Yazının başlığı, “Karslıların gözüyle memleket meseleleri” veya “Kars’tan Türkiye ve dünyaya bakmak” yahut da “Kemal Kılıçdaroğlu’nun gezisi vesilesiyle Karslıları dinlemek” olabilirdi.
Bu başlıklar geziyi tek bir boyuta indirmek olurdu; “Bir dokun, bin ah işit!” misali Karslıların başına musallat edilmiş farklı dertleri dile getirmeye yetmezdi; tatmin edici ve sadre şifa olmaz, iç içe geçmiş dertlerin çok yönlü ele alınıp görülmesini engellerdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun gezisi münasebetiyle kendisinden bir röportaj talebinde bulunduk. Kabul edilince de, “Nicedir memleketimin hali?” diyerek Kars‘ın yolunu tuttuk. Pandemiyi (Kovid-19’u) de hesaba katarsak, Kars’a gitmeyeli 5 yıldan fazla olmuştu.
Havaalanından bu tarihi şehrin eski merkezine doğru ettikçe, yoksullukla zenginlik arasındaki farkın yerleşim yerlerindeki yapılara da yansıdığı açıkça görülebiliyor.
Fakir fukaralık ile zenginlik buralarda öylesine iç içe geçmiş ki, çoğu zaman ikisi arasındaki sınırın nerede başlayıp nerede bittiğini kestirmek oldukça zor. Varlıklı sayılabilecek orta üst tabaka bile çarpık kapitalist gelişme ile köylülük arasında gidip gelebiliyor.
Gözlediğimiz, bir anlamda ahbap çavuş kapitalizmi! Bu yüzden de şehrin tarihi merkezine doğru ilerledikçe ve insanlarla göz göze geldikçe; “Karslılar, kendilerine dayatılmış bu yokluk ve yoksulluktan kurtulmak için iktidardan, yetkililerden ve yöneticilerden adeta intikam alırcasına, bir karşı hamleye mi hazırlanıyorlar?” diye düşünemeden edemedim.
Buna benzer bir manzarayı, yıllar önce gittiğim Hindistan‘ın Bombay (Mumbai) şehrinde görmüştüm. Orada en dipteki insanlar yani fakirliğe mahkûm edilenler, bu perişan halleriyle efendilerinden intikam alıyor gibiydiler.
Bombaylıların içinde bulunduğu sefillik kadar olmasa da dinleyip gördüğümüz kadarıyla Karslıların şimdiki hali son derece trajik; içler acısı, can yakıcı ve göz yaşartıcı… Hem feryadı figan hem de itiraz ve isyan halindeler.
Bu arada 2016 tarihinden itibaren dayatılan OHAL nedeniyle sinmiş, korkup köşesine çekilerek suskunluğunu korumuş her kesimden, her meslekten veya tabakan insan bu sinmişliği, çekingenliği üstünden atarak daha fazla sesini yükseltiyor.
Neredeyse evde, sokakta, işyerinde, sokakta ve çarşı pazarda bağıra çığıra eleştiriyor, tartışıyor. Okların hedefi, iktidarın yanlış politikaları ve yerel temsilcilerinin haksız hukuksuz uygulamaları.
Kılıçdaroğlu’na dert anlatıp yakınırken adeta “iktidarın gölgesi”yle kavga eder gibi yüksek sesle konuştuklarına tanık oldum.
Eskiden AKP saflarında politika yapıp çeşitli görevlerde bulunmuş 40-50 yaşlarındaki dini bütün bir işadamı, vaziyeti şöyle özetliyor:
Kars’ta adaletsizliği derinleştiren gayri ahlaki (ahlâk ve sosyo-ekonomi kurallarına aykırı) bir ekonomi var: İnsanları, kişilikleri bozup yozlaştıran ve zenginle fakir arasındaki uçurumu derinleştiren bir ekonomik yapıdır bu. Öyle ki sermayesi olan devamlı para kazanıp canavarlaşıyor; fakir ise açlığa mahkûm ediliyor.
Şehirde görevli Karslı bir akademisyen, “Kars’ta ekonomi sıfırın altında, dibin de dibine vurmuştur” diyerek içinde bulunulan durumu tanımlıyor ve şunları ekliyor:
Günden güne yoksullaşan esnaf, işçi, köylü artık en altın da altında bir hayata mahkûm edilmiş vaziyette; açlık sınırının ötesine geçmiş insanların sayısı giderek artıyor.
Akademisyenlerden biri mevcut durumu sol söylemle şöyle özetliyor:
Mevcut AKP iktidarı, kapitalizmin şaşmaz kuralını yerine getiriyor. Sermaye sınıfına çeşitli yol ve yöntemlerle devamlı para akıtacak bütün kanalları açıyor.
Bu yüzden olsa gerek, rastlantı sonucu uğradığımız Erzurum Çayevi’nde, kendini “Mustafa Kemal’in askeriyim” diye tanıtan bir kişi, “Tesadüfen doğduk ama zor bir yaşam ve ölümle karşılaştık. Ekmeğimizi vermeyerek veya aşımıza göz dikmek suretiyle bizim ölüm fermanımızı imzalamış hükümet!” diye yakınıyor.
Bu da bizim tespitimiz: Gittiğimiz kahvedeki yaklaşık 100 kişinin 80’i işsizdi.
Benim de il merkezinde ve ilçelerde işsizliğin tehlikeli boyutlarda yaygın olduğuna ilişkin bilgim ve gözlemlerim var.
Kahvede de anlattılar. İşsizliği gidermek maksadıyla kurulmuş Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ve benzeri istihdam müdürlüklerine müracaat edenler arasında kamu veya özel sektörde iş bulma şansı, AKP iktidarının yerel düzeydeki temsilci ve siyasetçilerinin verecekleri (doğrudan veya dolaylı biçimde) kararlara bağlanmış.
Başvuran kişi AKP’li olunca iş bulabiliyor, ancak aynı siyasi yapı içinde torpili daha kuvvetli olanın şansı ise daha fazla.
Görünen o ki, iş bulma ve istihdam kurumlarında işe yerleştirme kararı, iktidar ve yerel temsilcilerinin tekeline bırakılmış.Torpil ve adam kayırmacılık hakkında görüşebildiğim her kesimden şikâyet geliyor.
İş bulma veya istihdamın arka planında dönen yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvet çarkına ilişkin pek çok şey anlatılıyor. Ana konumuz olmadığından şimdilik bu haliyle bir bırakıyorum.
Karslıların can alıcı bir sorunu da demokrasi ve özgürlükler meselesidir.
Görüştüğüm sol kesimden birkaç kişiyle HDP çevresinden bazı siyasetçilerin ortak görüşü de özetle şöyledir:
Fakirlik ve yarı aç bırakılmak Karslıların silinmez utanç damgası haline getirilmiş. Oysa bütün dert ve bela sadece kötü ekonomiden ibaret değil. Aynı zamanda halkın özgürlüğünü ve tüm demokratik haklarını da ellerinden almışlar. Karslılar, iki cephede aynı anda mücadele ediyorlar. Ekonomi ve siyaset! Ekmeği elinden alınanın söz söyleme hakkı da elinden alınıyor. Her ikisinin de müsebbibi AKP iktidarıdır.
Konuşabildiğim başka HDP’liler ile solcular, Kars’taki zor durumun bir başka yönüne dikkati çekiyorlar:
Kolluk güçleri, hiçbir ciddi etkinliğe izin vermiyorlar. İnsanlar, gözaltına alınıp tutuklanıyorlar. Sözde ‘gizli tanık ifadeleri’ bahanesiyle yargılanıp mahkûm ediliyorlar. Serbest bırakılanlar ise ‘denetimli salıverilme’ kuralı gereğince her gün emniyete gidip imza vermek zorunda kalıyorlar. Daha kötüsü, sindirerek ve korkutarak ‘ajanlaştırma’ faaliyeti hayli yaygın durumda. Özellikle Kağızman ve çevresinde bu tür faaliyetler yoğunlaşmakta.
Bu iddialara ilişkin genel bilgi ve anlatımları başka kaynaklar da (mesela Kars Barosu’ndan bazı avukatlar) dile getirmekle birlikte, doğruluk paylarını teyit etme imkânı ve zamanı bulamadım. Dolayısıyla “iddia” olarak vermekle yetiniyorum.
Kimi gözlemlerimin siyasi boyutunu sizlerle de paylaşmak istiyorum.
AKP‘den gözle görülür ölçüde bir uzaklaşma var Kars’ta. Çözülme ve uzaklaşma süreci artarak devam ediyor.
Bunu sokaktaki insanlarla konuya ilgi duyan herkes dile getiriyor. Söylediklerine göre eskiden AKP’ye oy verenlerin yüzde 50-60 kadarı, partiden uzaklaşmış veya oy vermeyi düşünmüyor.
Daha önce AKP’nin Kars örgütlerinde yönetici veya yetkili konumda olanlardan üç farklı insanla konuştum, şunları anlattılar:
Birincisi diyor ki:
Demokrasi getireceğine ve insanları yoksulluktan kurtaracağına inandığım için partiye girdim. Canla başla çalıştım. Son yıllarda baktım ki parti, eski programının gereğini yerine getirmiyor, tam tersini yapıyor.
Fakir ve işsiz ordusu yaratıyor; bir avuç zengine para musluklarını açıyor. Demokrasi ve özgürlükler yerine, baskı ve şiddeti yaygınlaştırıyor. Ayrıldım. Şimdi işime gücüme bakıyorum. Muhalefet (Millet İttifakı ve özellikle CHP) Kars düzeyinde atılım yapıyor. Sıcak bakıyorum muhalefete ama beklemedeyim: Gözlemliyorum.
İkinci şahsa bakalım:
AKP çizgisi benim için bir idealdi. Zira imam-hatip mezunuyum ve Milli Görüş çizgisindeyim. Baktım ki, AKP iktidarı ideallerimizi gerçekleştirmeyerek bizi hayal kırıklığına uğrattı. Bıraktım orada faaliyet göstermeyi. Şimdi Araf’tayım (yani ne orada ne burada, iki arada bir derede), bekliyorum. Muhalefet partilerinden pek umudum yok, en azından mevcut haliyle sıcak bakmıyorum.
Üçüncüsü Sarıkamışlı bir hemşerimizdi:
Partimiz olan AK Parti, en fazla oyu bizim Sarıkamış ve çevresinden alırdı. Şimdi öyle değil. Kaynak kurudu. Artık oy alamıyoruz. Kimseyi ikna edemiyoruz. Oylarımız donmuş, buzdolabında bekliyor. Eriyip başka partilere gidenler de var.
Bir akademisyen durumu şöyle tanımlıyor:
Bizde bir söz vardır: Aç it, fırın yıkar! Yani uzaklaşmanın ana sebebi, ekmek meselesi.
Gerçekten de AKP iktidarından uzaklaşmalarının baş sebebi, izlenen yanlış ekonomi politika; bölgede yatırımların olmaması, mevcut olanların özelleştirilmesi, tarım ve hayvancılığa yeterli desteğin verilmemesi ve benzerleri yanında sınır kapılarından Karslıların yeterince faydalanamaması (sözgelimi Ermenistan ile sınır kapısının açılmaması), Kars’ın adeta ekonomik kuşatma ve abluka altına alınmasıdır.
Sağlık hizmetlerinin Kars’ta yetersiz olması, ciddi hastalıkların teşhis ve tedavisinin Erzurum’da yapılabilmesi, bunun hasta sahibine büyük külfet ve maliyet yüklemesi de şikâyet nedenleri arasındadır.
Şöyle bir soru sorduk:
Diyelim ki AKP hükümeti kendini biraz düzeltti, ekonomide bazı iyileştirmeler yaptı veya şunları, şunları, şunları yapacağım türünden vaatlerde bulundu. Böyle yaparak kendisinden uzaklaşan insanları tekrar kazanır mı?
Ortak cevap şu şekildeydi:
Hükümet inandırıcılığını yitirmiştir. Güvenemiyoruz. Madem öyle, şimdiye kadar niye yapmadı?
Ayrıca bu vaatleri seçim öncesinde yapacaktır. Bize göre bunlar gerçek değil, sadece vaat. Eski sözünü yerine getirmeyene niçin inansın millet?
Kendini “Arafta bekliyorum” diye tanımlayan eski AKP’li hemşerim de “güvenme” noktasında çok dertliydi ve bize şöyle diyordu:
Tayyip Bey, partileştikten sonraki ilk mitingini Kars’ta yapmıştı. On binlerce insan doldurmuştu alanı. Hâlbuki son Kars ziyaretinde yaklaşık 2000 kişi gelebilmişti veya getirebilmişlerdi.
28 Şubat devrinde şimdiki AKP’lilerin de aralarında bulunduğu Milli Görüş çevresindekilerin İslam dinini, özellikle Kur’an ayetlerini tefsir etmelerine bakın -ki o sıradaki tefsirleri doğruydu- bir de İslam ve Kur’an ayetlerini şimdiki yorumlamalarına bakın.
Bunlar maslahatçı ve menfaatçi yorumlardır. Dileyen Hayrettin Karaman’ın iktidar lehine yaptığı dini tefsirlere bakabilir. Kısacası inandırıcılığını yitirmiştir mevcut iktidar.
Diğer yanıtları iki cümlede özetlemek mümkün:
İktidar, bazı düzeltmeler yapsa bile orta yerde bir güvensizlik var. Diyelim ki, ekonomi ve özgürlükler alanında düzeltme yaptı. Partiden uzaklaşanların sadece üçte veya dörtte biri AKP’ye dönebilir.
Bağlantılı olarak dile getirilen bir anekdot, AKP devrinin kapanacağına ilişkin bir gözlem şeklinde aktarıldı:
Kars Kafkas Üniversitesi’nde AKP taraftarlığıyla bilinen veya iktidara sempati duyan öğretim üyeleriyle görevlileri, eskiden kendilerinden olmayan, bir anlamda muhalefet partilerini desteklediklerini düşündükleri akademisyenlere yani meslektaşlarına selam dahi vermezlermiş. Oysa şimdi selam vermenin ötesinde aynı kimselerin ellerini sıkıp ayaküstü veya çay sohbeti sırasında konuşmaya başlamışlar.
AKP’ye oy vermeyeceklerin kimi destekleyecekleri hususu ise biraz muğlâk, biraz da karmaşık görünüyor. Yine de CHP’yi tercih etme, birinci eğilimi oluşturuyor.
Kesin olmamakla birlikte birçok insana sorarak edindiğim izlenim, son zamanlarda CHP’nin Kars çevresindeki desteğinde, yüzde 7 oranında bir artış olduğu.
Eski AKP’lilerin (özellikle Kürt olup, dini nedenlerle AKP’yi destekleyenlerin) konuşmalarında bana da ilginç gelen bir noktayı yakaladım:
Meğer bizi, zamanında asimile etmişler. Kimliğimizin ve benliğimizin farkına geç vardık. Tayyip Bey, ‘Kürt kardeşlerimiz’ dedi ama gereğini yerine getirmedi. Bundan böyle, herhangi bir partiyi değerlendirirken bizim kimliğimizin özgürleşmesi ve anadan doğmamızla birlikte kavuştuğumuz doğal haklarımızın verilmesi için ‘şu veya bu parti ne yapıyor veya nasıl bir siyaset izliyor?’ Birçok etkenin yanı sıra kimliğimize uyan veya uymayan politikalara göre de tavrımızı belirleriz.
Biri akademisyen, diğeri Kars’ın akil adamı sayılabilecek serbest meslek erbabı iki kişi, farklı bir noktaya temas ettiler, onu da paylaşalım:
“Kars ve çevresini 40 yıl yöneten (1878-1917) Rusya zamanında bile bu bölgede farklı etnik ve inanç toplulukları vardı: Türkler, Azeriler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Çerkesler, Gürcüler, Karadenizli Lazlar…
Ayrıca Sünni, Alevi (Türkmen), Şii, Hıristiyan kümeleri barış içinde bir arada yaşarlardı. Aydınlanmanın ilk dalgası Çarlık Rusya’sı aracılığıyla Kafkasya üzerinden buraya gelip kök saldı.
Bu durum, 1990’lara kadar böyle devam etti. Fakat Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının bir yansıması olarak Kars ve Iğdır’da etnik karşıtlık oluştu. İktidarlar bunu Kürt-Türk zıtlaşması ve hatta çatışmasına dönüştürdüler menfaatleri icabı.
AKP iktidarı ile müttefiki MHP (zira bu parti, iki farklı tarihte Kars’ta belediye başkanlığını da kazandı) marifetiyle etnik kutuplaşmaya ilaveten mezhepsel zıtlaşma kutuplaştırıcı politikanın bir parçası haline geldi: Sünni-Şii karşıtlığı, Sünni-Alevi-Şii karşıtlığı gibi.
Oysa Kars ve çevresi oldum olası farklı kültürel, inançsal ve etnik kimliğiyle barış içinde bir arada yaşamanın örnek modelini oluştururdu.
Bazı partiler, özellikle Azerbaycan lobisinin etkisiyle ve bu tür çekişmeler neticesinde oy aldıkları için, ırkçılık derecesinde ayrımcılıktan faydalanmaya bakıyorlar. Karslılar, bu türden kutuplaşmalardan fazlasıyla rahatsızlar. Dolayısıyla demokratik ve özgür bir ortamda bu tür çekişmeler ve zıtlaşmalar kolayca çözülebilir.”
Kılıçdaroğlu, “Kars’ın çok kültürlü ve kimlikli” yapısından haberdar edilmiş olmalı ki, Kars Kültür Merkezi’nde kanaat önderleri ve muhtarlarla buluşması sırasında yaptığı konuşmasında, “Farklılıklarımız zenginliğimizdir” diyerek, çeşitli inanç ve etnik kökene mensup sosyokültürel toplulukların haklarına saygı gösterileceğine vurgu yaptı.
İnandırıcılık ve güven noktasında CHP‘nin de ciddi bir sabıkası olduğundan, şehirdeki sol kesim, HDP çevresi ve kimi dindar/muhafazakar çevreler, Kılıçdaroğlu’nun sözlerine ve attığı adımlara olumlu bakmakla birlikte “Acaba iktidara geldiğinde, yine eski huyuna döner mi? Kürt ve Alevi meselesinde devletin geleneksel inkâr ve retçi tutumunu takınır mı?” şeklindeki şüphe ve tereddütlerini de gizleyemiyorlar.
Sağdan ve soldan pek çok kesimle görüşmemden çıkardığım parti-toto kabilinden bir mini anketimi (nabız yoklamasını) sizinle de paylaşmalıyım.
Soru şu: Bugün veya yakın dönemde seçim olsa, Kars’tan kim, kaç milletvekili çıkarır?
Yerel siyaseti yakından izleyen iki kişi dışında herkesin birleştiği ortak görüş şöyle:
AKP, bu haliyle milletvekili çıkaramaz… Kars’ta ya HDP 2, CHP 1 milletvekili çıkarır yahut CHP 2, HDP 1 milletvekili alır.
Ortak görüşe katılmayan deneyimli iki kişiye göre ise:
AKP, bir milletvekili çıkarabilir. Dolayısıyla her partiye birer milletvekili düşer. İYİ Parti, esas olarak Kars’taki MHP’lilerin oylarını katlayarak yanına çekebilir. Ağırlıklı olarak Azeri (Sünni veya Şii inançlı) Türk kesimlerden az oranda destek bulur.
Ola ki, Millet İttifakı çerçevesinde birleşilirse, bilhassa DEVA, Gelecek Partisi, Saadet Partisi vs ile ortak hareket ederlerse İYİ Parti’nin bir 1 milletvekili alma şansı olabilir. Bu durumda AKP için ekmek yok demektir.
HDP‘ye gelince… Her türlü siyasi, yargısal ve polisiye kuşatmaya; daha doğrusu çok yönlü baskıya (hareket ettirmeme, siyasi ve örgütsel faaliyetini yasaklama, yakın takip, korkutup sindirme, gözaltı, tutuklama ve haklarında davalar açmaya ilaveten eskiden KCK diye bilinen operasyonlara benzer polisiye uygulamalara) rağmen bu partinin ana gövdesi yıkılmamış.
Bünyesinde zedelenme ve yaralar var. Ancak genel anlamda tabanını koruyor izlenimi edindim.
Baskılardan ötürü sinenler, uzaklaşanlar veya köşesine çekilenler olmakla birlikte bunlar sayıca az sayılabilir.
Gelgelim, baskılar nedeniyle partinin yerel şubelerinin hareketsizleştirilip atıl hale getirilmesi ciddi bir problem oluşturuyor.
Aynı partinin diğer bir sorunu ise, iktidar ve muhalefet patilerine (bilhassa CHP) karşı alınacak tutumda yatıyor.
Daha önce partide hayli aktif olan Digorlu bir Kürdün bana anlattığı kadarıyla, izlenecek siyaset konusunda bir tereddüt var.
Bir kesim, “Biz Millet İttifakı’na oy verelim, yeter ki AKP iktidardan düşsün!” görüşünü savunurken; diğer kesim bunu kabul etmeyerek, “Partimiz hangi politikayı izleyecekse, biz o yolda gideriz!” tutumunda ısrar ediyor.
Bu gözlemi, daha önce HDP saflarında aktif siyaset yaptığı için tutuklanıp hapis yatan başka bir kişiyle paylaştım. Tereddüt noktasını doğrulamakla birlikte şuna da vurgu yaptı:
İyi güzel de, CHP daha önceleri Kürt meselesinin önünü çok tıkadı. Irkçılık derecesinde Kürt sevmez tavırlar sergiledi. Evet, şimdi ön tıkamıyor. Kürt çözümü meselesinde ön açmaya gayret ediyor, ama henüz güvenemiyoruz. CHP ile ittifak yapılabilir ancak elimizi verirken kolumuzu kaptırmak istemeyiz.
Bence burada HDP’nin esas sıkıntısı, tutum konusundaki tereddüdü değildir. Baş sıkıntımız baskılar, polis operasyonları, yakın izleme ve çeşitli yollarla insanlarımızı yıldırıp sindirme ve bazılarını da ajanlaştırma faaliyetidir.
Kars’a ana sütü gibi lazım ve helal olan iki şey olmalıdır: Halkı, açlık ve fukaralıktan kurtaracak ciddi bir ekonomik plana ilaveten hak ve özgürlükleri teminat altına alabilecek politikalar.
Bu tespitleri, Eğitim-Sen üyesi Digorlu bir öğretmen de doğrulayarak bize şöyle dedi:
Aynı şey, Eğitim-Sen üyesi öğretmenler için de geçerli. Baskılar ve açılan davalar neticesinde bir kısım üyemiz uzaklaştı, istifa edip ayrıldılar. Eğer hak ve özgürlükler teminat altına alınırsa, rüzgârın yönü değişecektir.
Konuşabildiğim Karslı aydın kesimlerle yerel siyasi temsilcilerin ortak kanaati kısaca şöyle:
Kars, Türkiye’deki mevcut sorunların bölgedeki yansımasıdır. Etnik, inanç ve kültür dokusuyla Kars, küçük Türkiye sayılır. Dolayısıyla buradaki özel sorunlarımıza ilaveten Türkiye ve dünyadaki gelişmeler de (olumlu veya olumsuz şekliyle) misliyle bize de yansıyor.
İktidar, ne yapacağına kendisi -hatta sadece tek adam konumundaki Cumhurbaşkanı Erdoğan bile- karar veremiyor. ABD, Rusya, AB ülkelerle Ortadoğu ve Kafkasya’daki gelişmeler de bizi yakından etkiliyor.
Onun için muhtemel seçimde AKP’nin iktidarı teslim edip etmeyeceği meselesi, biraz da dünyadaki gelişmelere ve büyük devletlerin tutumlarına bağlıdır.
CHP yönetiminin şimdiye kadar insana dokunma ve halka inme noktasındaki farklı politikalarını Nevzat Çiçek değerlendirdiği için bu konuda yorum yapmayacağım.
Kılıçdaroğlu ve ekibini, 21 Ekim’de gün boyu izledim. Ardından Kılıçdaroğlu ile röportaj yaptım. Bu münasebetle halktan insanlarla da konuştum. CHP ile ilgili kimi gözlemlerimi aktarmakla yetineceğim.
Bir: CHP halkla temas (insana dokunma) noktasında ve Türkiye genelinde, bilhassa Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerinde yepyeni bir faaliyet yöntemi uyguluyor. Bu anlamda yeniden yapılanma ve düzenleme manasında reorganizasyon sürecini başlatıp uygulamaya geçirmiş.
İki: 1970’li yıllardaki “Karaoğlan Ecevit” efsanesinin büyüsüne kapılıp CHP etrafında yığınsal kenetlenme ve çatısı altında toplanma gibi bir durum henüz yok. Mesela Susuz ilçesini ziyaret eden Kılıçdaroğlu’nu karşılayanların çoğu CHP kitlesiydi. Belediyenin tam karşısındaki caddede bulunan esnaf ve köylüler, böyle bir ziyaretten habersizlermiş gibi kendi işlerine güçlerine bakıyorlardı.
Kars merkezinde ise büyük bir izdiham olmakla birlikte gelenlerin ana gövdesi yine CHP’li kesimdendi. Ancak CHP ve dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu iktidara gelecekmiş gibi bir algı oluşmuş Karslıların gözünde. Zira seslendirilen sorunlar ile talepler, adeta bir başbakana iletiliyormuş gibiydiler.
Beni tanıyan hemşerilerimle konuşmam, bu gözlemimi teyit eder gibiydi. Çeşitli meslek ve farklı ilçelerden çok sayıda insan, CHP listesinden milletvekili olmak için başvuru yapma niyetlerinden söz ettiler.
Üç: Kültür Merkezi’ndeki kanaat önderleri ve muhtarlarla buluşmasında Kılıçdaroğlu’nun yaptığı konuşmayı dinlediğimde, izlenimim şu oldu: CHP, ilk kez kendisini iktidar olacağına inandırmış ve bu yönde planlar yaparak adım adım uygulamaya geçiriyor. Kılıçdaroğlu, bir muhalefet partisi lideri gibi değil, bir başbakanmış gibi konuşarak Türkiye ve Kars’ın kalkınması ve ekonomik krizden kurtuluş için somut çözümler sundu.
Dört: Konuşmayı dinleyenlerin çeşitli çevrelerden gelmesi, bu partinin, bilhassa AKP’den uzaklaşıp ara bölgede duran kesimleri yanına çekmek için ciddi bir gayret sarf ettiğini ortaya koyuyor.
Beş: Hem söz konusu toplantıda hem de röportaj sırasında teklemeden ve tereddüt etmeden konuşması, Kılıçdaroğlu’nun çözüm ve öneriler konusunda fikirlerinin berrak olduğunu gösteriyor.
Her durumda CHP’nin halkı anlama, Türkiye’nin kötü kaderi haline gelip kangrene dönüşmüş ekonomik kriz, savrulan dış politika ve Kürt meselesini demokrasi/özgürlük temelinde çözebilme konusunda daha cesur, ciddi, somut, katılımcı ve inandırıcı (daha önemlisi güven verici) adımlar atması hem halkların hem de ülkenin menfaatine olacaktır.
Oy alıp iktidar koltuğunda tutuculaşmak veya AKP taklit edilerek iktidara gelmek gibi ucuz yöntemler, halk nezdinde itibar görmeyeceği gibi büyük hayal kırıklıkları da doğuracaktır.
Umarım, 1970’lerin sonundaki Karaoğlan efsanesinin bitmesinden sonra başlayan umutsuzluk gibi bir durum yaşanmaz.
Kişisel bir not: Röportajın gerçeklemesinde kolaylık gösteren ve ziyaret sırasında bizimle bilgilerini paylaşan Sayın Erdoğan Toprak, Deniz Demir ve Mehmet Yıldız’a teşekkür ederim.
© The Independentturkish