üzere Nogaylar arasında Önder’in sözünü ettiği boya rastlayamadık. Örneğin Yedisan Nogayları’nın alt grupları (Şırın, Arın, Kıpçak, Argın, Alçın, Katay, Mangıt) içinde de bulamadık.
Nişanyan’a göre 1854 kayıtlarına göre adı Artaşin olan yerin anlamı Ermenice Ardaşén ′tarlaköy?′ olabilir ve bu adı ′Lazca, Gürcüce veya Türkçe ile açıklama çabaları şimdilik sonuçsuzdur′ (Nişanyan: 795).
Dört: Önder’in bolca örnek verdiği yer adlarından biri olan Cala (Önder: 202, 203, 205, 265). Anlamı da, ′Afganistan’da Oğuz Kardaşlı boyunun bir oymağı′ olarak verilmiştir. İlginç olan, Artvin/Yusufeli’ne bağlı bir mahalle olarak verilen Cala’nın açıklamasına bir ek de yapılmıştır. Buna göre: Calac, ′yerleşmeye uygun yer′dir.
Karşılaştırmalarımıza göre; Cala’lardan biri Önder’in Çıldır’da gösterdiğidir. Bulamadık! Bugün adı Esenkent olarak değiştirilmiş olan bir Cala, Kars merkezde bulunmaktadır. Çala Gürcücede çayır anlamına gelen bir sözcüktür (Nişanyan: 588; burada Nişanyan’ın cala olarak Gürcüce alfabeyle yazılışını da verdiği, ′koru, bakımlı küçük orman, çayır′ anlamına gelen sözcüğün sesletimi cala değil çala’dır (10); 590. sayfadaki bugünkü adıyla Doğruyol olan Arpaçay’daki Cala açıklanırken doğru olarak (çala) yazılmıştır, ilki gözden kaçmış olmalı).
Önder’in Tortum’da gösterdiği diğer bir Cala, bugün Erzurum Uzundere’dedir ve değiştirilmiş adıyla Çaybaşı’dır (Nişanyan: 449). Listede Elazığ/Mazkirt’te diye gösterilen CalaKos’u bugünkü Elazığ-Tunceli il ve ilçelerine bağlı köylerde bulamadık. Listede bir Cala daha var, ancak onun üzerine tartışmayı yazının ikinci bölümüne bırakmayı uygun gördük.
Beş:128 yerleşim yerinin adının değiştirildiği Hakkari. Önder’in Türkçe olduğunu düşündüğü üç adı (Sıvın, Kasır ve Agar) araştırdığımızda, şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz: Agar adını bulamıyoruz. Sıvın adının bugünkü Çaltıkoru olduğunu, eski adının Sîwîne/Sêwîn olmasından dolayı ancak tahmin edebiliyoruz. Önder’in Sıvın diye deforme ederek ′Başkurtlarda bir boy. Kıpçak boyu.′ olarak verdiği adın, Kürtçe elma (sêv) sözcüğünden kaynaklı elmalı olması muhtemeldir. Benzer bir ad Göle/Ardahan’da da karşımıza çıkıyor. Bugünkü adı Filizli ve Kürt yerleşimi olan köyün eski adı Sivin’dir. Yukarıdakiyle anlamdaş olduğunu düşünüyoruz. Sözcükteki Kürtçe /ê/ sesi, Türkçede bulunmayan /ı/ ile /e/ arası bir sestir. Türkçede olmayan seslerle yapılan yer adlarının, kayıtlara geçirilirken, kasıt içermese dahi yanlış içermesi kaçınılmazdır.
Önder’in Göle ve Ardahan’da bulunduğunu yazdığı Hive adlı yerleşim yerlerinin anlamı, yine ona göre, ′Önemli bir Türkmen oymağı′dır (s. 204). Bunlardan sadece Göle’de bulunan ve bugünkü adı Sürügüden olan yeri bulabildik. Eski adı kaynaklarda Xeva (1889) >Xîve (1928) olarak görülmekte ve Nişanyan tarafından Gürcüce olarak verilmektedir. Şavşat gibi, Gürcücenin yaygın olarak kullanıldığı yerlerde de bu ada rastlanmaktadır. Gürcüce xe/ağaç, xevani/ağaçlık, moxeva/kesmek (ağaç vb.) anlamındadır. Xeva’dan xîve’ye çevrilmiş bir ad üzerinden çıkarımlarda bulunmak bilimsel olmadığı gibi ahlaki de değildir.
Önder’in verdiği bir de Sor örneği vardır. Ona göre: (Van’ın Ahlat ve Muradiye ilçelerinde) Sor/Zor Ünlü Türkmen Oymağı. Muradiye ilçesinde bugünkü adı Alkasak olan bir mahalle vardır. 1918 tarihli bir belgede Tsor olan yerin adı, 1928’de Sor olarak görünmektedir (Nişanyan: 991). Aynı biçimde Bitlis’in Ahlat ilçesine (Önder, hâlâ Van‘a bağlı sanıyor!) bağlı ve şimdi Uludere olan köyün adı da aynıdır: Tsor/Sor (Nişanyan: 271). Ayrıca Kars merkezde bugünkü adı Arslanizi ve Aydınalan ile Mazgirt’in Yenibudak köylerinin eski adları –sırasıyla- Tsamakatsor (Kurudere), İslamsor (İslamtsor/İslamdere) ve Tarpasor (Tarpnatsor/Demircidere) birleşik sözcükleridir (Nişanyan: 587, 959). Sözcüğün diğer kullanımları: Ağpırtsor (Tortum/Aksu), Tsorag (Mazgirt/Karabulut), Tarpasor (Mazgirt/Yenibudak), Tsıntsor (Çemişgezek/Payamdüzü), Tivasor (Yusufeli/Darıca)… Bu adların yoğun olarak kullanıldığı dilsel coğrafya, toponimik areali; başka bir söylemle ′aynı dile mensup coğrafi adların yayıldığı saha′yı göstermesi nedeniyle önemlidir.
Artvin/Yusufeli’nde Zor olarak verilen köyün açıklaması Önder tarafından şöyle yapılmıştır: Türkmen boyu. Bu köy Türkmenlerin iskanıyla kurulmuştur. Bu köydeki aile adları da Türkmen adlarıdır (Önder: 266). Bugünkü adı Esenkaya olan ve Nişanyan’ın verdiği bilgide kayıtlara Zor (1876) olarak geçmiş bulunan köyün adı da Ermenice tsor ′vadi, dere′ olmalıdır (Nişanyan: 197). Sor ya da Tsor’un zorlanarak ′Zor′ yapılmış olması da niyetin anlaşılması açısından dikkat çekicidir.
Altı: Önder’de Kapan: Oymak adı. Göklenler’de tire adı. ′Büyük, üstü kapalı alış veriş yeri′ anlamındadır (Önder: 266). Oysa Vahit Tursun’un hazırladığı Romeika sözlükteki (11) karşılığı; kapáni ′büyük kaya; tümsek, tepe′dir (Tursun: 290). Sözcüğün Pontos bölgesinde sesletimi kapan ya da kabandır. Bölgenin insanı kaban deyince küçük tepe, üstü geniş ve düz tümsek yer anlar. Örneğin, kabanı aşınca deniz göründü, der. Hemen her köyde kaban olarak anılan bir yer vardır. Bu bilgiler, Önder tarafından yakıştırılan karşılığın, şimdi veya fonda Romeika konuşan insanların çevrelerini algılayışına ne kadar uzak olduğunu gösterir.
Önder’in hangi dönemin kaynaklarını -bırakalım eleştirmeyi güncelleme gereği bile duymadan- kullandığını, kendi örneklerinden anlamaktayız. 1926’da il statüsünden Kars’a bağlı ilçe statüsüne geçirilen Ardahan, 1992 yılında yeniden il olmuştur; kitapta Kars’ın ilçesi olarak görünüyor. Kars’ın ilçesi görünen Göle de 1992’den beri Ardahan’a bağlıdır. Kahta, 1954 yılında Adıyaman’a bağlandığı halde Malatya’da; Ergani 1924’te Diyarbakır’a bağlandığı halde Elazığ’da (Osmaniye adıyla da Diyarbakır’da); 1935’te Tunceli’ye bağlanan Hozat, Pertek, Mazgirt ve Çemişgezek hem Tunceli’de hem de Elazığ’da görünmektedir.
Bir çıkarsama: 1936’dan bu yana Bitlis’e bağlı bulunan Ahlat, kitapta hâlâ Van‘da görünüyorsa (Ahlat 1929-1936 yılları arasında Van‘a bağlıydı), Önder’in kullandığı kaynağın tarihi tahmin edebiliriz.
5 yıllık bir araştırma olarak sunulan kitabın ilk baskısının 1998 yılında yapıldığını düşündüğümüzde, en azından bu bölümlerin 30’lu yılların ırkçı-Türkçü tezlerinden hiçbir araştırma yapılmadan kopyalandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Önder’in sıraladığı adların hemen hiçbiri -değiştirildiği için- bugünkü güncel kaynaklarda geçmemektedir. Bunları ancak toponimi çalışmalarında bulabilmekte, bu kez de adların zorlama yorumlara tabi tutulduğuna, hayali anlamlar çıkarıldığına tanık olmaktayız.
Önder’in Referans Kişileri
Önder’in referans kişileri/kaynakları, (Kürtlerin, Lazların, Hemşinliler ve Gürcü Samtshe-Saatabago Prensliği’nin Türklüğünü ileri süren) Türkçü Fahrettin Kırzıoğlu, MHP’li Türkçü Haluk Çay (Abdulhaluk Mehmet Çay), Türkçü Zeki Velidi Togan (Zeki Velidov), Türkçü Erol Güngör, Türkçü-kafatasçı Afet İnan, ırkçı-Türkçü Hasan Reşit Tankut… Ziya Gökalp’i söylemeye bile gerek yok!
Önder’in kaynaklarından bir diğeri gizemli şahıs Dr. Fritz’dir. Nadir Kitap, Dr. Fritz’in Kürtlerin Tarihi (Çev. Sinan Şanlıer) adlı kitabını tanıtım yazısında, ′Alman şarkiyatçı Dr. Fritz’in bu kitabı 1916 yılında Osmanlıca olarak basılmıştır.′ demektedir. Kitapları resmi tarihin baş tacı olan ve Kürtlere uygulanan baskıların, sıkıyönetim/cunta mahkemelerinin değişmez kaynağı Dr. Fritz kimdir? Önce şunu belirtelim: Almanca konuşulan bölgelerde (Deutschsprachige Raum) soyadı 12. yüzyıldan bu yana gelişmeye başlamış ve 1875 tarihinde Alman İmparatorluğu nüfus dairelerinde uygulamaya konulmuştur. Peki, anılan Dr. Fritz’in (Fritz, Almanca erkek ön adı olan Friedrich’in kısa ve sevimlileştirilmiş formudur) neden soyadı yoktur?
Yoktur; çünkü anılan kitabı/kitapları yazdığı söylenen böyle kişi yoktur! Bu kitapların yazarı, duruma göre Habil Adem, Dr. Fritz, Dr. Friç, Cons Mol, Prof. Libah, Dr. Frayliç, Mühendis Rolig, Bokkert, Prof. Fayt gibi uydurma adlarla yazan Arnavut kökenli İttihatçı İsmail Naci Pelister’dir (12). Prof. Önder’in bunu bilmiyor olması düşünülemez.
Sonuç Yerine
Önder’in yer adları üzerine yazdıklarının –öyle bir çabaya girmediği için- orfografik değeri yoktur. Çünkü onun subjektif yaklaşımı, duyduğu her adı etnik toponim olarak algılamasına neden olmuşa benzemektedir. Şöyle söyleyelim: Roman toplulukları genellikle geleneksel meslekleriyle anılır. Sözgelimi demircilikle geçinen Romanlarla meskûn bir köyün adının Demirci olduğunu farzedelim. Önder gibiler bundan hemen bir etnonim (soy, etnik grup, halk adı) çıkarmaya çalışacaktır.
Genelde siyasi nedenlerle bir yerin adını değiştirip, sonra değiştirdiğiniz ad üzerinden dilsel köken çıkarmaya kalkışırsak bu bilimsel değildir; ideolojik bir çarpıtmadır. Bu yolla, uzun zamandır kullanılagelen adların, orada yaşayanların kolektif hafızasından silinmesi, bu vesileyle de kolektif hafızanın tümden silinmesi amaçlanmaktadır.
Değiştirilen adlar arasında Kıllı, Hıyar, Kansız, Dönek, Atkafası gibi Türkçe; Çan ve Kilise gibi Hristiyanlığı; Aziziye, Mecidiye, Mahmudiye ve Reşadiye gibi Osmanlıyı çağrıştıran yer adları da bulunmaktadır. Değiştirilen yer adlarının Türkçe olanlarıyla şıh, viran gibi olanları dışta tuttuğumuzda, geriye kalan ve çoğunluğu Gürcüce, Lazca, Çerkesçe, Kürtçe, Zazaca, Arapça vd. olan yer adları ′bölücülüğe neden olduğu′ gerekçesiyle değiştirilmiştir. Özetle; Türkçe olmayan ya da Türkçe olmadığı düşünülen (ör. Kargın / Erzincan) yer adları asıl hedef olarak alınmıştır.
Bir yandan devlet Türkçe olmadığı ve bölücülüğe yol açtığı gerekçesiyle yer adlarını değiştirirken, diğer yandan da Önder gibi, kendilerini 30’ların Türkçü tezlerini sürdürmek ve yaşatmakla görevli sayan yazarlar, buralardaki yerleşim yeri adlarının Türkçe olduğunu kanıtlamakla mesai tüketirken tutarsızlık bataklığında debelenmektedir. Anılan kitap içerik olarak 1930’larda kalmıştır.
Sözcükleri önce deforme edip sonra da onları ses benzerliklerinden yararlanarak bir yerlere bağlamak, aslında onları bir hayale bağlamaktır. Sessel benzerlikler, araştırmacılar için bir merak konusu olabilir, ancak bir kanıtlama aracı olamaz!
Artvin’in köy adları daha 1925 yılında değiştirilmeye başlanmış, 1959 ve 1964 yıllarında da değiştirmelere gidilmiş ve duruma göre hâlâ da değiştirilmektedir. 1927 yılında il dahilinde Gürcüce konuşmanın da yasaklandığını bildiğimizde, Artvin’deki Gürcüce yerleşim adlarının Türk soy/boy adları olduğunu ileri sürebilmek için kişinin tarihsel gerçeklere kepenkleri indirmiş olması gerekir.
Devletin Türkçe olmadığı için yoğun olarak adlarını değiştirdiği yerlerle, Prof. Önder’in Türklüğünü kanıtlamaya çalıştığı yerlerin aynı olması, bunların nedenleri üzerine iki kez düşünmemizi zorunlu kılar.
Eğer yerleşim yerlerinin adlarının değiştirilmesi fikri 1910’da ortaya çıkıyor ve adlar 1913’te çıkarılan İskân-ı Muhacirin Nizamnamesi’den bu yana sistemli olarak değiştiriliyor/Türkleştiriliyorsa, burada olayın, Nişanyan’ın söylemiyle, ′siyasi iktidarları aşan′ yanını görmemiz gerekir. (Kürtlerin, Ermenilerin, Gürcülerin, Lazların, Arapların, Zazaların, Süryanilerin tarihsel yaşam alanlarında, göçler ve zorunlu iskanlar sonucu Türkçe konuşan toplulukların verdiği yer adlarıyla karşılaşmak da elbette doğaldır. Doğal olmayan, diğerlerini zorlayarak Türklük kalıbına sokmaya kalkışmaktır.)
Türk’ten başka bir aidiyeti benimsemiş ve/veya Türkçeden başka bir dili konuşan insanlar Önder ve onun gibi düşünenlerin halkı olarak kabul görmemektedir! Eğer öyle olsaydı, ′halkımızın kökenleri’ anlatılırken Türk’ün dışındaki etnik aidiyetlere saygılı olunur, onların kökenleri, dilleri inkara kalkışılmazdı. Onlar kendi aidiyetleri içinde ′halkımızın kökenleri′ çalışmasına ikirciksiz bir biçimde dahil edilirdi.
Yer adlarının asimilasyon amacıyla değiştirilmesi tarihsel bir ayıptır.
KAYNAKLAR
- Serdar Yavuz – Mustafa Şenel, Yer Adları (Toponim) Terimleri Sözlüğü, https://www.researchgate.net/publication/272176031_YER_ADLARI_TOPONIM_TERIMLERI_SOZLUGU
- Ali Tayyar Önder, Türkiyenin Etnik Yapısı – Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler, Pozitif Yayınları, Beşinci Basım: Şubat 2005 – İstanbul
- Fuat Dündar, İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskân Politikası (1913-1918), İletişim Yayınları, 1. Baskı 2001 – İstanbul
- https://ozhanozturk.com/2017/10/03/turkiyede-koy-isimlerinin-degistirilmesi/
- Şaban İba, Yer ismini değiştirmek neyi değiştirir?, Nokta, 28 Mayıs 2019, https://noktahaberyorum.com/yer-ismini-degistirmek-neyi-degistirir-saban-iba.html
- Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Yer İsimlerini Kim, Niye Değiştirir? (19 Ağustos 2019) https://ekrembugraekinci.com/article/?ID=1028
- Harun Tunçel, Türkiye‘de İsmi Değiştirilen Köyler, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 2, s. 23-34, Elazığ – 2000
- Sevan Nişanyan, Türkiye Yer Adları Sözlüğü, Liberus Kitap, Birinci Baskı: Ekim 2020 – İstanbul
- İrfan Aleksiva – İsmail Avcı Bucaklişi, Svacoxo – Laz Yer Adları Sözlüğü, Kolkhis – Laz Kültür Derneği Yayınları, Birinci Basım: Kasım 2009 – İstanbul
- İbrahim Arısoy, Gürcüce – Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2010 – Ankara
- Vahit Tursun, Romeika – Türkçe Sözlük / Trabzon Rumcası, Heyamola Yayınları, Birinci Basım, Mart 2019 – İstanbul
- Mustafa Şahin – Yaşar Akyol, Habil Adem (Naci İsmail Pelister) Hakkında, Toplumsal Tarih, Sayı 11 ve 12 Kasım / Aralık 1994 – İstanbul; Ayrıca bkz. Ayşe Hür, İttihat ve Terakki’nin Kürd Politikaları, Radikal Gazetesi, 28.07. 2013