Yüz yıllardan beri Amerikan beyaz adamın üstünlük statüsünü sürdürmek ve (küresel bir hegemonya kurmak amacıyla) Amerikan askeri maceralarının haklılığını göstermek üzere başvurulan en önemli propaganda aygıtlarından biri, Amerikan sinema sektörü olmuştur. Hollywood yapımı filmlerde bir konu çok net olarak görülebiliyor: Amerika’nın inşasındaki ırkçılık ve beyaz adamın üstünlük ögeleri o kadar karmaşık halde iç içe geçmiştir ki; karbondaki monoksit misali, ölümcül hasarların meydana gelme derecesinde bu iç içe geçmişlik durumunu belirleyebilmenin neredeyse imkânı yok. Vizyona verilen bir film, konu aldığı toplumun sosyal açıdan bir yansıması olurken, diğer yandan söz konusu toplumun bireyleri izledikleri filimden etkilenirler.
Lumière Kardeşler ilk olarak 1896 yılında filmi geliştirdiklerinden bu yana, sinema filmi şaşkınlık verici derecede etkili ırkçılık propaganda aracı olarak kullanılır oldu. Geniş kapsamlı ilk kitlesel medya aracı sinema filminde, duygusal sekansların kaydedilmesi yoluyla, yüksek düzeyde drama unsuru etkin bir şekilde kullanılıyor. Eleştirel düşünmenin son bulduğu noktada etkin propaganda mekanizması işlemeye başlıyor.
Hollywood sinema sektörünün, başta aksiyon ve savaş filmlerinde olmak üzere, drama yaratmak amacıyla, ırksal stereotipi/basmakalıp düşmanlık ögelerini kullanmak marifetiyle kötü adam rolünde Vietnam Savaşında Vietnamlılara, Soğuk Savaş döneminde Ruslara, “gündemi meşgul eden” Terörle Mücadele faaliyetlerinde Müslümanlara ve Pearl Harbor saldırısında da Japonyalılara ihtiyacı olur.
Amerikan prodüksiyonu filmler ve medya kuruluşları yayınlarında Sarı Terör/Sarı Tehlike (*) propaganda döneminde oldukça yaygın olarak kullanılan insanlık aşamasına henüz ulaşmış Japonyalı imajı 140.000 masum insanın ölümüyle sonuçlanan Nagazaki ve Hiroşima’ya kentlerine nükleer bomba atılması için gerekçe teşkil ederken, diğer yandan da, ABD topraklarında Japon-Amerikan insanlar için toplama kampı kurulmasına neden olan duygusal bir bağlam/ortam oluşturulmasına yol açmıştır.
Hollywood tarihinde ilk olarak tehlikeli ve vahşi diye tanımlanan insan grubu Yerli Amerikalılar olmuştu. 19.yüzyılda gelişip, yükselişe geçen Batı Sınır Edebiyatın gündemde olduğu dönemden bu yana, yabani yerlilere medeniyet götürme çabasında öncü kabul edilen Beyaz Adamın Amerika kıtası topraklarına gelişinden sonra yapılan katliamların sözü bile edilmezken, Amerikan film yapımcı şirketleri için yerli Amerikan insanının kasıtlı olarak kaba/görgüsüz diye sunulma olgusu uzun süre devam eden ilgi uyandırıcı bir merak konusu olmuştur. Yerlilerin/Kızılderililerin aslında zamanına göre ileri düzeyde teknolojileri ve çok yönlü medeniyetleri olduğuna dair muazzam kanıtları olmasına rağmen Hollywood film sektörü yerli kültürü çeşitli grup ve kültür basmakalıp/stereotipi mecazlar içinde tasvir edilen “etnik örtü” (blanket ethnicity) şeklinde sınıflandırıyor.
Beyaz ırktan aktörler, bugüne kadar, Yerli Amerikalıları, Kızılderili stereotipinin çoğalmasını sağlayan, yerli olmayan kişiler tarafından kullanılan savaş makyaj boyası, renkli tüylerden meydana gelen, giysi ve başa takılan aksesuar malzeme “Redface” (kızıl maske) kavramını kullanarak canlandırıyorlar. (Amerikalı yapımcı, yönetmen, senarist, oyuncu) Johnny Christopher Depp Maskeli Süvari/Lone Ranger filminde Kızıl Maske aksesuarından çokça faydalandı. Maskeli Süvari filmi şaşırtıcı bir şekilde “En iyi Makyaj ve En İyi Saç Stili” dalında Oscar adaylığını kazandı.
Merkezi İngiltere’de bulunan Internet Tabanlı Pazar Araştırması ve Anket Şirketi YouGov’ın yakınlarda yaptırdığı bir kamuoyu araştırmasına göre, “inandırıcı olma konusunda”, Kovboylar ve Kızılderililer (Cowboys and Indians) gibi çocuk oyununun 60 milyar dolar bütçeli oyun endüstrisi üretimi video oyunlarından daha çok popüler olduğu anlaşılıyor. Amerikada popüler çocuk oyunu Kovboylar ve Kızılderililer, esas itibariyle, Naziler ve Yahudiler diye adlandırıla bilinecek, aynı mantık kuralları dâhilinde gelişme gösteren Alman oyunlarının kültürel eşdeğer temelinde karşılığı olup, olmadığı sorusunu insan sormadan edemiyor. Bizlerin de kabul etmekte isteksiz davranma eğiliminde olduğumuz Yerli Amerikan insanına yönelik ırkçılıktan kaynaklı bir duygu değilse, o halde, neden birisini tolere etmemiz gerekirken, diğerine karşı hiç tahammül edemiyoruz?
Hollywood sinema sektörü finansörleri, yönetmenleri ve Oscar ödülü verilmesinde oy kullananların büyük çoğunluğu varlıklı beyaz ırk sınıfına mensup kişilerdir. Amerikan kapitalizminin tüm yönlerinde görüldüğü gibi, – senaryo yazımından eserin yönetimine, oyuncu kadrosundan prodüksiyon aşamasına kadar olan süreçte – azınlık sınıfı mensubu kişiler sinema filmi ve televizyon dizileri yapımına ilişkin her aşamada az oranda temsil edilirler. Amerika’da büyük kitleye hitabeden eğlence sektöründe Siyahlara karşı olan ırkçılık yüzyıllara dayanıyor.
Amerika’da bu ırk ayrımcılığı konusu 1830-1890 dönemi Halk Şiiri türünde eserlerin ortaya çıkmasından itibaren başladı. Halk Şairliği performans gösterilerinde kalıplaşmış bazı çirkin ögeler etrafında dönen çeşitli skeç, müzik ve komedilerden meydana gelen basmakalıp/stereotipi Siyah insan tipleri sergileniyordu. Bu stereotipi gösteri performansıyla canlandırılan Siyah insan karakteri üzerinde ırkçılık görüntüleri ve Siyah insan konusunda olumsuz algılama dünyaya yayılmış oldu. Âşıklık (geleneği) gösterileri on yıl kadar bir süre ABD eğlence sektörünün en popüler formu haline gelmişti.
Afrika kökenli Amerikalıları karikatürize eden Jim Crow karakteri 19.yüzyıl Amerikan Âşıklık geleneği şarkı türü performansı ile sunulmuştu. “Jim Crow” karakteri en sonunda devlet kaynaklı ırk ayrımcılığı politikası (apartheid) ve Amerika’da yaşanılan ırkçı baskı politikası acımasız sistemini temsil etmeye başladı. Amerikan Âşıklık geleneği gösterileri Birinci Dünya Savaşıyla birlikte sona erdi. Daha sonra Vaudevil’de ve Broadway’de seyirciye sunulan Hollywood yapımı film/tiyatro gösterilerinde zencileri oynamak üzere kullanılan Siyah Maske (Blackface) oyunları, sessiz filmler, seslendirilen resimler ve filmler âşıklık geleneği yerini aldı.
Tarihçi yazar Ken Paget beyaz ırktan bir dinleyici salonunda sergilenen Siyah Maske oyununu icra eden ilk Siyah sanatçı Step Dansını icat eden William Henry Lane, nam-ı diğer Master Juba olduğunu not ediyor. Sanatçı Henry Lane’nin performans beceri ve yeteneği olağanüstü düzeydeydi. Öyle ki, en sonunda kendi sade ten rengiyle performans icra edecek kadar tanınmış oldu. Erken dönem prodüksiyonu filmler ırkçı basmakalıp yapıda dünya seyirci kitlesine sunuldu; 1904 yapımı The Wooing and Wedding of a Coon ve 1905 yapımı The Slave, 1909-1911 dönemi The Sambo serileri ve de 1915 yapımı The Nigger heyecan verici yeni bir seyirci kitlesi nezdinde siyah derili insanların olumsuz bir tasvirinin kalıcılaştırmasına yol açtı.
Hollywood tarihi boyunca gösteri performansı icracı ve yönetmen Siyah derili insan adeta bir getto içinde kalıp, ana akım film yapımı ve sektörün işleyiş seyrinde ırk ayrımcılığına maruz kalmıştır. Kuzeyli siyah insanlar Amerikan ırkçılığında son derece kritik bir konu olan, “Etnik/Irk filmleri” kategorisi olarak bilenen kendi sessiz filmlerini yapmaya başladılar. Günümüzde Siyahlara dair bazı anlatılar (narattives) ayrı bir siyah film kategorisi içinde sınırlandırılıyor. Amerika’da, Siyahlar tarafından siyah tenli seyirci kitlesi için üretilen filmlerde Siyah rengi sadece bir ten renginden ibaret olmayıp, aynı zamanda bir film türünün adı oldu. Genel algılama; beyaz ırk insanlarının muhtemelen siyah karakter sinema filmleriyle ilgilenmedikleri şeklindedir.
Tarihçi Paget yazılarında 1930-1950 döneminde Warners Braders, Walt Disney, MGM, Loney Tunes ve birçok diğer bağımsız stüdyolarda çalışan animatörlerin utanmadan nasıl da eski ırkçı aynı stereotipini koruyarak binlerce çizgi filmi ürettiklerini gözler önüne seriyor. Bu yirmi yıllık dönem animasyon sanatının altın çağı olarak biliniyor. Uzun metrajlı filmlerin yapımı öncesinden 1960’ların ortalarına kadar olan zamanda çizgi filmler sinema perdesine yansıtılıyordu.
Hollywood sinema sektöründe, 20.yüzyılın ortalarına kadar, Siyah Maske aksesuarı 90’dan fazla olgunun/ olayın konu alınmasında kullanıldı. Nihayetinde beyaz ırkın/adamın üstünlüğü ile günümüzdeki sözde ırkçılık sonrası (post-racialism) politikanın iç içe geçmişliği ve eşzamanlılığın sürdürülmesi anlamına gelen Siyah Maske kullanımından diğer renklerden makyaj malzemesi kullanımına geçiş oldu. Beyaz ırktan sinema aktörlerin Siyah Maske kullanmadan makyaj yapma marifetiyle ten rengi karakterlerini tasvir etmeleri ırkçılık sonrası/post-racialism politikasının poster çocuğudur: Yani, Amerika’da ön yargı ve ırk ayrımcılığı olgusunun sosyal hayatta yansıması olan beyaz ırk tercihinden vazgeçildiği iddiası. Tam aksine, post- racialism /ırkçılık sonrası düşüncenin/politikanın aslında Amerika yaşanan yeni bir ırkçılık uygulamasıdır. Post-racialism uygulamasıyla iç bölge kentlerinde sosyal yaşantıyı bozan ve hapishanelerin dolmasına neden olan kurumsal ve ekonomik ırkçılığı görmezden gelerek fırsat eşitliği olduğu iddia ediliyor.
Amerika’da yaygın halk nüfusunun büyük çoğunluğu kültürel ve sosyal hizmetlerden faydalanmak açısında azınlık durumda. Bu yıl Oscar ödülüne aday gösterilenler beyaz ırktan insanlardı ve Oscar ödülünün verilmesinde oy kullananların % 95’i de beyazdı. Beyaz ırktan aktör ve aktrisler rollerini oynarlarken, Siyah tenli aktör ve aktrislerin ön plana çıkmaları zor oluyor. Örnek verilmesi gerekirse; Scotsman Gerard Butler Mısır Tanrılarını konu alan Amerikan fantastik film türünde Tanrı Set’i, Emma Stone Aloha filminde Asya-Amerikan bir kadını canlandırmıştı. Yönetmen Ridley Scott Mukaddes Kitaptan (Hz Musa dönemini) esinlenen Exodus: Tanrılar ve Krallar (Exodus: Gods ans King) filminde beyaz aktörleri oynatmıştı.
Yönetmen Ridley Scott Hollywood’un kurumsal olarak neden beyaz maske/beyaz makyaj (beyazlaştırma/ asimilasyon) uygulamasını tercih ettiğine açıklama getiriyor:
“Vergi iadesi alacağım İspanya’da …. kadar bütçeli bir filmin montajını bu şekilde yapamam. Şu veya bu nedenlerden dolayı başrol oyuncumun adı Muhammed ya da şu veya bu olduğunu söyleyemem. Sadece finansman almak için bir yerlere gitmiyorum. Bu soru gündeme bile gelmez.”
Belki de hiçbir şey aktris Zoe Saldana’nın siyah maskeli olarak Nina Simone rolünde ve biyografik film Nina rolünde oynatılması kadar Hollywood’un ırkçı duyarsızlığını yansıtamaz. Nina Simone siyah bir kadın, güzel zamanların en güçlü tarihi şahsiyetlerinden birisiydi. Açık tenli Saldana makyajla siyah tenli olarak rolüne hazırlandı. Bayan Saldana’nın ten rengi koyulaştırıldı, saç rengi daha etnik özellikte görünmesi için uygun renge boyandı. Burnu, canlandıracağı kahramanın burnu ve dişlerinin de yine kahramanın dişleri şeklinde, daha çıkık olması için protez yapıldı, yüz hatları makyajla değiştirildi.
Nina Simone “sanatçı olarak işini, Siyahlara/ Zencilere Siyah tenli olmanın, zenci insan gücünün ne olduğunu ve zenci kültürünün eşsiz güzellikte uygarlıklardan geldiğini açıkça ifade ediyordu. Ancak, biz bunun farkında bile değiliz: “Gerekli araçlar ne olursa olsun, siyah/zenci insanları eğiteceğim” diye söylüyordu. Nina Simone’un koyu teni ve kendine has Afrikalı yüz hattı özellikleri hem yaptığı müziğinde ve hem de politik düşüncesinde yansımasını buluyordu. Bu nedenle, makyaj yaptırmakla ve maske takmakla Nina Simone’u oynamak kriminal bir suç işlemekten daha aşağı bir suç değil. Bu makyaj yapma işi; zenci insandan özür dilenmeksizin, zenci kültür özelliklerinin beyazlaştırılmasına/asimilasyonuna duyarsız bir kabalıkla sağır kalmadır.
Nina Simone, Birleşik Devletlerde değeri az bilinen insanlar olarak kabul edilen küçük bir grup kadından birisiydi. Koyu tenli zenci/siyah insanın Güney Amerika’da ırk ayrımcılığının sosyal yaşantıda uygulaması olan Jim Crow Yasalarına (Jim Crow Laws) maruz kalan, zenci olma özellikleriyle önceki kuşaklardan ilham alan bir müzik ikonu haline gelmişti.
Müslüman toplumların bugünkü kuşağı sinema eserlerinde sunulması; yabancı ülkelerde faaliyet gösterip, tehlike arz eden büyük bir askeri güç görevini gören, benzeri görülmemiş denetleme mekanizması sağlayan, ülke içinde sivil özgürlükleri erozyona uğratan terörist gruplar ve ülke milli güvenliğini tehdit edenlerle sınırlı düzeyde kalıyor.
Bu milenyumdaki birçok Amerikalının “ötekiler” olarak Müslümanlar ile ilk karşılaşması, iyi karakterli insanların çoğu Batılı olduğu ve vahşi karakterdeki insanların ise siyah tenli olduğu Walt Disney’in 1992 yapımı klasik tarzda fantezi film Aladdin ile oldu. Bu tür çocuk filmlerinin lirik tarzda müziği de aynı zamanda öğreticidir. Şöyle ki;
Deve kervanlarının dolaştığı topraklardan, uzak bir ülkeden geliyorum. Bu ülke insanı, şayet sizden hoşlanmadıysa, kulağınızı kesebileceği bir ülke. Bu barbarca bir şey. Evim evim, güzel evim…..
Fantezi filmi Aladdin’den bu yana Ortadoğu coğrafyasında adeta Amerikan askeri saldırganlığını kahramanlaştıran filmler ayini gerçekleşti. Hollywood sinemasında işlenen İslamofobi olgusu Amerikan militarizmin hizmetindedir. Amerikan militarizmi de yerine göre Hollywood sinema sektörüne hizmet verir.
ABD Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı Pentagon’un 1900’ların başında hizmete soktuğu Film İrtibat Bürosu faaliyetleri marifetiyle ABD militarizminin Hollywood sektöründe hâkim durumda varlığı olmuştur. İrtibat Bürosunun propaganda misyonu gayet açık: Amerikan savaş filmleri senaryo metinlerini gözden geçirmek, ABD askeri liderlerin hedeflerine uygun olup olmadığına bağlı olarak, senaryoya destek verilip, verilmeyeceğine karar vermek. Sözün kısası, Pentagon sadece savaş yanlısı propaganda filmlerine teşvik veriyor.
ABD yönetiminin “terörle mücadele” savaşı Amerikalılara trilyonlarca dolara ve milyonlarca Arap insanının canına mal oldu. Sektör olarak Hollywood sineması Amerikan yıkım yaratıcı dış politikasını destekleyen sinema filmlerinin üretilmesi amacıyla milyarlarca dolar parayı piyasaya pompaladı. Altın Küre ödülü verilmesinde; yalnızca bir yılda ödül verilen filmler: 1979 İran Devrimi sırasında, Tahran’da meydana gelen rehine krizinde sakallı bir CIA kahramanının Amerikalı rehineleri kurtarmasını konu alan Operasyon: Argo filmi; 11 Eylül saldırılarından sorumlu tutulan El-Kaide lideri Usame Bin Ladin’in on yıl süren takibi ve yakalanışını konu alan Zero Dark Thirty (Tarihteki En Büyük İnsan Avı) filmi; Başkan Obama’nın sevdiği, Amerika’da ve dış ülkelerde Müslüman cihatçılara karşı savaşan cesur Amerikalıları anlatan TV Şov programı Anavatan (Küresel düzen ile küresel düzen karşıtlığı arasındaki mücadele olaylarına Amerikan penceresinden bakışını irdeleyen) …
Ve elbette, Amerikan Sniper (Keskin Nişancı) filmi; Amerikan tarihinin en yüksek hasılat yapan filmi. Amerikan-Arap Ayrımcılıkla Mücadele Komitesi Başkanı, Baş Keskin Nişancının infaz tarzında üç Müslüman gencin Carolina’da infaz edilmesiyle zirve yapan Keskin Nişancı filminin vizyona verilmesinden sonra, İslamofobia ve nefret suçlarında ani bir artış olduğunu rapor etmiştir.
FBI Teşkilatı beyaz ırk üstünlüğünü savunan kişilerin, emsalleri Müslüman kişilerden daha fazla ülke içi terörizm faaliyetlerinde bulunduğunu teyit etmesine rağmen, Hollywood sinemasının beyaz ırkın üstünlük konusuna eğilmesi; Müslüman kişileri, yaşantılarında insan yoğunluğunun tam spektrum tasvirinden daha ziyade, Amerikan medeniyetiyle bağdaşmayan netameli ve egzotik yabani insanlar olarak resmetmeye devam ediyor.
Beyaz ırk terörizmi Amerika ülkesini kurdu, kölelik yoluyla ulus inşa etti ve Amerika’daki en büyük terör tehdidi olmaya da devam ediyor. Aksesuar olarak Kızıl Maske (Redface) kullanımından Siyah Maske (Blackface) kullanımına kadar, Sarışın Maske’den (Yellowface) – Doğu Asyalı karakterleri canlandırmak için kullanılan sarı renkte makyaj -, Esmer Maske’ye (Brownface) kadar – Güney Asyalı karakterleri…) Hollywood sinemasının beyaz ırk ile olan uzun ve yakıcı tarihi başka ırkları tehlikeli ve aşağı değerde tarif etmesi Amerikan coğrafyasında ABD ırkçılık politikasının temel direği ve uluslararası planda da ABD militarizminin silahı olmuştur.
(*) Medeni Batı’nın huzuru açısında Doğu Asya insanının tehlikeli olduğu teorisinde kullanılan metafor…..
Çeviren: Nizamettin Karabenk