Cuma , 29 Mart 2024

TOPLUMU BİÇİMLENDİREN OLGULARIN TARİHSEL EYLEMİ -1- Nazım Can

“Materyalist dünya görüşü, doğanın, olduğu gibi, hiç bir şey katmaksızın kavranmasıdır.”

Engels,

 

“Yeni toplumun, eski toplumdan, başlayan doğuşu; eski toplumdan, yeni topluma geçiş biçimi; doğal bir tarih sürecidir.”

Lenin,

 

“Kurtuluş, tarihsel bir olgudur. Zihinsel bir iş değildir. (…) İlk gereksinmenin kendisi bir kez sağlandığında, sağlama eylemi ve bu sağlama işinden kazanılmış olan alet, yeni gereksinmelere iter. Ve yeni gereksinmelerin bu üretimi, ilk tarihsel olgudur.”

Marks.

 

“Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar”, üretim tüketim sarmalından geçerek, iradesi dışında, Üretim Güçleri Geliştirme Yasasının (ÜGGY) hükmü altında, en basitinden en gelişmişine, üretim araçları, özellikle alet ve makine yapmak, kullanmak ve sürekli geliştirip, üretmek zorundadırlar. Bu zorunluluk nedeniyle, Emekçi insan ile Alet ve Makine Arasındaki Çatışmanın (Em-MakÇa) geliştirdiği, devrimci uyum ve çatışma, ilkel topluluk geçim biçimi [[1]] süreci ile uygar toplumlara ait üretim süreçlerinin; temeline yerleşir.

 

Bu yerleşme sonucu, insanın ‘Tarihi Toplumsallaşma Süreci’, belirli tarihi dönemlerde, alet ve makinenin gelişmesi ile örtüşen, farklı ‘Üretim Biçim’lerini sürekli üretip, gerçekleştirerek ilerlemeye başlar. Bu ilerleme boyunca ilkin, ilkel topluluk geçim biçimi güçleri ile örtüşen ve onların varlık biçimleri olan, ilkel topluluk yaşam biçimi ilişkilerinin birliğinden, ilkel topluluk ‘Geçim Biçimi’ gelişmiş. Daha sonra da, faklı uygar toplumlara ait, ‘Üretim Güçleri’ ile onlara uygun ve onların varlık biçimleri olan, üretim ve mülkiyet ilişkileri birliğinden, köleci, feodal ve kapitalist toplum ‘Üretim Biçimleri’ gelişmiştir.

 

Uygar toplumlara ait ‘Üretim Biçimleri’, yalın ve basit aletler ile manüfaktürün otomatik makinelerinin, farklı düzeyde gelişmesi ile örtüştüğü için, gelişen ‘Üretim Biçimleri’ EŞİTSİZDİR.[[2]] Eşitsizdir! Çünkü ‘Sanayi Devrimi’ne kadar, uygar toplum üretim biçimlerine ait, alet ve makinelerin, üzerinde taşıyıp yürüttüğü eşitçi ‘Toplumsal Öz’ün[[3]] yetersizliği, emek gücü ile takviye görmüştür. Dolayısıyla, uygar toplumlara ait üretim süreçlerinde, yalın, basit alet ve makinelerin iş görmek için, emekçi insana bağımlı olması, bu toplumların yapısında, var olan eşitsiz ilişkiler üretiminin maddi temeli olmuştur. Ancak ilkel topluluğun, EŞİTSİZ geçim ve yaşam biçimi ilişkileri geliştirmesinin ESAS nedeni: ilkel aletlerin, alet bilinç sarmalında ilerleyerek gelişirken, geliştirdiği geri bilinç düzeyi ile insanileşen cinsellik ve onun üzerinden gelişen, anaerkli ve babaerkli doğal, biyolojik ve eşitsiz, kan bağına dayalı akraba ilişkileridir. Üretim ve mülkiyetin yokluğu, ilkel topluluğa ait geçim ve yaşam biçimi ilişkileri, doğal olarak, biyolojik eşitsiz ilişkiler üzerinden gelişmiştir. Bu eşitsiz ilişkiler temelinde, aile, klan ve kısmen Neolitik topluluk aşiretleri gibi kategorik saflaşma biçimleri oluşmuştur. Alet ve makinelerin gelişmesine koşut olarak, ilkel topluluk ve uygar toplum insanlarının, belli bir toprak parçası temelinde, geliştirdiği etnik (ethnic) mensubiyetlere ait aile, klan, aşiret, halk gibi toplumsal kategoriler, her basamakta yeniden karılıp aşılarak, farklı biçimlere bürünmüşlerdir.

 

Bu kategoriler, ilkel topluluk Geçim Biçimi ile uygar toplum Üretim Biçimleri boyunca, birinden diğerine geçiş yaparak, toplumsal tabanlarını her defasında daha da genişleten yeni kategoriler geliştirip, dönüşerek ilerlemişler. Manüfaktür dönemin alet ve makinesi, “özgür” emek gücü ile türev (makine) emek gücünü belirgin biçimde açığa çıkarınca, meta üretimi ile yerel pazar temelinde, yeniden karılan feodal toplum, eşitlikçi ve özgün, uluslaşma kategorisinin biçimlenme mayasını topluma çaldı. 17. Yüzyıl başlarından itibaren, manüfaktür makinesinin üzerinde taşıdığı eşitçiliği, süregelen toplumsal eşitsizlik biçimi ile geçici dengeleme noktasına vardırdı. ‘Tarihi Toplumsallaşma Sürecinin’, manüfaktür dönemine ait, alet ve makinesinin eşitçiliğini devralan, Sanayi Devrimi Makinesi, EŞİTÇİLİĞİ sürecin hâkim toplumsal ilişkileri biçimi haline getirdi. Sanayi Devrimi Makinesi, eşitçilik temelinde, yeni, eşitçi ve özgün ulus kategorisini belirlemek üzere, ‘Sosyalist Emekçi’ nüveyi (embriyonu), devrimci özne olarak kapitalizmin ana rahmine düşürdü. Bu gelişme gösterdi ki, eğer toplumsal ‘Üretim Biçimleri’, Sanayi Devrimi ve sonrasına ait, karmaşık ve dijital otomatik makinelerin gelişme düzeyine tekabül ediyorsa; geliştirilen ‘Üretim Biçimleri’, EŞİTÇİ ve komünal olmak zorundadır. Eşitçidir! Çünkü Sanayi Devrimi Makinesi ve ardılları şahsında,  ‘Toplumsal Öz’,  üretim süreçlerinde hâkim üretim gücü öğesi durumuna yükseldi. Bu tarihi gelişme temelinde, Sanayi Devrimi Makinesi, bilim ve teknolojiden aldığı güçle, ‘Tarihi Toplumsallaşma Sürecinde’ süre gelen, emek gücü ile manüfaktür sanayine ait makine emek gücünün, kümülatif işbölümü yeteneğini, bünyesine katıp,  dönüştürerek içselleştirmiş. Eski işbölümü biçimlerini, iş görme hızı ve güç yeteneğini, onlarca kat aşan, daha güçlü ve daha hızlı çalışan, yeni otomatik işbölümü mekanizmalarına vardırmıştı.

 

Makine, otomatik işbölümü ile güçlenip, üretim süreçlerinde, emekçiyi eleyerek, kendine bağımlı hale getirip, üretim süreçlerinin hâkim ‘Üretim Gücü’ olmuştu. Bu temelde, sanayi devrimi makinesi çağına ait ‘Tarihi Toplumsallaşma Sürecini’, kapsamlı, derin ve radikal bir değişim ve dönüşüme uğratmıştı. Bu gelişme temelinde, ‘Tarihi Toplumsallaşma Süreci’nin gelişmesi boyunca, insan, her uygar toplumsal ’Üretim Biçimine’ ait üretim süreçlerinde, bir taraftan günlük yaşam için tüketim araçları; öte yandan, geleceğini teminat altına almak için de, mülkiyet edineceği üretim araçları, özellikle alet ve makine üretmiştir. Üretim araçlarını, özellikle alet ve makineyi, mülk veya özel mülkiyet edinen kişiler veya sınıflar, aynı zamanda, üretimin sevk ve idaresinin hâkim unsuru olarak mülk, mülkiyet sahibi olarak, üretim ilişkileri üzerinde, kontrol ve denetimi de elde etmiştir. Bu temelde, belirli üretim süreçlerinde insan, alet, otomatik ve yapay zekâ kullanan makine türevleri; kendileri ve çevreleri ile zorunlu, “belirli maddi toplumsal ilişkiler geliştirirler.” Bu ilişkilerin özü, “insan iradesinden bağımsız, maddi ‘Üretim Güçlerinin’ belirli bir gelişme derecesiyle örtüşen”, mülkiyet ve “üretim ilişkileridir. Bu ilişkilerin varlık koşulu olan alet ve makineler”, tarihin sürekli gelişen, temel toplum biçimlendirici, devrimci ve bağımsız değişkenleridir.

 

Bu nedenle, alet ve makine, üretim süreçlerindeki emekçi dâhil, hemen herkesi ve her şeyi, kendine uyma zorunda bırakan karakterinden dolayı, insana uymaz. Tam tersine, Alet ve Makineye Uyum Yasası (AMUY), insanı, alet ve makineye uymak zorunda bırakır. Üretim süreçlerinde, aktifleşen bu zorunlu karakter yapısı, yalın ve basit, alet ve makine ile çekinik ve tali; otomatik ve yapay zekâ kullanan makine türevleri ile esas ve baskın durumdadır. Em-MakÇa’nın, farklı toplumsal ‘Üretim Biçimlerini’ sürekli üretme ve yürütme gücü, ilkel topluluk geçim biçimini, uygarlığın toplumsal ‘Üretim Biçimlerine’ vardırdığı gibi, kapitalist toplumu da kolektif komünal toplum biçimlerine vardırmak zorundadır. Bu temelde, kapitalist toplumu, sosyalist topluma; Sosyalist Toplumu da, ‘Üretim Organize Güçleri’ ile makineler arasındaki, devrimci uyum ve çatışması üzerinden, Komünist Topluma vardırmak zorundadır. Bu tarihsel eylem temelinde, belirli toplumsal ‘Üretim Biçimlerine’ ait üretim, mülkiyet, bölüşüm, dolaşım, değişim, tüketim vs’den müteşekkil belirli iktisadi ilişkiler, toplumun iktisadi alt yapısını oluştururlar.

 

Toplumun “iktisadi alt yapısını oluşturan ilişkiler, kendine uygun bilinç şekillerine tekabül eden, toplumun, hukuki ve siyasal üstyapısını belirlerler. “Üstyapının üzerinde yükseldiği, somut toplumsal alt yapıya dayalı, siyasal ve entelektüel yaşam tarzının”, üretiliş ve yaşayış tarzı da, altyapı üzerinde, ileri, geri belirli etkilerde ve yönlendirmelerde bulunur. Benzer biçimde, “insanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.” Onun içindir ki, insanın toplumsal özü, yaşadığı ve parçası olduğu, toplumsal ‘Üretim Biçimine’ ait üretim ve mülkiyet ilişkileri tarafından belirlenir. Mevcut bir toplumsal ‘Üretim Biçimine’ ait ‘Üretim Güçleri’ ile onlara uygun ve onların gelişmesinin varlık biçimleri olan, karakteristik üretim ve mülkiyet ilişkileri, aynı toplumsal ‘Üretim Biçimine’ ait sürecin, ‘uzlaşan Toplumsal Altyapı Çelişkisi’ (uzlaşan TAÇ) aşamasını oluştururlar. Bu aşamada, toplumsal olgunun hâkim sınıfsal güçleri, üretim araçları özellikle alet ve makinelere sahip olmakla, iktidar olup, toplumsal olgunun karakterini belirlerler.

 

Dolayısıyla, toplumsal olgunun hâkim sınıfsal güçleri ile bağımlı sınıfsal güçleri, yeni gelişen üretim güçlerine karşı, toplumsal sistemi savunmak üzere tutucu ve muhafazakâr rol üstlenirler. Bu nedenle, mevcut olan toplumun bağrında gelişen ve onu aşan, yeni ‘Üretim Güçleri’ ile onlara uygun ve onların gelişmesinin varlık biçimleri olan, nüve halindeki devrimci ve uzlaşmaz, mülkiyet ve üretim ilişkileri; mevcut topluma ait sürecin, ‘uzlaşmaz Toplumsal Altyapı Çelişkisi’ (uzlaşmaz TAÇ) aşamasını belirlerler. Bu temelde, mevcut toplumsal olguya ait, karakteristik üretim ve mülkiyet ilişkileri; yeni gelişen ‘Üretim Güçleri’ ile onların varlık biçimleri olan, nüve halindeki devrimci, uzlaşmaz, mülkiyet ve üretim ilişkilerine karşı, muhafazakâr ve tutucu pozisyona geçerek, toplumsal bir çatışmaya girişirler. Bu çatışma temelinde, mevcut toplumsal ‘Üretim Biçimine’ ait Uzlaşan TAÇ’ın, karakteristik üretim ve mülkiyet ilişkileri, YERİNİ, uzlaşmaz TAÇ’ın, yeni gelişen devrimci ve uzlaşmaz mülkiyet ve üretim ilişkilerine terk etmek zorunda kalır. Bu temelde, bir ve aynı toplumsal ‘Üretim Biçimine’ ait toplumsal sürecin, farklı aşamalar (uzlaşan TAÇ ile uzlaşmaz TAÇ) geliştirmesi; ‘Üretim güçlerinin’ sürekli gelişmesinin, belirli ve farklı gelişme düzeyi tarafından belirlenir.

 

Bu farklı aşamalara uygun, üretim ve mülkiyet ilişkileri biçiminin, uzlaşan, muhafazakâr, tutucu karakterde mi; yoksa uzlaşmaz ilerici, devrimci karakterde mi, konumlandıklarının farkında olmak, hayati önemdedir. Çünkü birbirinden farklı, aynı toplumsal olgunun iki aşamasının hâkim ve bağımsız sınıfsal güçleri arasındaki devrimci çatışma, mevcut toplumsal olgunun karakteristik altyapısı ile kocaman üstyapısında, büyük ya da küçük bir hızla, kaotik, karmaşık bir altüst oluşa yol açar. “O zaman devrimler çağı başlar.” (…) “Bu gibi toplumsal altüst oluşların incelenmesinde, daima, iktisadi üretim koşullarının maddi altüst oluşu ile — ki, bu, bilimsel bakımdan kesin olarak saptanabilir — hukuksal, siyasal, dinsel, artistik ya da felsefi biçimleri, kısacası, insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onu sonuna kadar götürdükleri ideolojik”, teorik “biçimleri ayırt etmek gerekir.

 

Nasıl ki, bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hükme varılmazsa; böyle bir altüst oluş dönemi hakkında da, bu dönemin kendi kendini değerlendirmesi göz önünde tutularak, bir hükme varılamaz. Tam tersine, toplumsal bir sistem hakkında, bir hükme varabilmek için, bu değerlendirmeleri, maddi hayatın toplumsal ‘Üretim Güçlerinin’” özellikle, alet ve makinelerin, geliştirdiği yeni ve devrimci, uzlaşmaz mülkiyet ve üretim ilişkileri ile sistemin karakteristik, uzlaşan, gerici, eskiyen üretim ve mülkiyet ilişkileri arasındaki, “devrimci çatışma ve gelişme ile açıklamak gerekir.” Bu nedenle, “bir toplumun içerebildiği bütün ‘Üretim Güçleri’”, özellikle toplumsal gelişmenin devrimci motoru olan alet ve makineler, gelişmeden, yeni ve daha ileri bir üst aşmaya geçmeden, bir toplumsal ‘Üretim Biçiminin’ eski uzlaşıcı, muhafazakâr ve tutucu, karakteristik, “üretim” ve mülkiyet “ilişkileri asla yok olmaz. Üretim ve mülkiyet ilişkilerinin maddi varlık koşulları olan ‘Üretim Güçleri’, özellikle alet ve makineler; yeni ve daha yüksek düzeyde”, uzlaşmaz mülkiyet ve “üretim ilişkileri biçiminde, eski toplumun bağrında çiçek açıp gelişmeden, yeni ve devrimci”, uzlaşmaz “toplumsal güçler, asla gelip yerlerini almazlar.

 

Onun içindir ki insanlık, kendi önüne ancak, çözüme bağlayabileceği sorunları koyar. Çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan yeni” ve devrimci, uzlaşmaz mülkiyet ve “üretim ilişkilerinin belirdiği, maddi toplumsal koşulların, mevcut olduğu YA DA gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar.” ANA hatlarıyla: Elden ağza çalışan ilkel topluluk geçim biçimi, ilkel topluluk yaşam biçimini belirler. Kölenin emek gücü ve ticaretine dayalı üretim biçimi, köleci toplumu belirler. Toprağı işlemeye dayalı üretim biçimi, feodal toplumu belirler. Makine ve ücretli emek gücüne dayalı meta üretim biçimi, kapitalist toplumu belirleyen, sosyo-ekonomik şekillenmenin ileriye doğru gelişen, gerçekleşen çağlarıdır.[[4]]

 

‘Tarihi Toplumsallaşma Sürecinin’ gelişmesi temelinde, sosyalist toplumu nüve (embriyon) olarak belirleyen esas güç, 18. yüzyılın son çeyreğinde başlayan, Sanayi Devrimi Makinesidir. Zamanında, Sosyalist Emekçi şahsında, özgür emek gücüne dayalı, sosyalist meta üretimi yapan, sosyo-ekonomik şekillenmenin, ileriye doğru gelişen, gerçekleşen çağı olması gerekirken, bu olmadı! Olamadı! Geriye dönüp incelendiğinde, ‘ISKALANAN SOSYALİZMİN’ arka planı, ana hatlarıyla şöyledir:

 

(Devam Edecek)

 

Nazım Can

30 Mart 2016

 

DİPNOTLAR:

 

[1] “İlkel topluluk geçim biçimi” kavramları Alâeddin Şenel’e aittir. Bkz: Şenel, Alaeddin (1982), İlkel Topluluktan Uygar Topluma,  Giriş Bölümü, Bilim Sanat Yayınları (1995).

 

[2] EŞİTSİZLİK: uygar toplumlara ait üretim süreçlerinde, emekçi insan öğesinin varlığı ve hâkimiyeti, toplumsal EŞİTSİZLİĞİ; alet ve makinenin varlığı ve hâkimiyeti ise, toplumsal EŞİTLİĞİ koşullandırır. Evrimin, seleksiyon (selection), çeşitlenme (variation )ve mutasyon (mutation ) yasaları, canlılar âleminde olduğu gibi insan yaşamında da, doğal biyolojik eşitsiz gelişmeye devam eder. Doğal biyolojik eşitsiz değişimi, lehine “dengelemek” için, tavşan koşmaya uygun bacaklar, hayvanlar korunmak için post, kürk ve kabuk, bazıları araziye uygun renk değişimi, bazıları savunma için boynuz, kemirgenler tırnak ve diş, insansılar da yaşamın devamı için alet ve bilinç geliştirmiştir. İnsan, alet-bilinç sarmalından geçerek ilerlemiştir. İnsanlar, bir taraftan ilkel topluluğa geçiş yaparak, doğal biyolojik eşitsiz gelişme biçimini topluluk yaşamında devam ettirmiş. Öte yandan, alet yapıp kullanmak ile doğal biyolojik eşitsizliği dengeleyip aşmak üzere, aleti geliştirerek, toplumsal eşitçiliğin mayasını, insanlığın ‘Tarihi Toplumsallaşma Sürecine’ çalmıştır. Böylece, insanın, basit ve yalın aletler üzerinden geliştirdiği toplumsal eşitlikçi öz, miras olarak insanın tarihsel topluluk ve toplumsal yaşamına girmiştir. Zayıf ve yetersizliğinden dolayı, ilkel topluluk boyunca, bu yapay aletli toplumsal eşitlikçi öz, evrimin doğal biyolojik eşitsiz gelişmesini baskılayıp öne çıkamamıştır. Çıkması da mümkün değildi. Çünkü alet, henüz yeni doğmuş, bebeklik dönemindeydi. Bilim çevreleri tarafından, bu insani eşitlikçi özün, kendisi değil ama bazı etkileri, kaba ve yüzeysel bir biçimde, insani bir gelişme olarak görüldüğü halde, derinlerde seyreden ve görülmesi gereken, topluluğun biyolojik evriminde esas olan doğal biyolojik eşitsiz gelişmesinin etkileri, görmezden gelinmiş, hesap edilememiştir. Bu nedenle, ilkel topluluk geçim biçiminin şekillenmesinde, esas olan doğal biyolojik eşitsizliğin derin etkileri görülememiştir. Görülemediği için de, ilkel topluluk eşitçi toplum olarak idealize edilip ele alınmıştır. İlkel toplulukta üretim ve mülkiyet olmadığı halde, varmış gibi “İlkel Komünal Mülkiyet” diye, ‘Topluluk Geçim Biçimi’ yerine ‘Toplumsal Üretim Biçimi’ sayılmıştır. İlkel topluluktan sonra eşitsizlik, doğal biyolojik eşitsizlik YERİNE, mülkiyet ve üretim ilişkilerine bağlanmıştır. Aletlerdeki bilgi birikiminin, zayıf ve yetersiz oluşu, aleti insana bağımlı hale getirdiği için, uygarlığın köleci, feodal ve sanayi devrimine kadarki kapitalist toplum biçimlerinde, eşitlikçi öz tali kalmıştır. Bu durum, uygarlığın köleci, feodal ve sanayi devrimine kadarki kapitalist toplum da dâhil, EŞİTSİZ toplumsal ‘Üretim Biçimleri’ olarak, geliştirip belirlemiştir. 18. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren sanayi devrimi ile bu tarihsel gelişme, tam tersine derin ve kapsamlı tarihi bir dönüm noktasında, dönüşüme uğramıştır. Sanayi devriminden itibaren emekçiler, üretim süreçlerinde, alet ve makineye tabi olmuştur. Böylece, alet ve makinelerin belirleyip geliştirdiği EŞİTÇİ ‘toplumsal öz’ ( Alet ve makine üzerinden yürüyen, Tarihsel Toplumsal Mülkiyet Mirası olarak) temel toplumsal belirleyici öğe olmuştur. Eşitçi biçim (komünal Özel Mülkiyet Biçimi), ‘Sosyalist Emekçi’ nüvesi şahsında, makinenin sosyalist özel mülkiyet edinilmesi ile çakışarak, eşitçi kolektif komünal toplum nüvesi biçiminde somutlaşmıştır. Kapitalist toplum, bu çakışmayla örtüşmediği için Sanayi Devriminden itibaren, tarihi meşruiyetini yitirerek, makine ile derin ve kapsamlı uzlaşmaz çatışmaya girmiş, devam etmektedir. Bu nedenle, sosyalist ve komünist toplum biçimleri, makinenin koşullandırdığı tarihin meşru, EŞİTÇİ komünal toplum üretim biçimleridirler. Ancak, zamanında bu zorunlu eşitlikçi toplumsal öz ile biçimi (sosyalist/komünist özel mülkiyet biçimi), devrimci müdahale ile sosyalistler tarafından gerçeğe dönüştürülemediği için kapitalistler, eşitsiz biçimde ısrar ederek, günümüze kadar varlığını sürdürebilmiştir.

 

[3] ‘TOPLUMSAL ÖZ’: ‘Tarihi Toplumsallaşma Süreci’ boyunca, üretim araçları, özellikle alet ve makineler üzerinden taşınan, ‘Tarihsel Toplumsal Mülkiyet’ mirası; ortak insanlık atasından her bir kişiye intikal eden miras hakkıdır. Bu hak, her birey için eşit hisseyi temsil eden ve EŞİTÇİ toplumları koşullandıran ÜRETİCİ GÜÇTÜR. Bu ‘Toplumsal Öz’ 18. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren otomatikleşip, işçiyi eleyerek, üretim süreçlerinin hâkim üretim gücü olmuştur. Bu nedenle, sanayi devrimi makinesi, EŞİTÇİ TOPLUM yaratıcı ve biçimlendirici temel öğedir.

 

[4] Bu çözümlemede, tırnak içine alınıp belirtilen ifadeler, Marks’ın “Ekonomi Politiğin Eleştirisine katkı” adlı eserinin önsözündeki, ünlü manifestosundan (açıklamasından), alınmıştır. Bu çözümlemede, Marks’ın açıklaması temel alınarak, ona, tarafımdan yapılan, uzunca eklemeler, çıkarmalar ve düzeltmeler yapılarak, Marks’ın açıklaması geliştirilmiş, yeni bir teorik çerçeveye oturtulmuş biçimi elde edilmiştir. Dolayısıyla iyi veya kötü, tarihten boyumun ölçüsünü, er ya da geç alacağımı bilerek, yukarıdaki çıkarma, ekleme ve düzeltmeye cesaret ettim. Ama her şeye rağmen, bu çalışma ile ÖĞRETMENİME yakışanı yaptığıma eminim.

 

Gittikçe derinleşip, yayılarak, çevre ve insan yutan, sıcak çatışmalı bölgesel savaşlar temelinde geliştirilen, muhtemel bir III. Emperyalist Dünya Savaşına yakalanmadan, yeni ve özgür bir dünyaya doğru yol almak için… Dünyanın hemen her ülkesinde, bir an evvel “sosyalist emekçinin” yaratılması ve gündem oluşturması için işe yarar amacıyla…

Tek yorum

  1. Davut Doğrucu

    Merhaba Nazım Bey,
    ” Marksist artı değer teorisinin eleştirisi ” yazınız 4.bölümden sonra yayınlanmadı. Devamını yayınlayacak mısınız ? Devamına nasıl ulaşabilirim ?
    Çalışmalarınızda başarılar dilerim.