Noel, Yılbaşı, Sevgililer Günü derken Dünya Kadınlar Günü de geldi geçti bile.
Ramazana bir şey kalmadı. Ardından Anneler Günü, derken bayram.
Ertesi ay Babalar Günü, sonra Kurban Bayramı ve diğerleri…
Ve özel günleri önceden haber veren zamane çığırtkanları; yani bangır bangır bağıran reklamlar! Pahalı ürünlerde bireyin özel, seçkin ve ayrıcalıklı olma arzusunu gıdıklayan reklamlar, kırk yıldır hüküm süren neoliberal düzenin tüketim bağımlısı haline getirdiği sıradan insanı artık yalnızlığından ve geçmişe özleminden vuruyor. Öznelerle nesneler yer değiştirmiş durumda. Ramazan sofralarında kana kana içilen, aile boyu kolalar, aşkları taçlandıran pırlanta yüzükler, hakları asla ödenemeyecek annelerin hayatlarını kolaylaştıran ev aletleri, bayramda torunları için hazırladıkları şekerlemeleri boşuna bekleten buruk ninelerle dedeler, fedakâr babalar ve erkeklerin yaptığı her işi becerebilen, güçlü, özgür ve başarılı kadınlar…
Sistem gereği, sürekli üretmek ve ürettiğini satmak zorunda olan firmalar seçkin reklam şirketlerine para dökerken reklamcılar da işlerini yapıyorlar. Gündemi ve tüketici eğilimlerini takip ediyorlar ki internet devrinde bu artık çok kolay. İnsani değerlerimize ve geleneklerimize sahip çıkar, gündemdeki sosyal meselelere parmak basar görünürken (yani aslında bunları maharetle kullanırken) satışların maksimum seviyeye çıkarılması konusunda üzerlerine düşen görevi canla başla yerine getiriyorlar. Bilim ve teknoloji, başta psikoloji olmak üzere, pazarlamanın ve reklamcılığın hizmetinde. Halkla ilişkilerle birlikte, üniversitelerde lisans düzeyinde açılan bu bölümlere gençlerden rağbet büyük. 8 Mart için hazırlanan bir reklamdaki “Şiddetin izini hiçbir kozmetik kapatamaz,” sloganı hitap ettiği kitlenin sadakatiyle birlikte kredi kartlarını da sağlama almayı beklerken, kadına şiddet konusundaki duyarlılığını göstererek, firmanın popülaritesini ve itibarını da yükseltmeyi hedefliyor. Belli ki halkla ilişkiler departmanı da boş durmuyor ki o da zaten artık MPR yani “Pazarlama Amaçlı Halkla İlişkiler.” Bu arada, kanunsuz uygulamaları ve çalıştırdıkları kadın işçilerin hukuk mücadeleleri ile gündeme gelen “sabıkalı” iki firma; Flormar ile Dardanel’i bir kenara not edelim. Flormar, 2018’de, Petrol-İş sendikasında örgütlendikleri için, 132 kadın işçisini işten atmıştı. İşçiler 297 gün süren direnişlerinin sonucunda zafere ulaştılar. Anlaşma sonucunda, kıdem ve ihbar tazminatlarının yanı sıra, 16 aylık kötü niyet tazminatı almaya hak kazandılar. İşçilerin direnişi toplumda da destek gördü ve örgütlü örgütsüz pek çok kadın Flormar ürünlerini boykot etti. Firma, Dünya Kadınlar Gününde indirimli kampanyalar yaparak müşteri çekme fırsatını da kaçırmıyor elbette. Geçtiğimiz 8 Mart’ta “Dardanel’i Dardanel yapan kadın işçilerdir” reklam sloganıyla karşımıza çıkan Dardanel ise, pandemi döneminde katı bir şekilde uyguladığı kapalı devre çalışma sistemi nedeniyle, işçilerin “Hayatımız adeta rehin alınmış durumda…Ton balığı kadar değerimiz yok mu?” şikâyetleriyle gündeme geldi.[1] Pandemiyi gerekçe göstererek, Çanakkale Valiliği İl Hıfzıssıha Kurulu ile Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ı arkasına alan Dardanel’in açıklaması şöyleydi: “… üretim faaliyetlerimizde bir aksama yaşanmaması için, bugünden geçerli olmak üzere, 14 gün süreyle, çalışanlarımızın mesai saatleri dışında da tarafımızca gözetim altında tutulduğu kapalı devre çalışma sistemi tedbir olarak uygulanacaktır.”[2]
Tüketimin pompalanması için icat edilen ya da bağlamından kopartılıp sulandırılarak önümüze getirilen özel günlerin amacına ulaşmadığı söylenemez. İrili ufaklı firmaların, özellikle çiçekçilerin ellerini ovuşturarak sabırsızlıkla beklediği Sevgililer Gününde, kırmızı güller çiçekçiler tarafından önceden stoklanıyor ve “cep yakan” fiyatlarla sevgililere ulaştırılıyor. Anadolu Ajansının haberine göre, Sevgililer Günü hediyesine ortalama 300 lira harcıyoruz.[3] Hediye çeşitleri yaş gruplarına göre farklılık gösterse de, diğer özel günlere kıyasla daha geniş bir ürün yelpazesi söz konusu. Mücevherden çikolataya, kitaptan kozmetik ve teknolojik ürünlere kadar ticaret –özellikle e ticaret- hareketleniyor; kimi zaman Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun taksit sayısını artırma kararıyla[4] mücevhercilerin yüzü gülerken, tüketiciler biraz daha borçlanmış olarak, “pahalı hediyelerle sevgilerini kanıtlama” fırsatı yakalamış oluyorlar. Bu arada altın, pırlanta gibi değerli madenlerden yapılmış armağanlarla sevgililerinin gönüllerini fethetmeyi amaçlayanlar arasında “Kaz Dağlarında Altın Aramaya Hayır” sloganını benimseyenler bulunmadığını düşünmek istiyorum. Ayrıca, Sevgililer Günü güllerinin Kenyalılara, çikolataların kakao işçilerine acı maliyetini düşünmeden edemiyorum. [5]
Anneler, Babalar ve Dünya Kadınlar Gününde fiyatlar Sevgililer Günündeki kadar tırmanmasa da satışlar çiçekçilerin yüzünü güldürüyor. Örneğin, 2020’de, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, Antalya’dan Avrupa ve Balkan ülkelerine 10 milyon dolarlik kesme çiçek ihraç edildi. Çiçek üreticileri, Sevgililer Gününden sonra ikinci bayram olarak nitelendirilen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında, 30 ülkeye 80 milyon dal kesme çiçek dal gönderdi. Habere göre, Hollanda’ya bile çiçek ihraç edildi.[6]
Evet, bir Dünya Kadınlar Günü daha reklamlarla, “Bayanlar için özel indirimlerle” geldi ve geçti. Sosyal medyada kadınlarla ilgili güzel sözler paylaşıldı. Erkeklerden duygusal veya fiziksel şiddet gören kadınlar, bir günlüğüne baştacı edilmenin buruk mutluluğunu yaşadılar. Bankalar, sanayiciler, kozmetikçiler ve irili ufaklı tüccarlar, kadınların gücünden, becerisinden, başarısından söz eden reklamlarıyla, “kadın eşitliği” konusunu ne kadar önemsediklerini duyurarak pastadan pay almaya çalıştılar. Burada, iğneyi kendime ve hemcinslerime batırarak sormak istiyorum: En bilinçli, en sorgulayıcı olanlarımız dahil, kaç kadın özellikle kozmetiklerdeki baştan çıkarıcı indirimlere kayıtsız kalabiliyor?
8 Mart’ın hikâyesinde efsaneler ve gerçekler
New York’taki bir giyim fabrikasında “1857’de çıkan trajik yangında ölen emekçi kadınların anısına” dayandırılan bilgiye göre, bu anlamlı günün bir tüketim günü olarak kutlanması çok yanlış ve kadınların bilinçlenerek anlamına uygun biçimde kutlaması gerekiyor. Gerçekten de; Noel, Sevgililer Günü, Anneler Günü gibi trajik veya hüzünlü hikâyelere dayanan diğer günler gibi, Dünya Kadınlar Gününün de bağlamından koparılarak kapitalizme hizmet eden bir tüketim gününe dönüştürüldüğünü, kadınların da indirimleri fırsat bilerek yaptıkları alışverişlerle buna bizzat hizmet ettiğini görmek iç burkucu. Sistemin, doğası gereği, her kavramın, her değerin içini boşaltıp popülerleştirerek ve işine yarayan her aracı kullanarak, tüketim malzemesi haline getirmek zorunda olduğu gözden kaçırılmadığında, buna –maalesef – çok şaşırmamak gerekiyor. Tabii bu da kabullenmek, benimsemek ve parçası olmak anlamına gelmiyor.
Geçtiğimiz 8 Mart günü girdiğim küçük bir dükkânda bir kutlamaya tanık oldum. Dükkânda benden başka bir kadın müşteri daha vardı. Alışverişimizi yaparken kapı açıldı ve genç bir erkek elindeki tek kırmızı gülü “Kadınlar Gününüz kutlu olsun,” diyerek kadına uzattı. Konuşmalardan kadının bir sağlık çalışanı olduğunu anladım. Konu ayaküstü sohbete dönüşünce, ben de günün sıradan bir tüketim günü haline dönüşmesinden duyduğum rahatsızlığı dile getirdim. İlginçtir ki, oradaki üç kişi de benimle aynı fikirdeydi, hatta dükkân sahibi erkek, Kadınlar Gününün aslında “1930’daki yangında ölen işçi kadınlar”la ilgili olduğunu söyleyerek beni şaşırttı. Tarihin yanlış olduğunu yüzüne vurarak onu utandırmak istemedim; ne var ki, bu yazıyı kaleme alabilmek için araştırmaya başladığımda, kendi bilgimin de (1857) yanlış olduğunu fark ettim, yangın olayının da…
Şöyle ki: Dünya Kadınlar Gününün ilk kutlanış tarihi, yaygın olarak, 1857’de, New York’taki bir fabrikada polise direnen kadın işçilerin çıkan yangında ölmelerine dayandırılıyor olsa da, öncelikle olayla ilgili birden fazla yanlış var. Ölen sayısından başlayayım: Çeşitli kaynaklar, bu sayıyı 120, 129, 140, 149 olarak veriyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sitesinde yer alan bilgiye göre ise 146. [7] Ölenlerden 123’ü kadın, 23’ü erkek.
İkinci yanlış bilgi olayın tarihi ile ilgili. Tarihe Triangle Shirtwaist Factory Fire (Triangle Gömlek Fabrikası Yangını) olarak geçen bu trajik olayın tarihi 25 Mart 1911. Çoğu Avrupa’dan yeni göçmüş genç kadınlardan oluşan işçiler direnişteyken bina polis barikatlarıyla sarılıyor. O sırada çıkan yangında, çok katlı fabrikada bulunan tek yangın merdiveni kaçmaya çalışan kadınların üzerine çöküyor. İzdiham sırasında kendini kurtarmaya çalışan işçilerden kimi yangın nedeniyle kimi de yüksekten atlamak suretiyle can veriyor.
Bir başka yanlış bilgi ise, Dünya Kadınlar Gününün kutlanmaya başlamasının bu olaya dayandırılması. Konunun tarihçesini merak edip de google’layan birisinin karşısına çıkan ilk bilgiler – büyük yayın organlarında çıkan imzalı köşe yazılarından, sendika bültenlerine dek – bu yönde olacağından, (Örneğin, Basın-İş Sendikası’nın sitesinde, 1857’de fabrikada greve giden “40 bin işçi”den söz ediliyor!!) özel bir araştırmanın konusu değilse yanılmak, hatta örneklerde olduğu gibi, mantığı zorlayan rakamlar vermek kolay. Gördüğüm kadarıyla güvenilir kaynaklar; konuyu “tartışmalı iddialar” ifadesiyle vererek gerçeğe bir ölçüde yaklaşan Vikipedi’nin yanı sıra, temkinli davranan Evrensel gazetesi [8] ve Manifesto TV’deki “8 Mart’ın rengi ne?”[9] programında yer verilen İKD belgeseli.
Ve ayrıca….Ekmek ve Gül sloganının zaten olmayan 1857 greviyle ilişkisi yok.
Peki işin aslı ne?
İşin aslı karışık. Internette yer alan yerli yabancı pek çok kaynağın yanı sıra, Independent gibi ciddi bir gazete bile, 8 Mart 1857’de New York’taki giyim işçilerinin greve gidişinden bahisle, Dünya Kadınlar Gününün hikâyesini oraya bağlamaya çalışsa da, o tarihte öyle bir olay gerçekleştiğine dair güvenilir ve kesin bir bilgi bulunmuyor. New York Times veya başka bir ABD yayın organında, anılan olaya ve tarihine dair bir haber bulurum ümidiyle yaptığım araştırma sonuç vermedi. Derken Fransız Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezinin (CNRS) sitesinde “Kadınlar Günü: 8 Mart’ın Gerçek Hikâyesi” başlıklı bir makaleye denk geldim.[10] Makalede yer alan bilgiler gizeme açıklık getirirken, bazı ifadeler sosyalist kadınlar açısından tartışma potansiyeli taşıyor. Paris’teki bir üniversitenin siyaset bilimi dalında halen öğretim görevlisi olan tarihçi, sosyolog ve feminist aktivist François Picq’in (76) 1970’lerin sonunda ortaya çıkardığı bilgiye atıfta bulunulan makalede, “8 Mart 1857 tarihli giyim işçileri grevinin, asılsız olduğu çoktan ortaya konmuş bir efsaneden doğduğu” kaydediliyor. Francois Picq’e göre; “O zaman, ülkenin militan Komünist Parti basını ve en büyük işçi sendikası ile Fransız ulusal basını tarafından “kadınlar grubu”[11] olarak adlandırılan Kadın Özgürlük Hareketi; ‘Kadınlar Gününün, 8 Mart 1857’de, kadın dikim işçilerinin New York’ta düzenlediği protesto yürüyüşünün anması’ olduğunu bildirdi. Ancak bu olay aslında hiç gerçekleşmedi. 1857’den itibaren ABD gazetelerinde bundan hiç bahsedilmiyor.” Aslında bu, Uluslararası Kadınlar Gününü kuran uluslararası sosyalist kadın hareketinin liderleri tarafından da gündeme getirilmedi.
Dahası var: Picq, “8 Mart 1857’deki protestodan ilk kez 1955’te bahseden Fransız gazetesi L’Humanité idi” diyerek devam ediyor. “O zamandan beri her yıl basında yer aldığından, köken efsanesi gerçekliğin önüne geçti.” Peki, 8 Mart’ın Sovyet tarihiyle bağlantısı niçin kaldırıldı? “Varsayımlarmdan biri, o zamanlar en büyük Fransız sendikasının lideri olan Madeleine Colin’in, egemen Fransız Kadınlar Birliği ve komünist partiden bağımsızlık kazanmak istediğidir. Kadınlar Gününün komünist kutlamalarının fazla geleneksel ve gerici hale geldiğine inanıyordu.” ABD işçilerini resme getirerek, onu yeni bir ışıkla sundu: kadın işçilerin mücadelesi.
İlk örgütlü direnişler
1830’lar, ABD’de ve Avrupa’da, kadınların örgütlenerek insanlık dışı çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerinin yükseltilmesi amacıyla grevlere gittiği yıllar oldu. İngiltere’deki ilk kadın işçi grevi, 1832’de, Yorkshire’da, eşit ücret isteyen 1500 kadının organize olmasıyla gerçekleşti. Kadın işçilerin toplu eylemde bulunmaya yönelik girişimleri, sosyal uyum için ciddi bir tehdit olarak algılanıyordu. Kadın dokuma işçilerinin 1835’teki grevi üzerine makale kaleme alan bir yorumcu, “kadın militanlığının ‘yerleşik kurumlar için alt sınıfların eğitiminden bile daha tehditkar’ olduğunu” yazmıştı.[12] ABD’deki ilk kadın işçi hareketi, 1813’de girişimci Lowell tarafından kurulan Boston Manufacturing Company bünyesinde çalışan kadın işçilerin, ücretlerinde kesinti yapılmasını protesto etmek üzere, 1821’de, iki günlük greve gitmeleri olarak biliniyor. İşçiler, 1834’de, yine aynı nedenle greve gittiler. Bu kez, kendilerine başkalarının da katılmasını sağlamak üzere birkaç fabrikaya yürüdüler, bir açık hava mitingi yaptılar ve ücretleri düzeltilmedikçe işe dönmeyeceklerini bildirdiler. Daha önce böyle bir şey hiç görülmemişti; ne var ki patronlar bu grevleri alt edecek güce sahiptiler, nitekim bir hafta içinde fabrika tam kapasiteyle tekrar çalışmaya başladı. Bu, kadınları daha iyi organize olmaya götüren bir deneyim oldu ve 1936’da Lowell Girls Association (Lowell Kızları Derneği) adı altında örgütlendiler. Kadınlar, aynı yıl yaptıkları grevde fabrikanın çalışmasını engellemekte daha etkili olsalar da sonuç değişmedi. 1847’de, çalışma saatlerinin 10 saate düşürülmesini sağlamak ise içi boş bir kazanım oldu, zira uygulanabilir değildi. [13]
Lowell Kızları Derneği Tüzüğü
Lowell işçileri [14]
Dünya Kadınlar Gününün mimarları
Dünya Kadınlar Günü fikrinin ilk tohumları, binlerce giyim işçisi kadının düşük ücretleri ve çalışma koşullarını protesto etmek üzere şehir boyunca yürüyüşe geçtiği, Şubat 1908 New York grevinde aranabilir. Bir yıl sonra, 28 Şubat tarihi, ABD Sosyalist Partisi öncülüğünde, ilk Ulusal Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başlandı. 1910’da, II. Uluslararası Sosyalist kadınlar konferansı, 100 delegeyle Kopenhag’da toplandı. O yıl Alman Sosyal Demokrat Partisi içinde 82 binden fazla kadın üye yer alıyor, Clara Zetkin’in editörü olduğu Eşitlik dergisi 80 bin baskı yapıyordu. Konferansta, Alman sosyalist kadınlar hareketinin lideri ve Sosyal Demokrat Partisinin ilk kadın üyesi olan Louise Sietz’in, Clara Zetkin ile birlikte yaptığı Dünya Kadınlar Günü kutlanması teklifi kabul edildi.[15] Ancak henüz bir tarih belirlenmemişti. Dünya Kadınlar Günü, ilk kez, Paris Komününün anısına, 19 Mart 1911’de kutlandı.
Louise Zietz
Clara Zetkin- Reichtag’daki son konuşması
Ve….8 Mart 1917
8 Mart 1917 Rusya. “Ekmek ve Barış” sloganıyla devrim yaratan kadınlar
1917 öncesinde, Çarlık Rusyasındaki baskı ortamında, Kadınlar Günü kutlaması yapılması düşünülemezdi, ama o gün de gelmek üzereydi. I. Dünya Savaşının hüküm sürdüğü günlerde; açlık, soğuk ve savaş duruşmaları ile sabırları taşan işçi ve köylü Rus kadınları, 1917’nin 8 Mart gününde (Jülien takvimine göre 23 Şubat), “Ekmek ve Barış” sloganıyla Petrograd sokaklarına döküldüler. Kadınların eylemi Çar’ın devrilmesi ve geçici bir hükümet kurulmasıyla sonuçlandı. Şubat Devrimi diye anılan bu dönem Ekim Devriminin de öncüsüydü.
Artık 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanacaktı.
- Dünya Savaşı’ndan sonra, 8 Mart ağırlıklı olarak sosyalist hareketler ve komünist ülkeler tarafından Dünya Emekçi Kadınlar Günü adıyla, bir bayram günü olarak kutlandı ve 60’ların sonlarında feminist hareketler tarafından da benimsendi. 1975 yılında, Birleşmiş Milletler 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak kutlamaya başladı. Aralık 1977’de Genel Kurul, “Kadın Hakları ve Uluslararası Barış Gününün” üye devletler tarafından, tarihi ve ulusal geleneklerine uygun olarak, yılın herhangi bir gününde kutlanacağını ilan eden bir kararı kabul etti. 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemine “Cinsiyet eşitliğini sağlamak ve tüm kadınları ve kızları güçlendirmek” hedefi dahil edildi. BM 2021 teması: “Kadın Liderliği: COVID-19 dünyasında eşit bir geleceğe ulaşmak.”
Bu noktada, Fikret Başkaya’ya kulak verelim: “Aslında bir sorun, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kapsama alanına girdiğinde, ekseri bir günlük bir soruna dönüşür… Dünya Ormancılar Günü, Dünya Su günü, Dünya Çevre günü, Dünya Kanser günü, Dünya Barış günü, vb. gibi… Emekçi sınıflara dair bir sorun, eğer burjuva devletinin ve burjuva siyasetçilerinin ilgi alanına girmişse, bilin ki orada o sorunu, o hareketi ‘ehlileştirme’, amaçtan saptırma kaygısı vardır… Bu yüzden kadınların özgürlük, eşitlik, haysiyet mücadelesini, onu yok sayanların, yok edenlerin ‘etki alanına girmesine’, ehlileştirmelerine izin vermemek gerekiyor…”[16]
“Ekmek de istiyoruz gül de”
“Ekmek ve Güller Grevi” diye bilinen 12 Ocak 1912 tarihli olay, yalnız kadın değil tüm işçi hareketi tarihinde özel bir yer işgal ediyor ve günümüzde hâlâ tekrarlanan sloganının Dünya Kadınlar Günü ile özdeşleşen hikâyesine burada detaylı bir şekilde yer vermeyi hak ediyor.
Yarıdan fazla çalışanının Ortadoğu, Güney ve Doğu Avrupa’dan göçen kadınlarla çocukların oluşturduğu Lawrence Tekstil fabrikasında, bir düzineden fazla dil konuşuluyor, çeşitli dinlerden ve etnik gruplardan insanlar bir arada çalışıyordu. Onları birleştiren sebep ise, son derece kötü ve tehlikeli çalışma şartları ile yaşamlarını iyileştirme hedefiydi. Greve götüren kıvılcımı çakan şey, Massachusetts eyaletinde geçen bir yasa ile çalışma saatleri haftada 56’dan 54’e indirilmişken, patronların ücretleri düşürmesiydi. Ücretlerinin kesildiğini fark ederek ilk harekete geçenler Polonyalı kadınlar oldu. Tezgâhlarını kapatıp, Lawrence sokaklarında yürüyerek, ücretlerinin düşürüldüğünü haykırmaya başladılar. Kısa süre içinde farklı etnik gruplardan başka işçiler de onlara katıldılar. Ülkenin en köklü işçi örgütü olan Amerikan İşçi Federasyonu; üyelerini çoğunlukla beyaz ve İngilizce konuşan yetenekli zanaatkârlardan aldığı için, işçilerin grevinden çıkarı yoktu. AFL, Lawrence protestosunu “devrimci” ve “anarşist” olarak kınadı. İşverenler başlangıçta greve ilgisizdi; zira AFL’nin yardımı olmadan, Lawrence işçileri grevi asla sürdüremezlerdi. Ama daha radikal olan Dünyanın Endüstriyel İşçileri (IWW) devreye girdi ve organizatörleri Lawrence’a gönderdi. Grevcilerle ailelerine yiyecek, tıbbi bakım ve giyecek sağlamak için yardım komiteleri kuruldu. Bir dergi, “İlk başta herkes bu farklı insanları bir araya getirmenin imkansız olacağını tahmin etmişti, ancak yetenekli olanlar dışında, nispeten çok azı [grevi kırdı ve] fabrikalara geri döndü …” diye yazdı. Grevciler bazı yeni taktikler de uyguladılar. Örneğin, büyük gruplar halinde, hiçbir şey satın almadan, mağazalara girip çıktılar ve işleri fiilen sekteye uğrattılar. Grevcilerin şarkılar, ilahiler söylediği ve pankartlar taşıdığı dev yürüyüşler düzenlendi. Olayı aktaran bir muhabir şöyle yazıyordu: “Tehlikeli olan işçilerin ruhuydu. Sürekli yürüyorlar ve şarkı söylüyorlardı.” Bir grup kadın, “Ekmek de istiyoruz gül de” yazılı bir pankart taşıyordu. Gül, kendilerinin ucuz işgücü olarak görülmek değil, kadın olarak saygı görmek ve insanca yaşamak isteklerini sembolize ediyordu. [17]
Slogan tuttu; öyle ki o yıl James Openheim’in şiirine, şiir de yıllar içinde birden fazla şarkıya esin verdi. 2000 yılında da, yönetmen Ken Loch’un, göçmen işçilerle ilgili filmine ad oldu.
Yazıyı şiirin son kıtasıyla bitirelim:
Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına
Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz
Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa
Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları
İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden
Bu ekmek ve gül türküleri
Ve yineliyoruz hep bir ağızdan
“Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!”
(Şiir: James Oppenheim Çeviri: Metin Demirtaş)
[1] Ozak, Olcay. Disk Gıda İş Sendikası Gen. Sek. Dardaneli Dardanel yapan işçilerden dinleyin bir de. https://www.evrensel.net/haber/427440/dardaneli-dardanel-yapan-kadinlardan-dinleyin-bir-de
[2] Toker, Çiğdem. Köleliğin yeni adı kapalı devre çalışma https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/cigdem-toker/koleligin-yeni-adi-kapali-devre-calisma-5962406/
[3] Topçu, Eda Fatma Sevgililer Günü hediyesine ortalama 300 TL harcıyoruz https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/sevgililer-gunu-hediyesine-ortalama-300-tl-harciyoruz/1391220
[4] Topçu, Eda Fatma BDDK’nın kararı sektörde bayram sevinci yaşattı https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/bddknin-karari-sektorde-bayram-sevinci-yasatti/1626054
[5] Çakalır, Serap Başka Bir Dünya Mümkün mü? – kanlı gülden acı çikolataya küresel eşitsizliğin hikâyesi- https://www.publitory.com/e_books/2599-baska-bir-dunya-mumkun-mu-kanli
[6] Büyükkeskin, Abdurrahman. Dünya kadınlar günü çiçekçilere 10 milyon dolar kazandırdı https://www.turkiyeturizm.com/dunya-kadinlar-gunucicekcilere-10-milyon-dolar-kazandirdi-61106h.htm
[7] The Triangle Shirtwaist Fire and International Women’s Day: 100 years on
[8] “Yapılan yeni nesil araştırmalarda şimdiye dek 1857 tarihinde, New York’ta bir yangınla sonuçlanmış kesinleştirilmiş bir grev kaydına rastlanmasa da o dönem ve sonraki yıllarda da işçi kadınların yaygın ve kararlı hak mücadeleleri verdikleri bir gerçektir.” https://www.evrensel.net/haber/311100/8-mart-1857-new-york-tekstil-iscilerinin-grevi
[9] 8 Mart’ın rengi ne? https://www.youtube.com/watch?v=JG5wrlGI5WM (İlerici Kadınlar Derneğinin hazırladığı belgesel)
[10] Arc, Stephanie. The true story of March 8th https://news.cnrs.fr/articles/womens-day-the-true-story-of-march-8th
[11] Bu gruplar, Fransa’da Kadın Kurtuluş Hareketi’nin “sınıf mücadelesi” bölümünü oluşturuyordu.
[12] Busby, Nicole; Zahn, Rebecca. A Dangerous combination https://dangerouswomenproject.org/2016/06/20/womens-trade-unionism/
[13] Lowell Mill Women create the first union working women https://aflcio.org/about/history/labor-history-events/lowell-mill-women-form-union
[14] Fotoğraf; Miami Democrat Socialist of US sitesinden alınma. https://miamidsa.org/peoples-history-the-lowell-mill-girls-daughters-of-freedom/
[15] Towards emancipation/Luise Zietz https://hist259.web.unc.edu/zietz/
[16] Başkaya, Fikret. Dünya Emekçi Kadınlar Günü veya feminizmi nasıl bilirsiniz? https://ozguruniversite.org/2021/03/16/dunya-emekci-kadinlar-gunu-veya-feminizmi-nasil-bilirsiniz-fikret-baskaya/
[17] Bread and roses strike begins https://www.massmoments.org/moment-details/bread-and-roses-strike-begins.html