Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) başkenti Erbil merkezli Rûdaw sitesi, Türkiye’de barınıp AKP iktidarı destekli faaliyetlerini sürdüren Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), hakkında iki ayaklı bir haber yaptı.
İlkinin kaynağı, İran yarı resmi haber ajansı TASNİM‘dir.
Birkaç kaynağa dayandırılan ve “özel” diye servis edilen habere göre; Şam‘la ilişkilerini gözden geçiren Türkiye’den bir yetkili, AKP iktidarının ağustosun üçüncü haftasında SMDK Başkanı Salim Muslat‘la görüşerek muhalif grupların ülkeden ayrılması yolundaki talimatını aktardı.
Türk yetkili, bahsi geçen görüşmede şunları söyledi:
Türkiye, Şam’la ilişkileri yeniden tesis etmeye kararlıdır. Suriyeli muhalifler bu gerçeği kabul etmelidir.’ Ayrıca Ankara, Suriyeli muhaliflerin Türkiye’deki tüm siyasi ve medyatik faaliyetlerine son vererek yeni bir ülkeye gitmelerini istemiştir.
TASNİM’in aktardığı kaynaklara bakılırsa; SMDK Başkanı Muslat, “Yurt dışına taşınma yolundaki talimatı kabul ederek Suudi Arabistan’a gitmeyi önermiştir. Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Abdurrahman Mustafa ise Ürdün’e yerleşmeyi teklif etti.”
İlginçtir, Suriyeli muhaliflerin Ankara’daki Ofisi Mart 2022’de kapatılmış, bu kararın “ekonomik gerekçelerle alındığı” bildirilmişti.
Haberin ikinci ayağına kaynak teşkil eden SMDK üyesi Abdullah Gedo, Rûdaw internet gazetesindeki açıklamasında, yukarıdaki haberin “asılsız olduğunu” belirterek şunları söyledi:
Aksine, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, SMDK Başkanı Salim Muslat, Müzakere Komisyonu Başkanı Bedir Camus ve Suriye Geçici Hükümet Başkanı Abdurrahman Mustafa ile görüşmesinde ‘BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı çerçevesinde, Suriyeli muhalefetin siyasi sürece katkısını desteklediğini’ söyledi. 1
Bizce, SMDK tarafından yalanlanan iddia, Çavuşoğlu‘nun Suriyeli muhaliflerle görüşme sırasındaki diplomatik dille yaptığı açıklamaya dayandırılıyor.
Oysa bu yalanlama pek tatmin edici görünmüyor. Zira Çavuşoğlu orada, “Muhaliflerin Türkiye’den ayrılıp ayrılmamaları” hususuna değinmiyor.
Sadece, “BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı çerçevesinde muhalefetin siyasi sürece katkısının, Türkiye tarafından destekleneceğinden” bahsediyor.
Bu izlenimimi güçlendiren iki haber-yorum daha çıktı Arap basınında.
İlki, Beyrut mahreçli Rusya Haber Ajansı Sputnik‘te yayımlandı.
Şöyle ki:
“Rusya gözetiminde gerçekleşen Suriye-Türkiye yakınlaşmasına ilişkin istihbarat görevlileri arasındaki görüşmelerin ardından Suriyeli muhalifler hakkında böyle bir karar alındığı”, İran yarı resmi haber ajansı TASNİM aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmıştı.
SMDK sorumluları bu haberi yalanlarken; Suriyeli muhalifler de 14 Eylül 2022’de bahsi geçen iddiayı tekzip ettiler.
Londra merkezli ve Suriye yönetimi yanlısı bir çizgi izleyen Ray El Yom gazetesinin Beyrut’taki muhabiri, bu iddialar hakkında şu yorumu yaptı:
- Her durumda gerek TASNİM, gerekse Sputnik resmi yayın kuruluşlarıdır. Haber kaynaklarından emin olup teyidini almadan kamuoyuna haber sunmazlar.
- Hem Rusya hem de İran, Ankara ile Şam arasında bir çeşit arabuluculuk yapmaktalar. Dolayısıyla taraflar arasındaki görüşmeleri yakından takip etmekte ve ilgililerden birinci elden bilgi almaktalar.
- Belli ki, görüşmeler belli bir aşamaya gelmiştir. Her bir aşamada ortak alınan kararların uygulanması şart koşuluyor ki, ikinci merhaleye geçilebilsin. Bu yüzden de haber uydurma ve asılsız olmadığı gibi, ilgili kimi Türk kaynaklarından maksatlı olarak iki defa sızdırılmış olmalıdır.
- Bir anlamda SMDK’ya yönelik dolaylı baskı ve görüşmeler sürecinde Şam ile yeni bir diyalog zemini hazırlamaya matuftur sızdırılmış haberler.
- Bilinen husustur: SMDK’ya siyasi destek veren ve ülkesinde barındırıp faaliyetlerinin devamını sağlayan biricik ülke Türkiye’dir. Katar ise bu oluşuma mali yardımda bulunmaktadır.
- Buna rağmen SMDK ile diğer muhalif kesimler, Türkiye-Suriye yakınlaşmasına karşı çıkmaktalar. Daha tepkili olanlar ise, 2021 yılında Suriyeli mevkidaşı Faysal Miktad ile ayaküstü görüşmesini açıklayan Çavuşoğlu’nu suçlamaktadırlar.
- Türkiye’nin muhalefete yönelik aldığı yeni tedbirler, Ankara’nın niyetinin bir işareti sayılabilir. Mesela yurtdışından muhalefete gönderilen mali yardımların kontrolü ve kısıtlanması, muhalif unsurlara verilen maaş ve mali istihkakların geciktirilmesi, Türkiye’de barınan muhaliflerin faaliyetlerinin sınırlandırılması vs.
- Bu noktada Türkiye’nin hedefi, bahsi geçen muhalif kesimleri dış politikadaki yeni yönelimine uyumlu hale getirmektir. İlaveten muhaliflerden Ankara’ya yönelik suçlama ve karşıt faaliyetleri durdurmaktır.
- Bu hedef gerçekleştiği sürece Türkiye, uysallaşıp uyumlu hale getirilmiş muhalefetin uluslararası arenada meşru hale gelmesi için çalışacak ve ardından Suriye yönetimi ile SMDK ve benzerleri arasında arabulucu rolüne soyunacaktır. 2
Benzer bir haber-yorum da Londra merkezli Suudi Arabistan gazetesi Şark’ul Avsat‘ta yayımlandı.
Firas Kerem imzalı bu değerlendirmeyi özetleyelim:
Türk-Suriyeli istihbarat yetkililerinin Şam (ve Tahran) görüşmeleri iki ülke arasındaki yakınlaşmaya ilaveten Suriyeli sığınmacıların geri gönderilmesini de içeriyor. İdlibli muhalif bir aktiviste göre durum şöyledir:
Şam’daki görüşmelerden sonra İdlib vilayetinde bulunan silahlı muhalif toplulukların denetimindeki bölgelerde (İdlib ile Halep, Hama ve Lazkiye kırsalı) gelecek süreçte ciddi askeri hareketlilik ve çatışmalar yaşanacaktır. İki ülke arasındaki yakınlaşma süreci hızlandıkça, şiddet ve gerginlik tırmanacaktır.
Böyle bir yakınlaşma neticesinde Rusya’nın önü açılmış olup eli rahatlayacaktır. Yani Rus uçakları, hava harekâtı yoluyla eskisinden daha yoğun bir şekilde mevzilerimizi bombalayacaktır. Bundan cesaret alan Suriye ordusu da geniş çaplı bombalama operasyonu başlatacaktır. Ardından Suriye birlikleriyle İran yanlısı milisler kara operasyonu başlatıp, yaklaşık 4 milyon sivilin yaşadığı bölgeye saldıracaklar.
Bu durumda muhalifler, dünya kamuoyuna Suriye’nin kuzeybatısında yaşayan sivil insanlara karşı sorumluluk alma çağrısında bulunacaklar.
Suriye ordusundan ayrılıp muhaliflere katılan Albay Mustafa Bakur ise, şunnları söyledi:
Rejimden kurtarılmış Suriye topraklarındaki ahali, Türkiye-Suriye yakınlaşmasından ciddi biçimde korkuyor. Anlaşma olursa, Rus ve Suriye birlikleri bu bölgelere yani İdlib ve kırsalına yönelecekler. Sonuçta göçmen krizi doğacaktır. Dolayısıyla bu mıntıkalarda yaşayan herkes, Ankara-Şam barışının yöre halkına ve Suriye devrimine zararlı olacağına inanmaktadır.
Suriyeli silahlı bir örgütün (El Feth El Mubin) komutanı; “muhtemel bir askeri operasyona karşı şimdiden hazırlandıklarını; bütün silahlı örgütlerin (cihatçıların) ateşkes sürecinde askeri mevzilerini sağlamlaştırıp tahkim ettiklerini, bu arada savunma silahlarını geliştirdiklerini belirtti.” 3-4
Kimi yorumcularla basın organları yukarıdaki iddialara şüpheyle yaklaşıyor.
Şöyle ki:
Evet, Türkiye-Suriye yakınlaşmasına ilişkin Ankara’da bir tutum değişikliği var. Ancak, AKP iktidarı desteklediği Suriye muhalefetini ülkeden çıkarma kararı almamıştır: Bu tür iddialarda bulunanlar, Esat destekçisi ülkelerin (Rusya ve İran) medyasıdır. Maksatlı ve muhalefete zarar vermeyi amaçlayan yorumlar söz konusudur. Tarafsız yayın organları, henüz bu haberi doğrulamış değiller.
Ray El Yom gazetesi yayın yönetmeni Abdulbari Atwan ise, bizzat telefonla konuştuğu Suriyeli yetkilinin görüşünü aktarıyor:
Türkiye, SMDK’yı yüzüstü bırakmaz. Uluslararası meşruiyet kazanmış bu Suriyeli muhalefet, Suriyeli müzakereciler karşısında, Türkiye tarafından bir koz olarak kullanılacaktır.
Erdoğan, Suriye ile normalleşme sürecinden sonra ekonomik ve siyasi bir pay kapma peşindedir. Örneğin açılacak sınır kapılarından Körfez ülkelerine ihracat yapmayı umuyor. Dolayısıyla Ankara, elindeki muhalefet kozundan vazgeçmez. Ancak muhalefet çevrelerini terbiye edip uslu ve uyumlu hale getirir. Bu da muhalefetin Türkiye’nin çizdiği siyasi rotayı izlemesi manasına gelir.
(Ankara) Terbiyeli ‘ılımlılar’ ile asi ‘teröristler’ olarak muhalif safları bölüp, ikincisini kurtlar sofrasında yem edecektir. Zira bu karar, Soçi’de Putin ile beraber alınmıştır. Nitekim Türkiye’nin yumuşama siyasetini protesto edip Türk bayrağı yakanlar, Türk istihbaratı tarafından tutuklanmakla kalmadı. Aynı zamanda Ankara, bu cihatçılara kırmızı kart gösterip terörist sıfatıyla damgaladı. Böylece protestocu/retçi örgütlerin önünde başka seçenek kalmadı.
Türkiye, politikasını beğenmeyenlere hayat hakkı tanımıyor. Malum, bir defasında Ankara’nın tavrına karşı çıkan muhalefetin bürolarını kapatmış, imtiyazları iptal etmiş, mali yardımlardan mahrum bırakmış ve kendilerine tahsis edilen arabaları geri çekmişti. Başka çare bulamayan muhalifler, Suudi Arabistan’a gitmişlerdi.
Atwan, bu hususta kesin bir tespit ve görüş belirtmiyor. Ancak mantık yoluyla Türkiye’nin tutum değişikliğini ve Suriye ile normalleşme arzusunu üç şeye bağlıyor:
Ülkedeki ekonomik ve siyasi kriz, mevcut durumda Erdoğan’ın aleyhine görünen oy oranları ışığında kapıya dayanan Cumhurbaşkanı seçimi ve 4 milyonluk Suriye göçmeninin Türk yönetimine olan ağır külfetine ilaveten AB’nin bu göçmenleri kabul etmemesi.
Abdulbari Atwan, “Filler kapışınca, otlar ezilip kurban edilirler” yolundaki İngiliz atasözünden yola çıkarak şunu soruyor:
Acaba Suriye muhalefeti de Mısır ve Filistin İhvancıları gibi faaliyetten men edilip ülke dışına çıkarılır mı? 5
Suriyeli yetkiliden aktarılan şu cümleye de açıklık kazandırmalıyız:
Ancak bu tehdit muhalefet çevrelerini terbiye edip uslu ve uyumlu hale getirebilir. Bu da muhalefetin Türkiye’nin çizdiği siyasi rotayı izlemesi manasına gelir.
14 Eylül’de Suriyeli gazeteci yazar Âlâ Halebi, “Türkiye, Ebu Muhammed El Cevelani jokerini elinden kaçırmaz!” başlıklı bir yorum yazmıştı, ona da bakalım:
El Nusra Cephesi lideri ve diğer örgütleri çatısı altında barındıran Heyet-i Tahrir’il Şam (HTŞ) bileşenleri komutanı Ebu Muhammed El Cevelani, Türkiye’nin sınır bekçisidir. Nitekim Suriye topraklarından Avrupa’ya göçmen sıfatıyla yönelen Nur Kafilesi’ne katılmak niyetiyle Türkiye’yi geçerek yola koyulan Suriyelileri şiddetle bastırıp alıkoydu. Keza İdlib vilayetinin bir beldesine bağlı temas noktasında Şam yönetiminin kurduğu ‘Uzlaşma Merkezi’ne yönelmekte olan İdlibli vatandaşların da yollarını kesiyor.
Buna karşılık El Cevelani, Türkiye tarafından ödüllendirilip destekleniyor ve imtiyazlarla donatılıyor. Onun hükmettiği İdlib Emirliği (İslam Hükümdarlığı), Türkiye sayesinde kurumsallaşıyor. Mesela İdlib’de inşa edilen Askeri Akademi’de yetiştirilen 400 askeri öğrencinin mezuniyet törenine katılan HTŞ komutanı sadece askeri alana değil, hayatın her alanına hâkim olmuştur Türkiye sayesinde.
Örneğin Askeri Akademi, Türkiye’nin yardımıyla onarılıp yenilenmiştir. Türkiye’nin tavsiye ve yol göstermesiyle El Kaide ile olan bağını koparmıştır. İdlib merkezli Selamet Hükümeti’nin kurulması da Ankara’nın fikridir. Hizmet, gıda ve ulaştırma/iletişim sektörü de bazı Türk firmalarının yardım ve hissedar olmalarının neticesinde kurumsallaşmıştır. Geri dönen göçmenler için kurulan ‘Briket Evler’ projesi, petrol ve akaryakıt ticareti, elektrik enerjisi vs türünden altyapılarda Türk firmalarının katkısı ve payı bulunmaktadır. 6
Buradan da anlıyoruz ki Türkiye’yi yönetenler, HTŞ lideri Ebu Muhammed El Cevelani’yi iki duruma hazırlamaktalar:
- El Cevelani’ye uluslararası bir meşruiyet kazandırıp SMDK türü muhaliflerle birlikte Suriye’deki görüşmelere katmak suretiyle, muhtemel bir barışın ardından onları iktidara ortak ederek kendisiyle gönül bağı olan bir çeşit lobi veya güç odağı yaratmak.
- Türkiye’nin siyasi çizgisine itiraz edenleri El Cevelani aracılığıyla ikna veya imha etmek.
Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik tavır değişikliğine değinen Türkiyeli gazeteci Turgut Oğlu’nun serzeniş babından Independent Arabia gazetesinde yayımlanan eleştirel bir makalesinden de alıntı yaparak şimdilik yukarıdaki konuyu kapatalım:
Dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan, Ağustos 2011’de şöyle demişti:
‘Suriye, bizim iç işimiz sayılır. Gerekeni yapacağız. Zira artık sabrımız taşmıştır. Bu yüzden Dışişleri Bakanı’nı (Ahmet Davutoğlu’nu) Salı günü Suriye’ye göndereceğim.’
Ağustos 2022’de Erdoğan, ‘Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok!’ deyince, şaşkına döndük.
Böyle bir akıl yürütmeye inanmak zor, ancak fiiliyatta olan da budur.
Bize düşen ise soru sormaktır:
- 10 yıl boyunca Türk yönetimi, IŞİD benzeri örgütleri neden koruyup kolladı?
- 14 milyon kadar Suriyeli, neden yerlerinden edildi?
- 7 milyon kadarı niçin evini barkını terk ederek Türkiye’ye sığındı?
- Bütün o harcamalar kimin için ve neden sarf edildi?
- Onlarca Türk askeri ne uğruna Suriye topraklarında katledildi?
Bu soruların tek yanıtı var: İzlenen dış politika.
İyi güzel de, Şam yönetimiyle uzlaşma mümkün olduğuna göre, 10 yıldan bu yana sorup duruyorum: Suriye’de neden savaşıyoruz?
Resmi rakamlara göre; yaklaşık 15 bin silahlı (muhalif) milisin hali ne olacak? Aldığım bilgilere göre Şam yönetimi, bu milislerin ‘Türkiye’de kalmasını şart koşuyormuş.’ Mevcut durumda Beşşar Esat, başka şartları da Ankara’ya kabul ettirebilir.
Ekonomik ve siyaset (iç ve dış politika) kriziyle kuşatılmış Türkiye’nin, fahiş politik hatalarının bedelini ödemeden bu derin açmazdan kurtulma ihtimali görünmüyor… 7
İtibar kaybeden İhvan hareketi, devletler oyununa feda ediliyor
Devletler arasındaki siyasi değişikliklere ve oyunlara kurban edilen/edilecek olan sadece Suriyeli muhalifler değildir, olmayacaktır.
Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketi de bilhassa bölgeye ilişkin jeopolitik oyunlara feda edilmektedir.
Kahire ile Ankara arasındaki yumuşama hususunda geçmiş aylarda gerçekleşen gizli görüşmeler sırasında Mısır yönetiminin ısrarlı talebi üzerine AKP iktidarı, ülkede ikamet eden Mısırlı İhvan hareketi yetkililerinin faaliyetlerini (Mısır yönetimi aleyhindeki yazılı ve görsel yayınları, siyasi etkinlikleri) kısıtladı ve mali yardımları asgariye indirdi.
Ardından onların bir şekilde yurtdışına çıkmalarını istedi. Bu konu Arap basınında çokça işlendi.
Benzer bir tavır, İsrail-Türkiye ilişkisinin hızlı normalleşmesi sürecinde de yaşandı. İslamcı HAMAS örgütü mensupları bilhassa İstanbul’da yoğunlaşıp, İsrail karşıtı eylem ve etkinliklere imza attılar.
Yayınlar yaptılar. Ne var ki İsrail’in ısrarları neticesinde Türkiye, bu faaliyetleri sınırladı. Para yardımını azalttı. Bir kısım kadronun yurtdışına çıkmasını istedi.
Ancak İsmail Haniye konumunda olanlar halen Türkiye’de fazla ses çıkarmadan asgari düzeyde faaliyetteler.
Esasen göçüp giden veya başka ülkeye gitmeye hazırlanan İhvan ileri gelenlerinden birkaçı, taraftarlarına şu tür nasihatlerde bulundular:
Türkiye’ye itiraz etmeden, kızmadan ve küsmeden buradan gidiniz. Çünkü çıkmamıza ilişkin kararı alan Türkiye (AKP iktidarı) ile daha önce bize kapısını açıp misafir eden Türkiye aynıdır. Bu iyiliği unutmadan ayrılınız, nankörlük edip bir mazarrat çıkarmaya kalkışmayınız!
Bu husustaki en yeni olay, Katar’ın İhvan hareketi ile arasına mesafe koyması oldu. Ülkenin emiri (hükümdarı) Temim bin Hamad El Sani, Fransız Le Point yayın organına verdiği demeçte şöyle diyordu:
Yönetimimiz, devlet ile devlet arasında ilişki kurar. Siyasi parti ve hareketlerle ilişkilenmez. Dolayısıyla İhvan hareketiyle bu tür bir ilişkimiz bulunmuyor. Bu cemaatin (hareketin) yalnız üyeleri/aktivistleri değil, aynı zamanda onunla bağlantılı olan hiç kimse Katar topraklarında yoktur.
Katar Emiri, “Ülkemiz herkese açıktır. Farklı görüş ve fikirlerden olanlar gelip ziyaret eder, giderler. Biz parti değil, bir devletiz. Bu yüzden meşru devletler ve hükümetlerle ilişkimiz olur, siyasi örgütlerle değil…” diyerek sözlerini noktalıyordu.
Oysa iyi bilinir; yıllardır, bilhassa “Arap Baharı” denilen kitlesel isyanlardan buyana Katar, Arap dünyasının İhvancılarına kucak açıp desteklemiş; beslenip büyümeleri için hemen her türlü imkânı sağlamıştır.
Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin kazanmasına yardım ettiği gibi İhvancıların kurduğu hükümet ile de resmi ilişki kurmuştur.
Kimi Arap yazar, fikir insanı ve yorumculara göre, Katar Emiri El Sani çok diplomatik bir üslupla bu tür soruları yanıtlamıştır. Çıkarsama yapmak gerekirse, belki şu söylenebilir:
Demek ki 2011’den günümüze yükselen siyasi İslamcılığın ılımlı yüzü gibi görülen İhvan hareketi sadece kamuoyu nezdinde değil, aynı zamanda kendisini destekleyen devletlerin gözünde de itibar kaybedip, kullanışlı bir araç haline gelmiş ya da getirilmiştir.
Hazin bir sondur bu ama aynı zamanda benzer konumda olanlara da iyi bir derstir.
Kaynakça:
1. https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/syria/29082022, 29 Ağustos 2022.
2. https://www.raialyoum.com/, Nuri Ali, 14 Eylül 2022.
3-4. https://aawsat.com/home/article/3878121/, 16 Eylül 2022. https://aawsat.com/home/article/3880261/, 18 Eylül 2022.
5. https://www.raialyoum.com/, 15 Eylül 2022.
6. https://al-akhbar.com/Syria/345062, 14 Eylül 2022.
7. https://www.independentarabia.com/node/364981/, Turgut Oğlu 25 Ağustos 2022.
8. https://www.lepoint.fr/monde/exclusif-le-grand-entretien-avec-l-emir-du-qatar-14-09-2022-2489997_24.php, 15 Eylül 2022. https://www.raialyoum.com/, 15 Eylül 2022. https://egyptindependent.com/emir-of-qatar-denies-links-to-muslim-brotherhood/, 16 Eylül 2022.
© The Independentturkish