Perşembe , 21 Kasım 2024

Yaratıcı Ütopyayı Yeniden İnşa Etmek: Başka bir Uygarlık İçin Manifesto – Sait Çetinoğlu

 

fikretManifestosuna[i], kapitalist üretim tarzının / kapitalist modernitenin artık büyük insanlığa teklif edeceği bir şey yok! diye  başlayan Fikret Başkaya, amacının, insani-toplumsal süreçlerin mahiyetini bilince çıkarmak ve içine sürüklendiğimiz  yıkım tablosundan çıkmanın muhtemel imkanlarına dair bir fikir jimnastiği yapmak  ve tabii bir türlü “birlikte düşünmeye” de  davet olduğunun altını çizer.

Manifesto umutsuz bir dönemde umuda ve geleceğe dair öneriler demetiyle insanlığa yeni bir perspektif sunar. Bu bakımdan Manifesto, kolektif özgüvenin inşasında önemli bir merhale ya da itici güç olarak ele alınıp okunmalı.

Manifesto, üretime dair:Nasıl Üretmeli, Tüketime dair :Nasıl Tüketmeli ve yaşama dair:Nasıl Yaşamalı olarak birbirini tamamlayan üç bölümden oluşuyor. Bilinç değişimine ayrılmış Üçüncü bölüm Manifestonun can alıcı noktası…

Utanmazlığın, siyaseten, hukuken ve dinen meşrulaştırıldığı, zafer sarhoşluğunun yaşandığı bir dönemden geçerken, Fikret Başkaya’nın Başka Bir Uygarlık için manifesto Nasıl Üretmeli, Nasıl Tüketmeli, Nasıl Yaşamalı, başlıklı manifestosu hepimize iyi gelecektir. Daha doğrusu Dünyayı değiştirmeyi  sorun edinenlere!

İçinde bulunduğumuz durumu resmeden yıkım tablosunun gerisinde, ekonomi-toplum ilişkilerinin ters yüz edilmesi, kullanım değerinin değişim değeri karşısında ortadan kaldırılmasının yattığının altını çizen Başkaya, İnsanlığın oluşturduğu değerlerin özel çıkar gereği çürütülmesi, birikimlerin yağmalanması döneminden geçerken yaşam biçimine dair yeni perspektifler sunar. Devleti sorgularken insanlığın ihyasına vurgu yapar.

Kapitalist üretim ve tüketim biçiminin/modelinin  öncülüğünde bir israf toplumunun yaratılmış olduğu ve doğanın kendini yenilemesinin önüne geçildiğinin vurgulayan  Manifesto, tam da bu noktada kapitalist üretim-tüketim modelinin terk edilmesini ve yeni bir bilinç oluşturulmasını önerir. İnsanlığın bekasının en önemli unsurlarından biri olan toplumsal müşterekleri hatırlatarak, kömüne sahip çıkmanın gerekliliğinin altını çizer. Kömünün ihyasını insanlığın önüne koyar.

Kapilatist modelin insanlığa verdiği zararları bir bir sayarak insanlığın içine düşürüldüğü dehşet sarmalının kıyamete giden yol olduğu, bu yolun bir an önce terk edilmemesinin insanlığın sonu olduğunu vurgular.

Toplum, üretim  – tüketim ve yaşam tarzında doğa-toplum metabolizmasında bir kırılma noktası çıkarmış bulunduğunun altını çizen Manifesto: Üretimin yönü yaşam için gerekli şeylerin üretimine yabancılaştığında,  tüketim alanında da saçma ihtiyaçların hiyerarşisinin esiri olarak gereksiz tüketime yönelmiştir.  Bu aynı zamanda bilinçleri esir alarak, rasyonel  düşünmeye en büyük engel olarak toplumun karşısına bir düşman olarak konumlanmış bulunuyor. Sözleriyle üretim tüketim, yaşam ve bilinç arasındaki kopmaz bağlara işaret ederek bunları örnekler:

Varlık nedeni ve misyonuna yabancılaşmış tarım ve üretimin  insanlığın gereksinimi olan gıdanın da  rehin alınma sürecinin ötesine  geçtiğine, saçma bir ihtiyaçlar hiyerarşisi oluşturan kapitalizm insanlığı kuşatarak yeniden ve yeniden çitlemeyi berkitiyor diyen Başkaya, çitlemenin aşılmasında,  yaşam biçiminin değiştirilmesinin önemine dikkat çeker:

Kapitalizmin bir üretim tarzı olarak tarih sahnesine çıktığından beri iki temel üzerinde yükselip iki kaynağa dayandığını ifade eden Başkaya, bunları Müştereklerin gaspı  ve ücretli emek sömürüsü olarak sıralar. Kapitalizmin başlangıcında müştereklerin yitirilmesini çitlemeyle örneklerken aslında  insanlığın çitlendiğine dikkat çeker: İngilizce enclosure, Türkçeye çitleme veya çevirme hareketi olarak çevrilebilir. Süreç XIII:yüzyılda İngiltere’de başladı ve asıl rengini XVI. yüzyılda  sömürgecilikle (kolonyalizm) aldı. Sanayi Devrimi’yle de kapsamı genişledi ve yoğunluğu arttı. Enclosure Hareketi (toprak çevirmeler) topluma ait olan veya topluluğun kullanımına sunulmuş olan, onun zilyedliğinde olan yaşam araçlarının ve alanlarının lordlar, yeni yetme kapitalistler ve devletler tarafından çitle çevirerek, üzerinde yaşayanları dışarı atmak anlamında kullanılıyor. Üzerinde yaşadıkları topraklardan atılan köylüler/çiftçiler yaşam araçlarından mahrum edilip proleterleştiriliyor, aç ve açıkta bırakılıyor, sefalet ortamına itiliyor, dilenmek ve/veya hırsızlık yapmak zorunda bırakılıyordu. Aralarında şanslı olanları sefalet  ücretiyle yeni kurulan sanayi işletmelerinde çalışabilirlerdi… Ancak Çitleme ilk dönem ve İngiltere ile sınırlı değildir:  Enclosure (çitleme, çevirme) hareketinden söz edildiğinde ekseri İngiltere akla geliyor. Oysa daha büyüğü başka yerlerde, başka kıtalarda, başka dünyalarda yaşanmıştı ve yaşanmaya devam ediyor…

1980 sonrasında, neo-liberal küreselleşmeyle birlikte yeniden hız kazanan özelleştirme dalgasının azgınlığı,  ikinci çitleme hareketini  ya da çitleme hareketinin ikinci boyuta geçtiğini ifade eder:

Gezegeni korumak, geleceği güvence altına almak ve bu amaçla da başka bir uygarlığa giden yolu aralamak… İşte bugünün ve gelecek nesillerin yüzleşmek zorunda oldukları hayati sorun bu… Tabii bunu yapabilmek de şeylerin farkına varmakla, farkında olmakla mümkün! Artık şeylerin gerçeğine nüfuz etme, somut gerçeklikle yüzleşme zamanı gelip çattı!

Toplumsal müştereklere bir an önce vakit kaybetmeden sahip çıkmak bunun için çok önemlidir. Bugün Nestlé CEO’su  Peter Brabeck-Letmathe  açıkça suyun bir insan hakkı olmadığını söyleyebilmektedir.[ii]   Böyle giderse, hava içinde aynı sözleri bir başkasından duyacağımız günler uzak değildir.

Manifesto, üçüncü bölümünde düşünce biçimimizi/sistemimizi değiştirecek yaşam biçimi öneriyor. Yaşamda devrimi öneriyor…  Devrime çağırıyor…

Zira, Yaşam biçimini değiştirme, kısaca yaşam biçiminde dönüşüm,  bilincin dönüşümüne ve yeni bilincin oluşumuna denk gelir.

Bilinç devrimi ve yaratıcı ütopyanın inşası yeni yaşam, yeni bilinç, yeni insan demektir. Yeni perspektif insanlığı koruyacak yeni  yol tasavvurunun başlangıcıdır.

Başkaya’nın uzun Manifestosu, Marx’ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı başlıklı eserinin önsözünde altını çizdiği sözlerine açıklık getirir:[iii]

Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder.  Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini  belirleyen, toplumsal varlıklarıdır. Gelişmelerinin belli bir aşamasında, toplumun  maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri  mevcut üretim ilişkilerine ya da, bunların hukuki  ifadesinden başka bir şey olmayan, mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engeli haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar.

Marx bu uzun cümlesini, İktisadi temeldeki bu  değişme, kocaman üstyapıyı, büyük yada az bir hızla  altüst eder. Sözleriyle bitirir.

Başkaya,  insanlığa yaşam biçiminin değiştirmeyi öneriyor… Bu değişiklik Marx’ın işaret ettiği gibi insanlığın bilincini değiştirecek/geliştirecek  bir değişikliğe denk gelecektir.

 

[i] Fikret Başkaya, Başka Bir Uygarlık için manifesto Nasıl Üretmeli, Nasıl Tüketmeli, Nasıl Yaşamalı, Yordam Kitap, 2016

[ii] Water Is Not A Human Right Should Be Privatized. https://www.youtube.com/watch?v=4K5MvSYPP_U (7.9.2016)

[iii] Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, çev. Sevim Belli, Sol Yayınları, 4. Baskı, Eylül 1976 s 25-26

Takvim

Kasım 2016
P S Ç P C C P
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930  

timeline

Aylık

ÖZGÜR ÜNİVERSİTE YOUTUBE