Salı günü öğleden sonra Beyrut limanı bölgesini tamamen saran feci yangın, Lübnan’ın aşırı zengin egemen sınıfına uzun zamandır duyulan öfkeyi körüklemiş durumda.
Patlama, Lübnan siyasi seçkinlerine yönelik mahkûm edici bir suçlamadır. Uygun güvenlik kontrolleri olmaksızın yıllarca büyük miktarda yüksek patlayıcı amonyum nitratın bir rıhtım deposunda depolanmasına izin verdiler.
Bu, dünya genelinde son dönemde bütünüyle öngörülebilir ve önlenebilir olan, kapitalizme ve dünyanın egemen seçkinlerine toplu halde sert bir suçlama oluşturan bir dizi felaketten biridir. 2017 Londra Grenfell Tower yangını; Dakar, Bangladeş’te 2013’te Rana Plaza binasının çökmesi; 2010’da BP’nin Deepwater Horizon platformunun Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısı ve en ölümcülü, koronavirüs pandemisi, bunlar arasındadır.
İki büyük patlamayı takip eden yangın, en az 135 kişinin ölümüne ve 5 bin kişinin yaralanmasına yol açtı. Ölenler ve kaybolanlar arasında, Lübnan askerleri, itfaiyeciler ve ilk müdahale ekipleri de var. Kurtarma ekipleri yıkılan veya hasar gören on binlerce binayı inceledikçe bu sayıların artması bekleniyor.
Büyük patlamaların neden olduğu kahverengi pus ve dumanlar kalkarken, Beyrut bir savaş alanı gibi ortaya çıktı. Yıkım, 1975-1989 arasındaki iç savaş sırasında haftalarca süren yoğun bombardımandan daha geniş çaplı. Beyrut Valisi Marwan Abboud’un açıklamasına göre, patlamadan kentin yarısı tahminen 3 milyar dolarlık bir zarar gördü ve zaten konut kıtlığı çekilen kentte 300 bin kişi evsiz kaldı.
Yetersiz donanımlı sağlık altyapısı hâlihazırda koronavirüs pandemisinin altında ezilmişken, hastanelerin bir kısmı hasar gördü. Çok sayıda yaralıyla ilgilenen sağlık emekçileri dışarıdaki hastalar arasında öncelik belirlemek zorunda kalırken, Kızılhaç, morglar kurmak için hükümetle birlikte çalışıyor.
Patlamanın nedeni hâlâ resmi olarak tespit edilememiş olsa da, üst düzey yetkililer, haber ajanslarına, muhtemel nedenin, limandaki 12. Ambar’da depolanan ve kaynak işlerinin ambarda yangın çıkarmasının ardından tutuşan amonyum nitrat olduğunu söylediler.
Söz konusu kimyasal maddeye, 2014’te yılında, Moldova bayraklı Rhosus gemisinden el konulmuştu. Guardian’a göre, gemi, Teto Shipping’e ait ve sahibi, Kıbrıs’ta yaşadığı sanılan, Rus uyruklu İgor Grechushkin. Grechushkin, Gürcistan’dan yola çıkan ve Beyrut üzerinden Mozambik’e gidecek olan gemiyi, liman otoriteleriyle yaşanan bir anlaşmazlıktan sonra terk etmiş ve denizcilerini yaklaşık bir yıl ücretleri ödenmeden kapana kısılmış halde bırakmıştı.
Geminin eski kaptanı, 2014’te, Rus gazetecilere bir mektup göndermiş ve gemide “rehin” tutulduklarını söylemişti. Kaptanın mektubuna göre, Beyrut makamları “limanda terk edilmiş, özellikle de patlayıcı, yani amonyum nitrat yüklü bir gemiyi istemiyorlar. Yani bu yüzen bir bomba; mürettebat ise bu bombanın içinde rehin durumda.”
Yine de mürettebatın gemiden çıkarılması ve amonyum nitrata el konulup malzemenin depolanması bir yıl sürdü.
Amonyum nitrat, normalde suni gübre yapımında ve maden patlatıcısı olarak kullanılan güçlü bir kimyasal maddedir ve yarattığı tehlikeler iyi bilinmektedir. Bu maddenin bir limanda depolanmasının yarattığı ölümcül riskler, 2015’te trajik bir şekilde doğrulanmıştı. Çin’in Tianjin limanındaki bir konteyner deposunda, yaklaşık 336 ton amonyum nitratı içeren bir dizi patlayıcının infilak etmesi sonucunda 173 kişi ölmüş, yüzlerce kişi de yaralanmıştı. İlk patlamaların neden olduğu yangınlar devam etmiş ve başka patlamalara yol açmıştı.
Beyrut limanında depolanan amonyum nitrat miktarı çok daha fazladır. Başbakan Hasan Diab, Twitter’da şöyle yazdı: “Yurttaşların güvenliğini tehlikeye düşüren tahminen 2.750 ton amonyum nitratın, önleyici tedbirler almaksızın altı yıl boyunca bir depoda tutulmuş olması kabul edilebilir değildir.”
Gerçekleşen patlama, Hiroşima’ya atılan atom bombasının yol açtığı patlamanın beşte biri kadar güçlüydü.
Diab, patlamanın kurbanları için üç günlük ulusal yas ilan etti, sorumluların adalete teslim edileceğine dair olağan sözler verdi ve bu kişilerin hesap vereceğini söyledi. Diab, “dost ülkeleri” kendilerine yardım etmeye çağırdı.
Liman ve gümrük yetkililerinin ev hapsinde olduğu söyleniyor. Hükümet, olağanüstü hal ilan etti ve Beyrut’u iki haftalığına askeri kanuna tabi kıldı.
Diab’ın açıklaması, Salı günkü basın toplantısında ABD Başkanı Donald Trump’ın patlama için “korkunç bir saldırı gibi görünüyor” demesini engellemedi.
Trump, ABD ordusunun bunun bir bombanın sonucu olduğunu düşündüğünü söyledi. Bu, Pentagon’un olayla arasına mesafe koymaya çalıştığını akla getiriyor. Trump’ın temelsiz yorumları, herhangi bir olayı terörizme atfetmeye ve bir savaş nedeni olarak kullanmaya ne kadar hazır olduğunu göstermektedir. Patlamanın bırakın ABD’de olmasını, Çin’de veya Rusya’da meydana gelmiş olması durumunda vereceği tepkiyi düşünmek zor.
Reuters’a göre, kimyasal maddenin depodan çıkarılması için çeşitli soruşturmalar yapılmasına ve resmi emirler verilmesine rağmen, hiçbir şey yapılmadı. İlk soruşturmayı bilen, ismi açıklanmayan bir yetkili, olayın ihmalden kaynaklandığını söyleyerek, bu güçlü kimyasal maddenin güvenle depolanması meselesinin çeşitli komisyonların ve yargıçların önüne geldiğini ancak maddeyi oradan çıkarmak ya da ondan kurtulmak için hiçbir şeyin yapılmadığını ekliyordu.
Reuters’un başka bir kaynağına göre, kimyasal maddeyi altı ay önce denetleyen bir ekip, oradan kaldırılmaması halinde “Beyrut’u havaya uçurabileceği” uyarısında bulunmuştu.
Patlamanın yıkıcı ekonomik, toplumsal ve siyasi sonuçları olacak. Geçtiğimiz Ekim ayında yoksulluğa, kötü yönetime, yolsuzluğa ve siyasi mezhepçiliğe karşı düzenlenen kitlesel protestoların ardından iktidara gelen Diab hükümeti, çoktan istifa çağrılarıyla karşılaşmıştı.
2 milyonu sığınmacı olmak üzere 6 milyon nüfuslu Lübnan, zaten tarihinin en kötü ekonomik ve mali krizinin etkisi altında bulunuyor. Para birimi son haftalarda yüzde 80 değer kaybetti, enflasyon tırmanıyor, gıda fiyatları iki katına çıktı, yaygın ve durmadan artan yoksulluk koronavirüs pandemisi eliyle daha da ağırlaştı.
Pandemiden önce, geçtiğimiz Kasım ayında, Dünya Bankası’nın tahminine göre, Lübnan halkının yüzde 45’i yoksulluk sınırının altında (Eylül’den yüzde 33 fazla) ve yüzde 22’si de aşırı yoksulluk içinde yaşıyordu. Söz konusu tahminde, ülkenin yaklaşan iflasının, 2020’de yoksulluğu yüzde 50 daha arttıracağı öngörülüyordu.
Ülke en temel malları ithal ettiği için, limandaki hasar büyük olasılıkla gıda, yakıt ve tıbbi malzeme gibi temel kalemlerde kıtlığa neden olacak. Lübnan’ın ithalatının yüzde 60’ı bu limandan yapılıyordu. Ülkenin savaştan harap olmuş Suriye ve resmi olarak hâlâ savaşta olduğu İsrail ile kuşatıldığı koşullar altında, kuzeydeki Trablusşam limanı, Beyrut limanının yerini alacak donanıma sahip değil.
Yangın, limandaki tahıl terminaline ve normalde büyük kısmı Rusya ve Ukrayna’dan gelen ülkedeki tahılların yüzde 85’inin tutulduğu ambarlara zarar vermiş veya tamamen yok etmiş durumda. Limandaki tahıl stokları, pandemi sırasındaki yaygın ekmek kıtlığı nedeniyle normalden ciddi ölçüde daha azdı.
Geçtiğimiz Nisan ayında, buğdayda ve diğer temel ürünlerde beklenen kıtlığın ortasında, hükümet, bir yiyecek kıtlığının yaklaştığı uyarısında bulunmuş ve 2014’ten beri ilk kez bizzat ekstra buğday ithal edeceğini duyurmuştu (buğdayın büyük kısmı özel fabrikalar tarafından ithal ediliyor). Lübnan’ın döviz rezervlerindeki darlık dikkate alındığında, hükümetin bunu nasıl ödeyeceği belirsizdi.
Limanın tahıl ambarının harap olması, tahılının yüzde 80’den fazlasını ithal eden Lübnan’da geriye bir ay kısa sürelik bir rezerv bıraktı. Bu durum, Ekonomi Bakanı Raoul Nehmen’in Çarşamba günü şu iddiada bulunmasını engellemedi: “Ekmek ya da un krizi söz konusu değil. Lübnan’ın ihtiyaçlarını uzun vadede karşılamaya yetecek kadar stokumuz var ve gemiler yolda.”
*wsws.org’tan…