Frantz Fanon sonuncuların birinci oluşunu anlatırken “ Yolunuz üzerinde karşılaşacağınız bütün engelleri parçalamaya daha en baştan kararlı değilseniz hiç bir toplumu alt üst edemezsiniz “ diyor. Lanetli olmanın radikal olmaktan geçtiğinin önemini çiziyor.
Şeylerin gerçeğine nüfuz etmeyi iş edinendir Fikret hoca. Öğretileni öğreten değil , akıl yolu ile ürettiğini var eden bir yolun yolcusudur. Seçtiği bu yolda da Türk aydınının içinde bulunduğu durumu şöyle özetliyor “ … Uzman bilirkişi statüsünde modern zabıt memurları…”
Türkiye ‘nin Lanetlisi BİR MUHALİF kitabı Mete Kaan Kaynar hocanın Fikret Başkaya hoca ile söyleşisi şeklinde İletişim yayınlarından kısa bir süre önce yayınlandı. Gelin bizde bu değerli çalışma üzerinda kısa bir gezinti yapalım.
İçinde bulunulan durum meta ilişkileri ile insan ilişkilerinin ters yönlü işlediğini göstermekte. Bu işleyişe karşı çıkan Fikret hoca ; bir muhalifin mesafeli tutumunu resmi ideolojiye ve onun kurumlarına karşıda göstermesi gerektiğini savunuyor. Resmi ideolojiye karşı duruş , onun taşıyıcısı olan resmi tarih tartışmalarınında derin bir analizini gerektirmekte. İşte bu anlayışla Osmanlıdan günümüze resmi tarih yazımına ve resmi ideolojinin işleyişine derin kazılar yapılmakta bu eserde. “…. Bir devlet kendinden daha ileri bir devleti fethettiğinde , aslında fetheden değil fethedilendir …” diyerek başlayan kazı çalışmaları ; hiçbir imparatorluk etnik kökenine gönderme yapılarak var edilemez denilerek devam etmekte.
Tanımlar içinde sapmaları önleyici uyarıcılarda var : “ Osmanlı merkezi yapılı haraçcı bir toplumdur. Ona feodal demek yapısını analiz edememektir… Merkeziyetçi yapısıyla Roma imparatorluğuna , artığa el koyma biçimiylede Selçuklu ‘ya benzer…”
Osmanlıdan günümüze değişmeyen yapı taşlarını Mete ve Fikret hocalar tek tek kaldırıyorlar. Kitapta ; soruların içinde barınan cevaplara , cevapların yarattığı sorulara rastlamak sıkça mümkün.
Bugün ilerlemek isteyenler – istemeyenler cenderesi arasına sıkıştırılmış büyük halk kitleleri varlığını sürdürmekte. İlerlemeyi Batıdan kurum ithal etmekte görenlere karşı geçmişe duyulan özlem…Bu ikili yapı bilincinde sömürgeleştirilmesini doğuruyor.
Sömürgeleştirilmiş bilinçler yatay değil dikey anlamda hareket ettikleri için cendereye aldıkları halkıda darbeler yoluyla önce hizaya sonra komaya sokmaktalar. Darbedeki amaçta iyileştirmeden öte düzene daha iyi uyum sağlama , düzeni sağlama alma niyetidir.
Tanzimat – Islahat – Meşrutiyet – Cumhuriyet dörtlüsü düzenin zigzagları içinde düz bir çizginin taşıyıcılarıdır. Bu zigzaglar içinde oluşan ideolojik düzeltme araçları iyi tanımlanmalı diyor Fikret hoca , ekliyor “ halkçılık muhalefeti etkisizleştirme , rejime bağlamak için kullanılsada Devletçilik bir zorunluluktu. 1929 – 1980 yılları arasında koruma modeli olarak gerekliydi. 1980 ile birlikte yerini neoliberal politikalara bıraktı .”
Çok önemli bir tesbiti daha var hocanın “ Türkiye modernite devrimini yaşamadı. Eğer yaşamış olsaydı yurttaş bilincide gelişmiş olurdu. “ Devam ediyor Fikret hoca : “Modernite eski rejimin geleneksel ideolojisinden , düşünce tarzından köklü ve radikal kopuştur. İnsanın değiştirebilir , benim aklım bana yeter diyebilmesidir…Bugün söz konusu olan kapitalizm tarafından işgal edilmiş , içi boşaltılmış modernitedir… Modernizm sonrası denende burjuva ideolojisi ve onun çelik çekirdeği olan liberalizmdir…”
Yaşanmamış modernite devrimi yerini yaşanan gerici – faşist iç içe geçmişliğe bıraktı. Ben bunu faşis(t)lam olarak değerlendiriyorum.
Dünya ekonomisi ulusal ekonomilerin toplamı değildir tesbiti çok önemli. Ekliyor Fikret hoca “ …1700 lü yıllarda Hindistan Avrupadan daha iyi durumdaydı. Ya şimdi ? Avrupadan farklı olmak geri olmak sayılıyor. Çevre ülkelere kredi , teknik yardım vd. göndermek oyalamak demektir…Bugün nerede bir kandırmaca , aldatmaca süreci yaşanıyorsa o süreci tanımlayan kavramlar önüne arkasına ek almakta. Sürdürülebilir kalkınma , sürdürülebilir ekoloji vs…”
Sürdürülebilir sömürgeciliğin altında ; siyaseten bağımsız fakat ekonomik – ideolojik – politik olarak bağımlı hükümetlerin ve yandaş işbirlikçi burjuvazinin varlığı yatmaktadır. Bu bağımsızlığın ürettiği işbirlikçi yapılarla motiflenmiş coğrafyalarda kapitalizm varsa demokrasiden söz etmek imkansız hale gelmektedir analizi şu önermeyle destekleniyor: demokrasi , ekonomik ve sosyal eşitliği varsaymaktadır.
Bu eşitsizlik yumağında kendi gerçeğine kendi gözü ile bakamayan yığınlar başkasının tuttuğu aynaya da diyor Mete hoca, taş atamazlar , aynayı kıramazlar.
Bu yumağın içindeki sol perspektifte marksist teoriyi ideolojiye , resmi marksizme indirgemiş durumdadır. Muhalefete dahi muhalefet eden marksist teori zaman içinde eleştirel gücünü yitirmiş bulunuyor bu çevreler için.
Bugün 81 yıllık yaşamı ile Türkiye’nin pratik tarihinin içinden gelen Fikret hoca, mücadele , birikim ve radikal muhalifliğin en önemli simgelerinden birisi , yakından tanıdığım içinde birincisidir diyebilirim. Hocanın derin bilgi ve tecrübe ile örülü yaşamını net ve anlaşılır bir titizlikle sunan Mete Kaan Kaynar hocayı da ayrıca kutlamak gerek.
Yazının başlığı ile bitirelim . Kendi gerçeğini yansıtmayan aynaya taş atan radikal bir muhalifin portresidir Fikret Başkaya hocamız.