İngiltere’de seçmenin yüzde 51.9’u Avrupa Birliği’nden çıkma yönünde ama nereye çıkacağını bilmeden oy verdi. Şimdi, projeksiyonlar şöyle: İskoçya ve İrlanda’nın AB’de kalmak için yapacakları basınçla Birleşik Krallık parçalanacak. İngiltere AB’den çıkınca AB dağılacak. Bu resmin ekonomik bir boyutu da var. Sabah sterlin, dolar karşısında adeta göçtü, onu İngiltere ve dünya borsaları izledi; sonra kısmen toparlandılar. Altın yükseldi. Başbakan Cameron İstifa etti.
Genel kanıya göre, bu resim, işçi sınıfının, seçkinlere, küreselleşmeye, göçmenlerin sosyal hizmetler, yerel kültür üzerinde yaratığı basınca karşı tepkisini yansıtıyor. Ben, projeksiyonlardan, “genel kanı” olan şeylerden kuşku duyarım.
İşçi sınıfının tepkisi…
Önce, işçi sınıfı bir çuval patates olmadığına göre, bu “İşçi sınıfının hangi kesiminintepkisi” diye sormak gerekiyor.
Londra, Manchester, Liverpool, Leeds, Bristol gibi “yeni” işçi sınıfının, çokkültürlü işçi sınıfının ağırlıklı olarak temsil edildiği metropollerde sandıktan ağırlıklı olarak“kalma” yönünde oy çıktı. İşçi Partisi’nin üyelerinin yüzde 70’i kalmaktan yana oy kullanmış. Buna karşılık kırsal alanlarda, taşrada, eski sanayi kasabalarında halkın ağırlıklı olarak Brexit dediğini görüyoruz. Brexit tercihinin en düşük gelirli, işsiz ya da vasıfsız, eğitim düzeyi düşük emekçi kesimlerde yoğunlaştığı görülüyor (Daily Telegraph).
Yaş gruplarına göre dağılıma bakınca, 18-24 yaş dilimindeki gençler arasında, kalmaktan ve Brexit’ten yana olanların oranları sırasıyla yüzde 72 ve 19 olarak beliriyor. Bu oranlar 25-49 yaş diliminde yüzde 59 ve 39 olurken, 50-64 yaş diliminde tersine dönerek yüzde 35 ve 49 oluyor. Brexit, 60 yaş üstündekilerde yüzde 63oranına ulaşıyor (Daily Mirror, Telegraph).
Bu veriler bize, karşımızdaki işçi sınıfı tepkisinin, esas olarak bugün krizde olan sermaye birikim rejiminin (ağır sanayi, madencilik, standartlaşmış kitlesel tüketim malları üretimi gibi alanlarında yoğunlaşmış) dağılmakta olan kesimlerinden, işçi sınıfı emeklilerinden geldiğini gösteriyor. Bunların yanına, taşra kasabalarındaki yoksullaşmanın işsizliğin üzerinden küçük işletmelerinin, “esnafın” tepkisini de ekledik mi, Brexit’in ekonomi politiği belirginleşiyor.
Buna karşılık, işçi sınıfının son 35 yıl içinde yeni teknolojilerin, sermayenin yeni girmeye başladığı alanların, hizmet sektörünün üzerinde şekillenen yeni, önceki kuşaklara göre daha yüksek eğitimli, daha hareketli, vasıflı kesimlerinin, bu kesimlere katılmak üzere hazırlanan gençlerin Brexit seçeneğine, buna içkin ırkçı, milliyetçi, kültürel muhafazakâr temalara itibar etmedikleri görülüyor. Referandumun yenilenmesi için toplanan imza sayısı, cumartesi akşamı 2.5 milyona ulaşmıştı…
İlginç zamanlardayız…
İngiliz kapitalizminin egemen sermayesi, uluslararası mali piyasaların merkezinde; dünya pazarına derin bir biçimde entegre olmuş bir yapısı var. Bu kapitalizm içinde işçi sınıfının “Brexit”çi kesimlerinin ekonomik ağırlığı (bu kesimin işgücüne olan talep ve tüketim kapasitesi açısından), “kalma” tercihi yapan kesiminkine göre çok düşük.
Brexit, egemen sermayenin çıkarlarına bir darbe vurunca, bu sermayeye bağımlı olan İngiliz ekonomisi de kaçınılmaz olarak önemli sarsıntılar yaşayacaktır. Bu sarsıntıların etkileri ne yazık ki Brexit diyen, en zayıf ve mağdur kesim üzerinde yoğunlaşacak.
Diğer taraftan, egemen sermayenin, ekonomik demografik açıdan ağırlığı hızla gerileyen bir kesimin taleplerine, “ülkesinin” geleceğini teslim etmemek için yapacağı manevraları izlemek de çok ilginç olacak.